Siyaha tutkun birine gökkuşağının tüm renklerini sunmak anlamsız.42 saat sonra, şimdi..
-"Nereye gidiyorsun?"
Çevik hareketlerle ayakkabılarının bağcıklarını bağladıktan sonra her zamanki gibi sorumu cevapsız bırakarak durduğum yerde sıçramama neden olacak bir şekilde sertçe çarptı kapıyı.
Gereksiz yere sinirlenmişti.
Beni henüz yabancı olduğum bir ortamda bir başıma bırakarak gitmişti ve buna rağmen kendisinde suç aramayıp direk bana çıkışmıştı.
Benim de her insanın olduğu gibi dışarı çıkma ve arkadaşlarımla takılma gibi bir özgürlüğüm, hakkım vardı sonuçta.
Ne yapsaydım yani, iki gün boyunca onun gelmesini bekleyip eve mi tıkılsaydım. Tamam, bir yandan o da endişelenmekte haklıydı. Hatta az kalsın endişesini boşa çıkarmayacak olaylar bile yaşamıştım
ama bende hata olduğu kadar onda da vardı.
Salona geçerek koltuğa bıraktım kendimi.
Moralimin düzelmesi için bir şeylerle ilgilenmeliydim.
Televizyonu açtım ve içimdeki kuşku-korku karışımı hislerimle Kıraç'ın gelmesini beklemeye başladım.
Yine nereye gitmişti bu adam?
Dünden sonra eğer bu sefer de bara falan gittiyse, geldiğinde yanıbaşımda duran bibloyu rahat ve kuşkusuz bir şekilde kafasında parçalar ve bundan büyük zevk duyardım.
Bir dakika, neyim var benim böyle?
Az önceki düşüncelerimin verdiği gariplikle kaşlarımı çattım.
Onun bara gitmiş olması ve oradaki kadınlarla takılması neden bu kadar sinirlendiriyordu beni?
Ona karşı beslediğim bu mantıksız davranışlar kıskançlık benzeri bir duygu olamazdı değil mi?
Hayır, tabii ki de olamaz. Ne saçmalıyorum ben böyle.
Bu aralar çok fazla garip ve değişik düşünceler altına girdiğimi farketmiştim ve bir an önce buna bir son vermeliydim.
"Nereye giderse gitsin, umrumda değil."
Diye mırıldandım kendi kendime.
Bugün yaşananlar aklıma geldi.
Miraç'ın adına üzülmüştüm ve bu durumdan Kıraç'ın utanması gerekirken ben utanıyordum.
Sonuçta Miraç beni çok zor bir durumdan kurtarmış ve evine misafir etmişti.
Bunun karşılığı olarak da Kıraç onu bir takım hakaretle karşılamıştı tabii.
Telefonumu aldım ve Miraç'a bir özür mesajı attım.
En azından bunu yapmalıydım.
-"Miraç, az önce yaşananlar için çok üzgünüm. Kıraç'ın her zaman ki halleri, takma kafana. Herşey için teşekkür ederim. Aysel teyzeye selamımı söyle."
Aradan geçen birkaç dakikanın ardından gelen bildirim sesiyle telefona ilişti gözlerim.
-"Benim için sorun değil Mihriban, fakat senin adına endişeleniyorum. Onun gibi biriyle başa çıkmak zor olmalı."
Attığı mesajla ona hak vermiştim açıkcası. Ama bu demek değildi ki Kıraç katlanılamaz biri. Arada bir sinirlerimi bozuyordu fakat yine de benim için yaptıklarını görmezden gelemezdim. Hatta Kıraç'a her ne kadar dengesiz biri bile olsa alışmaya başlamıştım. Yani sanırım.
Ama yine de hayat ilerde karşıma ne gibi zorluklar çıkaracak işte bu bilinmez bir soruydu.
Düşüncelerimden sıyrılıp yazdığım mesajı Miraç'a yolladım.
-"Her ne kadar görüşlerinde haklı olsan da gereksiz bir endişeye kapılıyorsun. Sadece sert bir mizacı var fakat önceden de dediğim gibi güvenilir biri o. İnsan bir zamandan sonra alışmaya başlıyor bu hallerine."
Eminim ki dünün üstesinden tekrar Kıraç'ı savunmam Miraç'ı sinirlendirmişti.
Ama Kıraç'ın bugün kü endişesi ve merakı ona olan güvenimi arttırmıştı. Umarım bu güvenimde yanılmıyorumdur.
Derin bir nefes aldım ve telefonu komodine bırakarak televizyonu kapattım.
Kıraç artık hangi cehenneme gittiyse ne zaman döneceği belli değildi ve onu her ne kadar aramak istesem de bunu yapamıyordum. Hala sinirli olabilirdi, nasıl bir tepki vereceğini bilemiyordum.
İçimdeki korkuyu yatıştırmak adına kendimi teselli ettim. Geldiğinde sinirli olsa bile ona herşeyi olduğu gibi anlatacaktım ve umarım Kıraç'ta beni anlayıp bu konuda hak verecekti.
Eğer siniri yatışırsa, böylece hakkında uzun zamandır merak ettiğim soruları sorar ve kendisiyle ilgili biraz bilgi edinmiş olurdum. Nedensiz bir şekilde onun hakkındaki her şeyi merak ediyordum.
Bu, belki de çok gizemli davranmasından dolayıydı ama hakkında bir şeyler elde edemezsem gerçekten içime sinmeyecekti.
Koltuğa iyice yayılıp Kıraç gelene kadar kendimi dinlendirmeye çalıştım.
Sabah oldukça erken kalkmıştım ve hiç olmadığım kadar uykuluydum.
———————————————————
Omzumda hissettiğim sert dürtüklemeyle zaten çok da derin olmayan uykumdan irkilerek uyandım. Gözlerimi açtığımda omzumu dürtükleyen kişinin Kıraç olması nedeniyle hızla ayağa kalktım ve yutkunarak konuştum.
-"Gelmişsin."
Yüz ifadesi hala sertti ve sinirinden hiçbir şey eksilmemiş gibi duruyordu.
Allah aşkına ben bir gün olsun bu adamla onun sinirli olmadığı bir gün geçiremeyecek miydim?
-"Uyumuşsun... Oysa ben gittikten sonra gözüne uyku girmez sanıyordum. Yine beni şaşırtmayı başardın sarışın."
Yüzündeki kendini beğenmişlik ifadesi sinirlerimi oldukça bozuyordu.
-"Sen... "
Dedim derin bir nefes bırakarak.
-"Sen de beni oldukça şaşırtıyorsun."
Cümlemi tamamladığımda suratındaki o sinir bozucu ifade daha da belirginleşmişti.
-"Ne yani senden korkup da uyuyamayacağımı falan mı sandın? Gayet de rahat uyudum hâlbuki."
Söylediklerim karşısında bozulduğunu farkettim.
Oysa sadece kendimi savunmaya çalışıyordum fakat bu davranışım ters tepmiş olmalıydı.
Sıkıntıyla alt dudağımı dişlemeye başladım. Ne zaman korksam ya da endişelensem böyle yapardım.
-"Şimdi rahatça uyuyabiliyorsan ne güzel sana, uykunu şimdiden iyice al ki ileride sıkıntı yaşama."
Ses tonu tehdit ediciydi.
Birşey dememe izin vermeden konuştu yine.
-"Demek dün gece o göbelin evindeydin."
Miraç'a ettiği hakaret benzeri söz komiğime gitmişti. Hatta yüzümde oluşan hafif tebessümü hissedebiliyordum fakat bu ciddi ortamı gülümsememle bozarak Kıraç'ı daha fazla sinirlendirmek istemediğim için bende aynı onun gibi ciddi ifademi takındım ve bakışlarımı yere sabitleyerek kafamı salladım.
-"Ve... Bugün evin önüne kadar dahi seninle beraber geldi."
-"Evet. Miraç, benim iyiliğimi düşünen değerli bir arkadaşım ve güvencemden emin olmak için beni evin önüne kadar bıraktı. Bilirsin, ne de olsa bu zamanda böyle dostlar oldukça zor bulunuyor."
-"Başlatma dostuna şimdi! Kıytırık bi herifin teki işte."
-"Size göre öyle olabilir. Ama ben onu sizinle aynı kefeye koyamam Kıraç bey."
Birden niye sizli bizli konuşmuştum bilmiyorum ama şu an kendimi eski türk filmlerindeki fakir ama gururlu kız gibi hissediyordum.
-"Ha şimdi bide siz mi olduk?"
Kaşlarını kaldırarak yüzünü buruşturdu.
-"Sarışın... yoksa sen bu göbelden hoşlanıyo falan mısın?"
Sözleri gözlerimin yerinden fırlayacak kadar büyümesine neden oldu.
-"Saçmalama Kıraç. Benim ondan hoşlanıyor olmam söz konusu bile olamaz. Senin arkadaş ve dost kelimelerinden çıkardığın sonuç bu mu?"
-"Tamam, öyle olsun. Peki bu değerli arkadaş bugün ne zırvaladı öyle? Dün neler yaşadın sen? Anlat bakalım, dinliyorum."
Gözlerini ayırmadan tüm odağını bana vermiş bir şekilde karşımda duran koltuğa oturdu.
Bende onun karşısına oturdum ve olanları anlatmaya başladım. Artık herşeyin bi açığa kavuşması iyi olacaktı.
-"Dün Buğlem'le dışarı çıkmıştık, öyle gezip hava almak için. Aradığında da söylediğim gibi, telefonumun şarjı bitmişti o yüzden cevap veremedim."
-"Madem hava almak istiyorsun çıkart kafanı pencereden dışarı, al havanı! Habersiz dışarı çıkmak da neymiş. Üstelik yabancı olduğun bir ortamda."
Kıraç'ın pencere önerisi bir an bayılacak gibi hissetmeme neden olmuştu.
-"Eee... sonra?"
Olayların devamını anlatmamı istercesine konuştu ısrarla.
-"Akşam olduğunda..."
Duraksadım. Bu kısmı anlatmalı mıydım? Eminim anlatırsam gözlerim dolacaktı.
-"Eve gelecektim fakat birkaç kişi... peşime takıldı."
Kaşlarını çattı ve elleriyle yüzünü ovuşturdu.
-"Bir şey yapmadılar değil mi? Bir şey yapmadılar de!"
Sona doğru yükselen sesi ürkmeme sebep olmuştu. Onu rahatlatırcasına konuştum.
-"Hayır, Miraç kurtardı beni ellerinden. Bir şey yapmadılar."
Derin bir nefes bıraktı. Şimdi daha sakin gözüküyordu.
Tepkileri benim için her ne kadar şaşırtıcı olsa da içten içe sevinmeme neden olmuştu.
Böyle hissetmemin anlamı neydi?
-"Ulan yalnız bırakmaya da gelmiyor ki seni, akbaba gibi başına üşüşüyolar hemen."
Sanki o malum gece kendisi de onlardan farksızmış gibi konuşmuştu.
O sırada çalan telefonu konunun bölünmesine neden oldu.
-"Bekle beni."
Dedikten sonra hızla yanımdan uzaklaşarak arayan kişiyle konuşmaya başladı.
Büyük ihtimalle şirket görüşmeleriyle ilgili olmalıydı.
Gelmesini beklediğim süreç boyunca kafamda ona soracağım soruları belirlemeye başladım.
Yalnız Kıraç'ın telefon konuşması o kadar uzun sürmüştü ki tahminen 20'ye yakın soru hazırlayabilmiştim.
Yanıma geldiğinde telefonla biraz daha uğraşmasının ardından en sonunda telefonunu masaya bırakıp bana döndü ve konuştu.
-"Anlaşıldı, Miraç seni kurtardı sende akşam onun evinde kaldın öyle değil mi?"
Kafamı salladım.
Bir an gözlerini benden çekti ve kaçamak bir soru sordu.
-"Tek miydiniz?"
Böyle bir şeyle neden ilgilendiriyordu ki?
-"Hayır, annesi vardı."
Cevabımı aldıktan sonra yüz ifadesi sanki çok derin bir şey üzerinde düşünüyor gibi bir hal aldı.
Bir kaç dakikanın ardından bıçak kadar keskin bir hal almış olan gözlerini gözlerimle buluşturdu.
-"Rahatsız etti mi seni?"
-"O öyle biri değil Kıraç."
Dudağı her zaman ki bilmiş ve kendini beğenmişlik abidesi taslayan halini aldı, yukarı kıvrıldı. Ardından dilini yanaklarında gezdirdi.
Nedense bu hareketi gözüme oldukça çekici görünmüştü.
-"Erkekleri tanımıyorsun, hiçbir erkeğe güvenemezsin."
Tek kaşımı kaldırdım.
-"Sana da mı?"
Güldü.
-"Banada."
-"E o zaman öleyim ben."
Dedim şakaya vurarak.
Sesli bir şekilde güldü.
-"Ölüm, en kolay kaçış yoludur sarışın."
Şaka bir yana, daha babama bile güvenemiyorken diğer erkelere nasıl güvenebilirdim ki?
Farkındaydım. Bu saçmalık olurdu.
Ama yine de içimde her erkeğin aynı olmadığına dair düşünceler vardı.
Belki de Kıraç haklıydı, ben yanılıyordum.
O sırada Kıraç ayağa kalktı ve vestiyere ilerledi. Elinde bir kutuyla yaklaştığında merak etmeden duramadım.
Yanıma geldi ve uzattı.
-"Al."
Bana mı almıştı?
Kutuyu açtığımda içinden çıkan son derece lüks ve son model telefon şaşkınlığımı gözler önüne serecek bir şekilde gözlerimin büyümesine neden olurken
-"Ne bu!"
Diye ani bir tepki verdim.
-"Hani şu insanların birbirleriyle haberleşmek için kullandıkları alet."
Yavaş ve bıkkın bir ses tonuyla konuşmuştu.
Farketmiştim de oldukça yorgun gözüküyordu.
-"Onu biliyorum ama niye bunu aldın şimdi? Benim telefonum var zaten."
-"Sen o şeye cidden telefon diyebiliyor musun?"
Tamam, benim ki külüstürdü ama işe yarıyordu yani.
-"Kıraç, buna ihtiyacım yok. Benim telefonum gayette çalışıyor. Boşa masrafa girmişsin, böyle bir şeyi kabul edemem ben."
-"Sen nasıl bişeysin ya? Gidiyorum sana herkesin arzuladığı, son model bi telefon alıyorum ama sen hala o külüstürü kullanmakta ısrar ediyorsun."
Kaşlarının havalanmış olmasından anlaşıldığı kadarıyla şaşırmıştı.
-"Şimdi itiraz etmeden bu telefonu alıyorsun, yanından hiç ayırmıyorsun ve her aradığımda ulaşılabilir oluyorsun tamam mı?"
-"Ama ben kab..."
-"İtiraz etme sözünden çıkarttığın sonuç bu mu senin?"
Resmen benim cümlelerimi bana satıyordu.
Onu daha fazla sinirlendirmemek adına kabul ettim telefonu.
-"Aferin, işte böyle."
Keyfi yerine gelmiş gibi gözüküyordu.
-"Teşekkür ederim."
-"Kuralları alalım."
-"Yanımdan hiç ayırmıyorum ve her aradığında ulaşılabilir oluyorum."
-"Güzel, hatırlama konusunda iyisin fakat önemli olan bu kuralları uygulayabilmek. Biliyorsun değil mi?"
Cevap bekleyen bakışlarla baktığında hızla kafamı salladım.
Arkasını dönüp merdivenlere ilerlemeye başladı. Odasına çıkıyor olmalıydı.
-"Kıraç!"
Diye seslenerek onu durdurdum.
Hazır keyfi de yerindeyken fırsat bu fırsat hakkında merak ettiğim soruları ona yöneltebilirdim.
-"Ne var sarışın?"
-"Sana birkaç soru sormak istiyorum."
Kaşlarını çattı ve umudumun azalmasını sağlayan bıkkın ifadesini suratına yerleştirdi.
-"İşim var."
Resmen geçiştirerek merdivenleri çıkmaya devam etmişti.
-"Lütfen. Kaç haftadır aynı evde yaşıyoruz fakat senin hakkında bildiğim tek şey ismin ve soyisminden ibaret."
Diye yeltendim son bir defa yüzüme sevimli ifademi yerleştirerek. Fakat bu ifadem onun üzerinde ne kadar etkili olur bunu bilemiyordum.
Beni şaşırtarak çıktığı merdivenlerden geri indi ve yavaş adımlarla yanıma geldi.
-"Hayatımı niye merak ediyorsun ki, bilsen ne olacak?"
-"Evinde kaldığım kişi hakkında bilgi sahibi olmuş olacağım."
Pes edercesine ofladı.
-"Hadi sor bakalım. Yalnız bilmen gereken bir şey var, sadece istediğim soruları cevaplarım."
-"Adaletsizlik yapıyorsun ama! Ben senin sorduğun her soruyu cevaplamıştım."
-"Hayatın neresinde adalet var ki sen kalkmış adalet arıyorsun?"
Sessiz kaldım. İstesem trip atabilirdim ama Kıraç'a işlemeyeceğini bildiğimden atmamayı tercih ettim.
Karşımdaki koltuğa oturmasının ardından bende oturdum. Sonunda hakkında bir şeyler öğrenebilecektim.
-"Sor hadi."
Yine sinirlenmeye başlıyor gibiydi. Üstelemeden hemen sordum sorumu.
-"Kaç yaşındasın?"
-"25."
Benden 5 yaş büyüktü fakat hal ve tavırlarına bakılırsa en az bi 60 gösteriyordu.
Aklımda ona sormak istediğim o kadar çok soru vardı ki hangi birini soracağımı bilemiyordum.
-"Hmm, nerelisin?"
Dudaklarını yaladı ve kısa bir bakış attı.
-"Portekiz."
-"Portekiz mi?"
Derin bir nefes çektiğini farkettim.
Şaşırmıştım. Cevabın yurt dışından bir ülke olacağını beklemiyordum. Aslında şöyle bir bakınca hiç türk tipi yoktu Kıraç'ta. Belki annesi Portekizli olabilir diye düşündüm.
-"Hiç kardeşin var mı peki?"
Yüzüme bakmıyordu.
Parmaklarıyla oynamaya başladı.
-"Bildiğim kadarıyla hayır."
Verdiği cevapla kaşlarım çatıldı.
-"Nasıl yani?"
-"Yani bilmiyorum."
Sert ve bıkkın bir ifadeyle konuşmuştu. Onun hakkında bir şeyler öğrenebilmem için yardımcı olduğu pek söylenemezdi.
Gözlerimi kapattım ve ya sabır çekerek konuştum.
-"Tamam."
Onu sinirlendirmemek için daha fazla üstelemeden sıradaki soruya geçtim.
İşte bu sorunun cevabını çok merak ediyordum ve umarım cevapsız kalmazdı.
-"Ailen nerede peki?"
Sert bir şekilde dişlerini sıktı ve burnundan derince soludu.
-"Tamam... Yeter bu kadar. Sorgulaman bittiyse çıkıyorum."
Ayağa kalktı ve hızlı adımlarla merdivenlerden yukarı çıktı.
Böyle sinirlenecek ve sorularımı cevapsız bırakacak ne yaşamıştı?
Hala hakkında bir şeyler gizemliydi ve sorduğum sorulardan pek bi çıkar elde edememiştim.
Elimdekilere baktım.
Portekiz'de doğduğunu ve yaşının 25 olduğunu biliyordum sadece.
Ailesiyle ilgili bir sorunu olabilirdi. Belki de hayata karşı böyle duygusuz ve soğuk olmasının sebebi de buydu.
Olumlu yönden bakacak olursam az da olsa bir ilerleme kaydedebilmiştim değil mi?
Bu ilerlemenin ilerde daha büyük çaplı olması şu an için tek dileğimdi.
Belki onunla ilgili bir şeyler elde edebilirsem hayata karşı olan bu negatif tutumunu da değiştirebilirdim.
Aklımda hala merak ettiğim bir soru daha vardı aslında ama bu soruyu ona sormaya çekiniyordum.
Bugün nereye gitmişti?
Eğer meraktan çatlayacak gibi olursam daha sonra sorabilirdim belki.
Oturduğum yerden kalktım ve elimdeki telefonla odama ilerledim. Tam odamın kapısını açacakken yan odadan Kıraç'ın çıkmasıyla bakışlarım onu buldu. Göz göze geldiğimiz o an kalbimin hızla çarpmaya başlama nedeni ne olabilirdi?
Gözlerimi gözlerinden çekerek konuştum.
-"Kıraç, ben özür dilerim."
Odasının kapısını kapattı ve sakin bir ifadeyle
-"Niye özür diliyorsun?"
Diye sordu.
-"Az önce sorduğum sorulardan rahatsız olduysan ve seni sinirlendirdiysem özür dilerim."
O an samimiyetle gülümsemesi beni şaşırtmıştı. Böyle gülmesi pek şahit olamadığım nadir şeylerden biriydi sonuçta.
-"Bak, her insanın hayatıyla ilgili açılmasını istemediği konuları vardır. Bunu bilmek senin için yeterli. Bu kadar meraklı olman zararlı sarışın."
Gözünü kırpıp tavsiye verir gibi konuşmuştu.
Gözlerimi ayaklarıma dikip kafamı onaylarcasına salladım.
Lavaboya doğru ilerlediğinde sanki aklına önemli bir şey gelmiş gibi arkasını döndü
-"Bu arada, balo yemeği perşembe günü. Şimdiden hazırlanmaya başlasan iyi olur."
Balo yemeğini hatırlatması gerilmeme neden olmuştu.
Perşembeye 2 gün vardı ve ben o baloya gitmek istemesem bile zorla götürülüyordum.
-"Hala gitmeme gibi bir şansım var mı?"
Diye sordum tüm ümidimle.
-"Eğer ben ölür veya sakatlanırsam evet."
Cevabına karşın sıkıntıyla ofladım.
O an karnımdan çıkan guruldama sesi bugün pek bir şey yemediğimi ve haliyle aç olduğumu hatırlattı.
-"Aç mısın? Kendime bir şeyler hazırlayacağım istersen sanada hazırlayabilirim."
Diye sordum.
-"İyi olur."
O lavaboya girerken ben de odama girip telefonu masama bıraktım ve üzerime rahat bir şeyler giymek için dolabı açtım. Gri renkli rahat bir tayt ve mor bir tişört giyip hızla mutfağa indim.
Acaba Kıraç hangi yemeği seviyordu?
İçinde yemek tarifleri olan kitabı elime alıp hızla sayfaları karıştırmaya başladım.
Farklı ve gösterişli bir şeyler yapmak istiyordum.
Birkaç sayfaya daha baktıktan sonra dikkatimi çeken bir tarifi incelemeye başladım. Tarçınlı makarna yapma fikri cazip gelmişti.
Yemek yapmakta çok da iyi sayılmazdım ama makarna en iyi yaptığım şeylerden biriydi.
Tabii insanların makarna yapmak için özel yetenekleri veya becerileri olmasına gerek yoktu, her insanın yapabileceği sıradan bir yemekti fakat makarnayı tarçınlı yapmak bence pek de sıradan sayılmazdı.
Çekmeceden çıkarttığım makarnayı tencereye boşaltıp suda kaynatmaya başladım.
Umarım sonuç güzel olur ve Kıraç beğenirdi.
Ben makarnayı karıştırırken Kıraç'ın yanıma gelip soru sorması üzerine ona döndüm.
-"Bugünün menüsünde ne var sarışın?"
Keyifli bir şekilde konuşması beni mutlu etmişti. Kıraç'ın bu hallerini seviyorum diyebilirdim.
Gülerek
-"Tarçınlı makarna."
Dememin ardından şaşırmış ve cevabımdan pek hoşnut olmamış gibi görünen ifadesi yüzümdeki gülünüşün silinmesine sebep olmuştu.
Kaşlarını kaldırdı ve
-"Tarçınlı makarna."
Diye tekrar etti bastırarak.
-"Ne oldu?"
Diye sordum dudağımı büzerek.
-"Makarnayı daha önceden duymuşluğum hatta her insan gibi yemişliğim var fakat tarçınlı makarnayı ilk defa duyuyorum sarışın. Nereden esti tarçınlı makarna fikri?"
Tarif kitabını göstererek konuştum.
-"Kitaptan buldum. Ama bak, bence çok güzel olacak. Ben makarnayı çok güzel yaparım hatta parmaklarını bile yersin."
-"Yediğim şeyin sadece parmaklarım olması yeterli olur bence."
-"Yemeyecek misin makarnamı? Ya bak çok güzel olacak diyorum sana, dinle beni."
Yanıma iyice sokulan Kıraç tenceredeki makarnayı iyice süzdü ve kaşlarını çatarak
-"Ya sen emin misin buna tarçın katılacağından? Yanlış görmüş falan olmayasın."
Diye sordu.
-"Hayır yanlış görmedim. Sen otur oraya ve beni bekle. Hayatında yediğin en güzel makarna olacak."
Arkasında duran sandalyeye oturarak konuştu.
-"İyi hadi yap bakalım şu tarçınlı makarnanı, karışmıyorum."
Kıraç'ın homurdanmaları eşliğinde makarnayı karıştırmaya devam ettim.
Sonunda makarna piştiğinde tarçın katıp karıştırdım ve Kıraç'a döndüm. Fakat makarnaya sanki dışkıymış gibi iğrenerek bakan yüz ifadesi sinirlerimi bozmuştu.
-"Niye öyle bakıyorsun ya? Yemek istemiyorsan yemeyeceğim demen yeterli."
Diye sitem ettim sinirle.
Sitemime karşılık attığı kahkahası daha da sinirlerimi bozmuştu.
-"Yemeyeceğim demedim ki sarışın. Sonuçta kötü olmuş olsa bile emeğin var onda."
Yiyeceğini söylerken pek de inandırıcı gelmemişti gözüme.
Bir yandan makarnayı tabaklara servis ederken diğer yandan da kendi kendime düşünüyordum.
Yediğine pişman olmayacaktı. Kokusundan bile anlaşılıyordu ki çok güzel olmuştu.
Tabakları masaya bırakıp karşısına oturduğumda tepkisini görmek için ilk onun yemesini bekledim.
Eğilip tabağı koklamasının ardından çatalına kararsızlık ve kuşkuyla aldığı makarnayı yediğinde yüzünde oluşmasını beklediğim ifade beğeni ifadesiydi fakat
yüzünü buruşturarak kusacak gibi böğürmesi yaptığım makarnanın güzelliğinden şüphe ettirmedi diyemem.
Yerinden hızla kalkıp lavaboya yöneldiğinde üzüntüyle tabağımdaki makarnaya baktım.
O kadar kötü olmuş muydu gerçekten?
Kıraç'ın bu tepkisinden sonra makarnayı yememin iyi olmayacağını düşünürken bir yandan da İnşallah zehirlenmez diye dua ediyordum.
Telaşla ayağa kalkıp lavabonun önüne geldim ve seslendim.
-"Kıraç iyi misin?
İçeriden ses gelmemesi daha çok endişelenmeme ve telaşlanmama neden olmuştu.
Bir kaç dakika sonra Kıraç karnını tutarak lavabodan çıktığında
-"Noldu ya? O kadar kötü müydü?"
Diye sordum.
Gözlerini korkunç bir ifadeyle diken Kıraç
'Dalga mı geçiyorsun?' der gibi bakmıştı.
Bu bakışına gülmemek için kendimi zor tuttum diyebilirim.
-"Yok kötü olmamış, ben zevk için kustum."
Hızla mutfağa inen Kıraç'ın peşinden bende indim.
O, bir bardak suyu kafasına dikerken ben göz göze gelmemek için yüzüne bakmamaya özen gösteriyordum.
-"Arada bir senin şu seksi hizmetçi önerini düşünmüyor değilim sarışın."
Söyledikleriyle kaşlarımı kaldırarak ona baktım.
Haklıydı. Bir yemeği bile doğru düzgün yapamıyor ve pek de işine yaramıyordum. Beni evden atsa yeri diyebilirdim.
Yüzündeki alaylı ifadeyle konuştu.
-"Siz kadınların şu icat çıkarma zevkinizi hala anlayabilmiş değilim."
-"İcat değil bu. Sadece biraz tarçınını fazla kaçırmış olabilirim o kadar."
Az kalsın adamı basbayağı zehirleyecektim fakat hala kendimi ve yaptığım yemeği savunuyor olmam ne yalan söyleyeyim benimde garibime gitmişti.
Yüzünü buruşturarak yaptığım yemeği işaret etti.
-"Bu mu icat değil! Bu ne oldu anlayamadım ki ben bunu, basmışsın tarçını."
Gözüme komik gözüken sitemine karşılık hafifçe kıkırdadım.
-"Bir daha mutfağa girmemem ikimiz için de iyi olacak herhalde."
-"Bence de, burada sağlığımız söz konusu sonuçta."
Dedi son derece çekici gülümsemesiyle.
-"Yine aç kaldık iyi mi. Pizza sipariş edeyim bari."
O telefonda pizzacıyı ararken bende bir an önce şu tarçın faciasından kurtulmak için makarnayı çöpe döktüm.
Salona geçip koltuğa kurulduğumda televizyonu açtım ve Kıraç'ın gelmesini bekledim.
Bu akşam en sevdiğim dizi vardı ve pizza eşliğinde keyifle dizimi izleyebilirdim.
Kıraç'da gelip yanımdaki koltuğa oturduğunda bi an gözlerinin etrafta uzunca gezindiğini farkettim.
Meraklı bakışlarla ona baktığımda, ne yaptığını anlamaya çalıştığımı farketmiş olmalı ki
-"Kumanda nerede sarışın?"
Diye sordu.
-"Bende."
Dedim elimdeki kumandayı göstererek.
Gülümsedi ve elini uzattı.
-"Alıyım."
-"Hayııırr."
Diye yeltendim 'ı' ları uzatarak.
Kalp krizi geçirme olanağım bi hayli yüksekti.
-"Bugün en sevdiğim dizim var. İzlemem gerekiyor zaten en son bölümü kaçırmıştım."
Hızla kurduğum cümlelere karşılık bilmiş bir tavır takınarak konuştu.
-"O kadar sevseydin bi önceki bölümü kaçırmazdın. Demek ki o kadar sevmiyormuşsun."
Kumandayı hızla arkama sakladım.
-"Ver şu kumandayı. Bugün benim maçım var."
-"Benim de dizim var."
-"Başlarım şimdi dizine, uğraştırmadan ver şu kumandayı."
Israrla saklamam ve hala vermemem üzerine ayağa kalkarak konuştu.
-"Vermiyor musun?"
Kafamı iki yana salladım.
Yüzündeki sinsi ifadeyle uzun bir süre baktıktan sonra bir anda beni gıdıklamaya başladı. Kahkahalarım tüm odayı dolduruyordu ancak ben pes etmemekte kararlıydım.
Ayrıca her ne kadar elinden kurtulmaya çalışsam da gıdıklamasından dolayı karnımda oluşan sancılar yok sayılamazdı.
-"Pes ediyor musun? Ver şu kumandayı. Eğer şimdi vermezsen intikamım çok kötü olur."
Tehdit karışımı ısrarına rağmen kararlılıkla hala kumandayı saklıyordum.
O sırada ani bir hareketle beni ters çevirip üzerime çıkması sonucu vücudumun kitlendiğini hissettim.
Kalbim o kadar hızlı çarpıyordu ki karın sancım bile bunun yanında hiç kalırdı.
Bu aralar, onunla ettiğim herhangi bir temas sonucu oluşan duygularım beni gerçekten alaşağı etmeye başlamıştı.
Kumandayı hızla yere bırakmamla üzerimden kalkıp kumandayı aldı ve maç kanalını açtı.
Ben ise hala yerde yatıp hareketsizliğimi koruyordum.
-"Yer rahat geldi herhalde, kalkmadığına göre."
Kendimi toparlamaya çalıştım ve ağır bir şekilde ayağa kalktım.
O sırada Kıraç kapı zilinin çalmasıyla beraber elinde kumandayla kapıya ilerledi.
Kıraç'ı arkadan süzdüğümü farketmemle hemen gözlerimi çektim üzerinden.
Bu davranışlarım ve hislerim hiç de hayra alamet değildi.
İçimden tekrar ettim.
'Kendine gel Mihriban, kendine gel.'
Kıraç elindeki pizzalarla yanıma geldiğinde dikkatli bir şekilde beni izliyor olduğunu farkettim.
Yüzüne bakmadan üzerini yokladım. Kumandayı pizza kutusunun üzerine koymuştu. Onun yüzünden en sevdiğim dizimi kaçırmakla kalmayıp maç seyredecektim birde.
Kutuları masaya bırakıp hızla kumandayı eline aldı.
Üzerime çıkmasının etkisinden daha kurtulamamıştım ve bir daha kumanda için onunla dalaşa girme gibi bir düşüncem yoktu. Onun yerine belki bir ihtimal küçük Emrah bakışlarımla onu etkileyebilir ve kumandayı elde edebilirdim.
Evet, bu fikir mantıklıydı.
Hemen küçük Emrah moduna girip ona baktım.
Komiğine gitmiş olmalıydı ki tiz bir kahkaha attı.
Demek ki pek bi etki yaratamamıştım üzerinde.
-"Kumandayı mı istiyorsun?"
Diye sordu elindeki kumandayı sallayarak.
Hızla kafamı salladım.
Verecek miydi?
Belki de bir kadını üzecek, kalbini kıracak kadar duygusuz biri değildi.
-"Maçım bittiğinde alabilirsin sarışın."
Sözleriyle boşa ümitlendiğimi anlamam sonucu bir kez daha hayal kırıklığına uğradım.
Tam da Kıraç'tan bekleneceği gibi. Duygusuz ego yığını.
-"Maçın ne zaman bitecek peki?"
-"Uzatmaya kalmazsa iki saate biter."
Maç bitene kadar benim dizimde biterdi zaten.
O çoktan rahatça yerine kurulup pizzaya saldırmıştı fakat bende yiyecek iştah da hal de kalmamıştı.
Sıkıntıyla ofladım ve kaşlarımı çatarak maç saçmalığını izlemeye başladım.
Farketmese de veya farkedip de önemsememese bile trip atacaktım.
Geçen birkaç dakikanın ardından bana döndü ve pizzayı işaret ederek
-"Yemeyecek misin?"
Diye sordu.
Ona bakmadan umursamazca omuz silktim.
Geriye yaslandı.
-"O kadar çok mu istiyorsun izlemeyi?"
Cevap vermedim. Eminim ki vermeyecekti kumandayı.
-"Hadi aç bakalım şu dizini."
Kumandayı uzatmasıyla beraber yüzümdeki tebessüm iyice yayıldı.
Kıraç gerçekten her zaman şaşırtıyordu beni.
-"Sen izlemeyecek misin?"
Diye sordum ona dönerek.
-"İzleyecektim de senin şu trip atarken ki somurtuk yüzünü görmek dikkatimi dağıtıyor, izlediğimden birşey anlamıyorum."
Zaten katsayısı kim bilir kaça çıkmış olan sinirim onun sırıtan yüz ifadesini görünce daha da bi artmıştı.
-"Asıl somurtkan sensin be! Seni somurtmazken veya sinirli değilken gören cennetlik zaten."
Sırıtışı yüzüne daha çok yayıldı.
-"Yüzümü her haliyle görebilmek için şirket kapısının önünde bekleyen tonlarca kadın var. Oysa senin beni hergün görebildiğin için sevinmen, şükretmen gerekirken yaptığına bak"
Açık kalan ağzımı kapatmakla uğraşırken içimden bir kez daha ego yığını diye geçirmeden edemedim.
-"Merak ediyorum da yediğin yemekler sana daha fazla ego olarak geri mi dönüyor?"
Gülerek iki parmağının arasıyla yanağımı sıktı.
-"Seninle uğraşması neden bu kadar sarıyor sarışın?"
Sıktığı yanağımı ovuşturarak konuştum.
-"Git kendine uğraşacak başka bir şey bul."
Masadaki pizzadan bir dilim alarak dizimi açtım.
Fakat bitene kadar Kıraç'ın sürekli dizi hakkındaki yakınmaları ve arada bir burnuma gelen o çekici kokusu nedeniyle pek de odaklanamamıştım.
-"Oh be, sonunda bitti. Bence bu dizinin adını 'Eziyet' olarak değiştirmeleri lazım."
Hafif bir tebessüm ederek Kıraç'a baktım, dizinin bitmesinden dolayı oldukça memnun gibi gözüküyordu.
Haline gülmeden edemedim.
Odasına çıkmak üzere merdivenlere yöneldiğinde sabahtan beri merak ettiğim soruyu bi hışım, aceleyle sordum. Cevabı almam gerekiyordu yoksa bütün gece meraktan uyuyamayacaktım.
-"Kıraç... bir şey daha sorabilir miyim?"
Bana döndüğünde yine gerildiğini anlamak pek de zor değildi.
-"Ailenle veya hayatınla ilgili değil."
Aslında sorum 'hayatınla ilgili değil' kısmıyla pek uyuşmuyordu ama sorabilmek için onu ikna etmem gerekti.
-"Sor hadi."
Diye söylendi dişlerinin arasından.
"Bugün nereye gittin?"
Sorum karşısında, sert ifadesi birden yumuşamaya başladı ve en son olarak yerini her zaman ki o ukala gülüşüne bıraktı.
-"Yoksa sen... beni merak mı ettin?"
Beni savunmasız bir şekilde yakalayan sorusu karşısında hızla kafamı iki yana salladım.
-"Hayır... yani evet... yani..."
Derin bir şekilde ofladım. Elime yüzüme bulaştırmıştım herşeyi.
Gülümsemesi daha sesli ve belirgin bir hal alırken yavaş adımlarla yanıma geldi ve teker teker konuşmaya başladı.
-"İlk önce bir bara geçtim, ardından da lüks bir otele. Yeterli mi, bitti mi soruların?"
Aldığım cevap moralimi bozduğu için istemsiz bir şekilde kaşlarımı çattım.
Fakat sinirlendiğimi belli etmemem gerekiyordu, hele de karşımda beni pür dikkat izleyen bir Kıraç varken.
Kafamı onaylar bir şekilde salladım ve
-"İyi geceler Kıraç bey."
Dedikten sonra arkamı dönüp merdivene yöneldim fakat Kıraç'ın gür bir şekilde kahkaha atması yerimde haraketsiz kalmama sebep olmuştu.
"Safım benim, şirketle ilgili bir toplantıya gittim. Malum, bu aralar çok yoğunum."
Arkamı dönüp ona baktığımda oda gülümseyerek bana bakıyordu.
-"İyi geceler."
Demesinin ardından yanımdan geçip merdivenlerden çıkmaya başladı. Bense öylece arkasından bakakalmıştım.
Bir insan nasıl hem bu kadar sinir bozucu olup hemde çekici olabilirdi ki.
Onun hakkındaki düşüncelerime bakarsam kafayı yemek üzereydim herhalde.
Kendi dengeleri bozuk değilmiş gibi birde benim dengelerimi bozuyordu.
Ama yine de bugün toplantıya gitmiş olduğunu öğrenmem sanki üzerimden ağır bir yük kalkmış gibi rahatlamama sebep olmuştu.
Ellerimle yüzümü ovuşturarak hızlı adımlarla odama çıktım ve kendimi rahat yatağa attım.
Saat çok geç olmuştu ve ben gerçekten uykusuzdum. Mantıklı düşünemememin nedeni de bu olmalıydı.
İyi bir uyku çekmem hem akıl hemde beden sağlığım için çok iyi olacak gibiydi.
Hem yarın Dilan teyzeyi ziyarete gidecek ve hasret giderecektim. Böylece uzun zamandır bozuk olan moralim yerine gelebilirdi.
Tabii Kıraç büyük ihtimal gitmeme izin vermeyecekti ama ondan izin isteyen de yoktu zaten.
Düşüncelerimden sıyrılıp kendimi uzun zamandır hasret olduğum derin uykunun kollarına teslim ettim.🌈Evet canlar🌷yeni bir bölümle daha karşınızdaydım.
Vote sınırımız 40'a ulaştı ve ben size diğer bölümlere göre daha uzun bir bölümle geldim.🎉
Yeni bölüm nasıldı?
Eğer bir eksiğim veya hatam varsa bunu belirtebilirsiniz, elimden geldiği kadarıyla düzeltmeye çalışırım.
Bu arada 1,5 K olmuşuz. Tabii çok da büyük bir şey değil😁 ama yavaş yavaş geliştiğimizi görmek güzel.
Ben eminim ki ilerleyen zamanlarda daha geniş kitlelere ulaşacağız.
Bu süreç boyunca desteklerinizi ve güzel yorumlarınızı eksik etmeyin💕
Oy veren, vermeyen herkese teşekkür ederim çünkü kitabıma şans verip de burada bulunmuşsunuz.
Bir sonraki bölümde görüşmek üzereSeviliyorsunuz❣️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BULMACA (ASKIYA ALINDI)
Teen Fiction🔆 Sayılar ön yargınız olmasın... Mihriban: Hayatı ismiyle zıtlaşan, hayal kurmaya ve ümit etmeye korkan bir genç kız. Ne kadar mutlu olmaya çalışsa da hayatın ona izin vermediği, 20 yıllık ömrü boyunca beş harfli bulmacasının sadece anahtar kelimes...