Hayat gerçek yüzünü, sonunda rahat bir nefes çekebildiğin zaman gösterir.Susuzluktan dolayı kurumuş olan boğazımın verdiği rahatsızlıkla gözlerimi ovalayıp yatakta doğrulmamın ardından grinin hakim olduğu duvarda asılı duran saate baktığımda içimden sövmeden edememiştim.
Susuzluğum yüzünden saat sabahın 6'sında, uzun zamandır doğru düzgün alamadığım çok çok ama çok değerli olan uykumdan uyanmıştım ve üstelik havanın daha tam aydınlanmamış olması daha çok sinirlerimi bozarken aynı zamanda da yataktan kalkma isteğimi azaltıyordu.
Fakat bu kurumuş boğazımla daha doğru düzgün yutkunamıyorken rahat bir uyku çekmem imkansızdı.Sıkıntıyla oflayarak mutfağın yolunu tuttum.
Mutfak kapısının önüne geldiğimde dışarı sızan loş ışığın verdiği rahatsızlığın etkisiyle gözlerimi kıstım.Bir dakika... Işık açık değildi.
Uyku sersemi olduğumdan dolayı ben mi yanlış görmüştüm acaba?İçeriye biraz daha yaklaşmamla beraber ışığın nereden kaynaklandığını çözmem pek zamanımı almadı.
Çözmüştüm çözmesine ama karşımda duran görüntü, içimin bir anda korkuyla kaplanmasına sebep olmuştu.
Buzdolabının kapağı açıktı ve ışık buzdolabından kaynaklanıyordu.Fakat korkmama neden olan asıl şey, buzdolabının önünde tamamiyle siyaha bürünmüş olan yüzünü göremediğim adamdı.
Hırsız olabilirdi!
Veya Kıraç'da olabilirdi.
Ama eğer hırsızsa kendimi ele vermemek için dikkatli olmam gerekiyordu.Amaan neyse, hırsızsa da bir türlü icabına bakarım herhalde deyip (tabii inşallah) yavaş adımlarla buzdolabının içini karıştıran adama yaklaştım.
Kim olduğunu anlamak için pür dikkat karşımdaki arkası dönük adamı süzmeye başladığımda kafasını kapatmış olan siyah şapkalı polarının kenarından gözüken bir tutam sarı ve aynı zamanda uzun olan saç bu adamın Kıraç olmadığına dair kesin kanıtım olmuştu.
Hırsız olmalıydı!
Allah aşkına, ne tür bir hırsız hırsızlık yapmaya geldiği evde buzdolabını karıştırırdı ki?
Demek ki buraya gelmeden önce kahvaltı yapmamıştı.Allah'ım ne olur bu gördüklerim alamadığım uykum yüzünden gördüğüm halisülasyonlar olsun. Amiiiiinnnnn!
Birden ne kadar saçma düşüncelere kapıldığımı farketmemle beraber yanımdaki tezgahta duran vazoyu çaktırmamaya çalışarak yavaşça elime aldım. Basbaya kanlı canlı karşımda duruyordu adam.
Keşke Kıraç gelseydi de imdadıma yetişseydi.
Ama şu an için tek başımaydım ve kendimi kollayabilecek tek kişi yine bendim.
Hem hırsızı def edebilirsem Kıraç'a kendi başıma da bir şeyler yapabileceğimi kanıtlamış olurdum.İki elimle sımsıkı tuttuğum vazoyu, hırsızın kafasının üzerine doğrulttum ve 'yâ Allahh?' Deyip hızla çarptım.
Hırsız büyük bir çığırışla beraber kendini yere bıraktı.
Attığı çığlığa bakılacak olursa canı bi hayli acımış olmalıydı.Elimdeki vazoya baktığım anda ise şaşırmadan edemedim açıkcası.
Vazo kırılmamış, tıpkı ilk hali gibi sapasağlam elimde duruyordu.Fakat ben o bayıldı zannederken gözümün önünde oluşan görüntüler bir öncekinden kat be kat daha çok şaşırmama neden olmuştu.
Sonunda yüzünü görmüş olduğum hırsız da aynı elimdeki vazo gibi sapasağlam bir şekilde büyük bir korku ifadesiyle bana bakıyordu.
Ne yani, nasıl oldu da bayılmamıştı bu adam?
Kafası taştan olmalıydı herhalde.Hırsızın beklemediğim, savunmasız bir anımda bana karşı verdiği ani çıkış tepkisiyle kafasına refleks olarak bir daha çarptım koca vazoyu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BULMACA (ASKIYA ALINDI)
Teen Fiction🔆 Sayılar ön yargınız olmasın... Mihriban: Hayatı ismiyle zıtlaşan, hayal kurmaya ve ümit etmeye korkan bir genç kız. Ne kadar mutlu olmaya çalışsa da hayatın ona izin vermediği, 20 yıllık ömrü boyunca beş harfli bulmacasının sadece anahtar kelimes...