Bir fırtına misali sürüklendiler tutukça,
bilinmezliklerin cefasız kıyılarında...Soluduğum tütün kolonyasının ağır kokusuyla zor da olsa gözlerimi araladım ve etrafıma bakmaya çalıştım.
Karşımda duran saçlarına ak düşmüş kadının bağırışı kulaklarımın çınlamasına neden olmuştu.
Neredeydim ben böyle?
-"Oğlum gel! Uyandı kızcağız. Oh şükürler olsun yarabbim."
Bu tanımadığım evde ki tanımadığım kadına şaşkın bakışlarımı yolladım.
-"Siz kimsiniz, burası neresi?"
Zar zor çıkarabildiğim kelimelerin ardından tüm bu gizemli atmosferi bozup yanımıza gelen Miraç, o anda rahatlamama sebep olmuştu. Telaşlı sesiyle sordu.
-"Mihriban, uyanmışsın. Nasılsın?"
-"Miraç... ben buraya nasıl geldim?"
Sorumun ardından, karşımda duran annesi olduğunu tahmin ettiğim kadına döndü ve
-"Anne biz biraz yalnız konuşabilir miyiz Mihribanla?"
Dedi.
-"Tamam oğlum ben ocaktaki yemeğe bakıyım sizde rahat rahat konuşun. Hanım kızım bu gece burada kalsın dinlensin bi güzel, yemek olunca çağırırım. Ha bu arada Miraç, bu gece baban vardiyaya kalacakmış."
-"Tamam annem sağol."
Miraç'ın annesi odadan çıktıktan sonra bana döndü ve konuştu.
-"Hatırlıyor musun en son olanları?"
-"En son..."
Hafızamı zorlamaya çalıştım.
-"Buğlemle takılmıştık bugün. Eve döneceğim zaman ise peşimden birilerinin geldiğini hatırlıyorum, sonra da biri benim adımı seslendi. O sendin değil mi?" Soruma karşılık kafasını onaylarcasına salladı.
-"İş çıkışı çarşıya uğrayıp eve dönecektim. O sıra bir grup serserinin seslerini duydum. Yanlarına geldiğimde kaçtılar. Sende yerde baygın bir şekilde yatıyordun, buraya getirdim seni. Mihriban, gece geç saatlerde tek başına dolaşmanın ne kadar tehlikeli olduğunu bilmiyor musun sen? şükürler olsun ki zamanında yetişebildim, sana bir şey olmadı."
Anlattıkları, olayı tüm detaylarıyla hatırlamama sebep olmuştu. Hala içimdeki o tuhaf korku geçmemişti nedense.
-"Miraç ben çok teşekkür ederim. Sen orada olmasaydın halimi bende düşünemiyordum."
-"Sen iyimisin şimdi, ağrın sızın yok değil mi?"
-"İyiyim ben, teşekkürler beni düşündüğün için."
Bir an konuşmak için ağzını açtı ama sonra vazgeçmiş olmalı ki gözlerini benden kaçırarak etrafa bakındı.
-"Ne oldu, bir şey mi diyeceksin?
-"Bu konuyu açmayacaktım ama... dün restoranta beraberinde geldiğin adam, Kıraç Sancaktar... gerçekten sevgilimisiniz onunla?"
Sorduğu soruya karşılık bir an ne diyeceğimi bilemeyip sessiz kaldım. Kıraç'ın anlamsız oyununu sürdürerek Miraç'a bu konu hakkında yalan söylemek istemiyordum fakat içimden bir ses Kıraç'ın oyununu bozarsam iyi şeylerin olmayacağını söylüyordu. Şimdilik en iyisi bu konu hakkında sessizliğimi korumam olacaktı.
-"Niye ki?"
Diye sordum konuyu çarpıtmaya çalışarak.
-"Niye mi! Mihriban sen öyle bir adama nasıl güvendin, Onunla aynı evde nasıl yaşayabiliyorsun aklım ermiyor."
-"Sende mi öğrendin?"
-"Öğrenmeyen mi kaldı. Bana doğruyu söyle. Siz ikiniz sevgilimisiniz, onun gibi bir şerefsizi gerçekten seviyor musun sen?"
-"Niye şimdi bunları söylüyorsun? Tamam biliyorum onun geçmişi çok ta temiz sayılmaz ama özünde iyi ve güvenilir biri o. İnsanları, dışarıdan görünüşlerine göre yargılamamak gerekiyor."
Güldü ama gülüşü samimiyetten farklıydı. Sinirlenmiş gibi gözüküyordu.
-"Öyle mi? Demek özünde iyi birisi. Seni sevdiğini mi zannediyorsun Mihriban, ona güveniyor musun gerçekten?"
Sorduğu sorunun cevabını kendim de bilmiyordum.
Yerinden kalktı ve odadan çıktı. Kısa bir süre sonra elinde bir gazeteyle yanıma geldiğinde hızla sayfaları karıştırıp seçtiği sayfayı bana doğrulttu ve konuştu.
-"Bak! görüyor musun bu fotoğraflar dün gece çekilmiş. Kıraç Sancaktar yanında bir kadınla beraber otele girerken. Hala güvenebiliyor musun sevgilim dediğin, yanında kaldığın bu pisliğe?"
Gazetedeki fotoğraflar gözlerimin dolmasına neden olmuştu.
O gidip bir başkasıyla hayatını dilediği gibi yaşayabilir, yatağına aldığı kadınlarının gecelerini süslemelerine izin verebilirdi. Ama ben onun beni istediği zaman bir oyuncakmış gibi kullanmasına, benimle her fırsatta dalga geçmesine izin veremezdim. Pis oyunlarına alet edemeyecekti bundan sonra beni.
Hata bendeydi aslında, değiştiğini düşünüp iki gündür onun için endişeleniyordum. Oysa o yine bir otel odasında başka kadınlarla geçiriyordu vaktini. Artık olacaklar umrumda değildi, Miraç'a gerçekleri anlatacaktım.
-"Miraç, biz sevgili değiliz onunla. Sadece bir takım nedenlerden dolayı aynı evde yaşamamız gerekiyor. Yani ne yaptığı, kimlerle nerelerde vakit geçirdiği beni ilgilendirmiyor."
Dedim görmemesi için gözyaşlarımın akmasına engel olmaya çalışarak.
Şaşkın ifadesiyle yüzüme bakmasının ardından yüz hatlarının gerildiğini farkettim.
-"O zaman neden sana sevgilim dedi? Niye sevgili gibi davrandınız?"
"Bilmiyorum. Kıraç o kadar dengesiz biri ki, bir dakika sonra ne yapacağı, aklından neler geçirdiği hayal bile edilemez. Sevgili oyununu o başlattı, bende devam ettirmek zorundaydım. Sadece bu."
-"Nasıl devam ettirmek zorundaydın ya? Mihriban ben gerçekten anlayamıyorum. O kadar saçma geliyor ki. Aynı evde kalıyorsunuz, sevgili rolü yapıyorsunuz."
-"Lütfen Miraç, daha fazla sorgulamanı istemiyorum bu konuları. Sadece zorundayım. Onunla aynı evde yaşamak, onun dediklerini yapmak zorundayım. Ama bilmemi isterim ki aramızda hiçbir türlü ilişki yok. O da bende istediklerimizi yapmakta özgürüz."
-"Bu mu özgürlük, onun emirlerine itaat etmekle özgür mü oluyorsun yani?"
Sessiz kaldım ve sinirinin geçmesini bekledim.
Aradan geçen birkaç sessiz dakikanın ardından yerinden kalktı ve gazeteyi eliyle buruşturarak odadan çıktı. Çöpe atmaya gitmiş olmalıydı.
Geri geldiğinde odanın içinde birkaç tur attı ve bana dönüp yatışmış olmasını umduğum ifadesiyle konuştu.
-"Mihriban... seni anlamaya çalışıyorum ve daha fazla bu konu üzerinde durmayacağım, ama senden tek bir şey istiyorum..."
Dedi ve karşıma oturup yüzüme baktı.
-"Hangi sebeple o adamın evinde kalıyorsun bilmiyorum ama... daha fazla onun yanında kalmanı istemiyorum. Ona güvenmiyorum ben, eminim sende güvenmiyorsundur. "
Dedi ciddi ifadesini sürdürerek soru sorarmışcasına.
-"Böyle bir şey imkansız Miraç. Benim onun yanından gidecek başka bir yerim yo..."
Sözümü keserek konuştu.
-"Burada kal, benim yanımda. Olmaz mı?"
Tüm odağını bana yöneltmiş cevabımı bekliyordu.
Kıraç'ın yanında güvende olduğumu biliyordum, tabi babama karşı.
Ama kendi açımdan bakacak olursam güvenemiyordum ona. Başkalarına karşı beni koruyabilirdi, hatta bunun sözünü bile vermişti. Fakat kendinden koruyabilir miydi işte bunun cevabı muammaydı.
-"Olmaz Miraç, sana ve ailene yük olmak istemem. Kıraç'ın yanında yeterince güvendeyim zaten merak etme sen."
-"Gününü barlarda takılıp geçiren ve akşamları eve sarhoş gelen birinin yanında ne kadar güvende olabilirsin ki?"
-"Şu ana kadar eve hiç sarhoş gelmedi. Gelse bile bana zarar vereceğini düşünmüyorum. Ayrıca ben kendimi koruyabilirim, çocuk değilim herhalde."
Ne güzel atıyordum öyle.
Söylediklerime kendim bile inanamazken Miraç'ın inanmasını beklemem biraz zordu.
-"Gördük bugün kendini nasıl koruduğunu.
Ayrıca yanında kaldığın o adamın şimdiye kadar eve sarhoş gelmemiş olmasıyla ileride de gelmeyeceğinin garantisini nasıl verebiliyorsun?"
Veremiyordum. Bu yüzden güvenemiyordum ya ona zaten.
Ama babama karşı başkalarının hayatını riske atmamak ve kendi can güvenliğimi de korumak adına Kıraç'ın yanında kalmalıydım.
'Benim Kıraç'ım yapmaz' moduna girip Kıraç'ı savunmaya devam ettim.
-"Kıraç öyle biri değil Miraç. Ve sen ne dersen de onun yanında kalmak zorundayım. Artık bu konuyu kapatabilir miyiz?"
Miraç'ın annesinin seslenişiyle, konunun kapanmış olmasına sevinmiştim.
-"Çocuklar hadi gelin yemek hazır!"
Miraç'da daha fazla bu konu üzerinde durmayıp konuştu.
-"Peki, öyle olsun. Ama sana kapım her zaman açık Mihriban, bunu bil."
-"Teşekkür ederim. Miraç, beni eve bıraksan olur mu? Geç oldu gideyim ben artık."
-"Nereye gidiyorsun, annemi duymadın mı açsındır sen şimdi. Hadi yemeğe."
Dedi ve tüm itirazlarıma rağmen kolumdan tutarak mutfaktan içeri soktu beni.
-"Aç değilim ama."
Diye itiraz ettim bir defa daha. Fakat o an açlıktan garip garip sesler çıkaran karnım yalanımı tüm gerçekliğiyle öne sermişti.
-"Burnun mu uzadı senin sarı pinokyo." Dedi sandalyeye otururken.
-"Sarı pinokyo ne ya."
Dedim gülerek.
-"Hadi didişmeyi bırakın yemekler soğuyacak."
Gülerek seslenen Miraç'ın annesine minnetle baktım ve gülümsedim.
-"Ellerinize sağlık, yemekler çok güzel gözüküyor."
-"Afiyet olsun. Sen iyimisin kızım? Başın dönüyor mu?"
-"İyiyim merak etmeyin, sorun yok."
Miraç'a baktığımda gözlerini masadaki yemeklerin üzerinde kıtlıktan çıkmışcasına gezdirdiğini farkettim. Bu haline gülümsemeden edememiştim. Bir de bana aç diyordu.
-"Aysel sultan yine döktürmüşsünüz bakıyorum da."
-"Yeyin çocuğum afiyet olsun."
Dedi ve bulaşıklarla uğraşmaya devam etti.
Bir yandan önümdeki yemeği büyük bir açlıkla yiyor, bir yandan da şu ana kadar hiç yaşamamış olduğum bu sıcak ev ortamının ne kadar güzel ve refah verici olduğunu düşünüyordum.
Miraç'a dönerek sordum.
-"Tek kardeş misin?"
Ağzına tıkıştırmış olduğu koca ekmek dilimini yutmaya çalışarak cevap verdi.
-"Bir ablam var. İzmir de yaşıyor."
-"Öyle mi? Onunla tanışmak isterdim."
İnsanın kardeşinin olması güzel bir şey olmalıydı. Benim yoktu ama olmasını çok isterdim. Birbirimize her zaman dayanak olur, sahip çıkardık. Ama yoktu işte, hayatımda dayanağım diyebileceğim kimsem yoktu.
Aslında Kıraç dayanaktan sayılır mıydı bilmiyordum ama şu an için babama karşı tek sığınağım, tek geçerli güvencem oydu. Yine de ne olursa olsun gardımı indirmeyip hiçbir zaman ona güvenmemem gerekiyordu. Zamana bırakmayacaktım hiçbir şeyi. Kendisi demişti zaten 'Zamana bırakma, hiçbir şey değişmeyecek' diye. Kendisi vermişti bunun garantisini. Düşüncelerimi bölen Miraç'ın sesiyle kendime geldim.
-"Hiç emin olma, eminim tanımak istemezsin. Cadalozun kuyruk sallayanıdır kendileri."
Dedi gülerek.
Bende güldüm ve masada duran sıcak çayı elime alıp yudumladım.
Yemek faslı bittiğinde Aysel teyze önceden hazırlamış olduğu odaya yönlendirdi beni.
-"Bak kızım burada yatarsın. Şu camı da kapatayım soğuk olmasın."
-"Niye bu kadar zahmet ettiniz Aysel teyze. Yük olmayım şimdi size, eve gideyim ben."
-"Kırılırım ama kızım. Ne yükü? Geç oldu zaten baksana. Bu gece burada kalırsın sabah olunca bırakır Miraç seni evine."
-"Peki madem siz öyle diyorsanız. Çok sağolun Aysel teyze evinizin kapısını açtınız, yardım ettiniz bana."
-"Ne demek kızım benim. Sen rahat rahat yat, bir şey olursa gelirsin yanımıza."
-"Teşekkür ederim, iyi geceler."
Aysel teyzenin odadan çıkmasının ardından yatağa attım kendimi. Tabii Kıraç'ın evindeki kadar rahat değildi ama benim eski yatağıma bin basardı.
Kapının tıklatılmasının ardından ayağa kalkarak açtım kapıyı.
Miraç elindeki pijama takımıyla dikiliyordu karşımda.
Sıcak gülümsemesiyle konuştu
-"Üstündeki kıyafetlerle rahat edemezsin diye bunu getirdim, ablamın."
Dedi ve bana uzattı pijama takımını. Elinden alarak konuştum
-"Teşekkür ederim, iyi geceler."
Gitmesi için beklemiştim ama gitmemişti. Benimle konuşmak istediği bir şeyler vardır diye düşünerek konuyu açmasını bekledim. Fakat o sessizliğini koruyarak karşımda dikilmiş hala bir şey demeden yüzüme bakıyordu.
-"Eee?"
Diye sordum neden beklediğini belirterek.
Gözlerini kaçırarak konuştu.
-"Sen... şimdi o adamı sevmiyorsun yani." Bakışları sabırsızdı, bir an önce cevabımı almak istiyor gibiydi.
Cevabımı kafamı iki yana sallayarak verdim.
Bundan memnun olmuşcasına gülümsedi.
-"İyi geceler civciv."
Kapıyı örttüm ve bu gece bir daha kalkmamayı umarak yatağa geri uzandım.
Yarın erkenden uyanıp eve gidebilmek için çalar saatin alarmını kurdum.
Artık her gece yaptığım gibi, düşüncelerim eşliğinde uyuyabilirdim.
Miraç'ın bana karşı olan bu garip tutumu anlamsız geliyor ve içten içe şaşırmama neden oluyordu açıkçası.
'Her zaman beni düşünen iyi bir arkadaş sadece' diye düşündüm kendimi teselli edercesine. En azından öyle olmasını umuyordum.
Aradan geçen uzun zaman diliminin ardından çok yorgun olmama rağmen uyuyamamıştım. Komodinde duran çalar saate gözüm gitti. 2'ye yaklaşıyordu.
Yatakta sağıma dönerek yön değiştirdim ve gözlerimi sıkıca kapadım. Sabah erken uyanabilmek için uyumam gerekiyordu.
Acaba Kıraç eve gelmişmiydi?
Eğer geldiyse beni evde bulamadığı için sinir küpüne dönmüş olması gerekiyordu.
Yarın geri döndüğümde kim bilir beni nasıl karşılayacaktı? Hele geceyi Miraç'ın evinde geçirdiğimi öğrenirse olacakları düşünmek bile istemiyordum.
Aralarında negatif bir enerji vardı, bunu hissetmiştim.
İçimden bugün de eve gelmiş olmamasını diledim ve tüm bu uykusuzluğuma inat gözlerimi daha da sıkı yumdum.
------------------------------------------
Sabah çalar saatin sinir bozucu sesiyle gözlerimi açtığımda yataktan kalkıp lavaboya yöneldim.
Yüzümü yıkayıp kendime gelme işleminden sonra odaya geri dönerek üzerimdeki rahat pijama takımını çıkarıp dar ve rahatsız edici pantolonumu aceleyle bacaklarıma geçirdim.
Giyindikten sonra Miraç'ın odasının önüne gelerek kapısını tıklattım.
Birkaç tıklatışın ardından uykulu sesiyle seslendi.
-"Gel!"
İçeri girdim ve yatağında insanlıktan çıkmış bir şekilde yatan Miraç'a bakarak sırıttım.
-"Günaydın Miraç."
Gözlerini açmadan konuştu.
-"Sanada günaydın da, bu saatte uyanmış ve benide uyandırmış olmanın sebebini söylermisin Mihriban?"
-"Ha sen kısaca git diyorsun yani."
Gözlerini açtı ve yatağında doğruldu
-"Yok, hatta hiç gitmeme ihtimalin varsa onu alayım ben."
Dedi gülerek.
Neden böyle bir şey demişti ki şimdi?
Bana olan davranışları normal bir arkadaşın davranışlarından farklı gibiydi, sanki bir şeyler ima etmeye çalışıyor ve benimde anlamamı istiyordu.
Ya da bu düşünceler sadece kendi paranoyakça kuruntularımdan biriydi.
Sessiz ortamı Miraç'ın sesi böldü.
-"Eee, Sen ne için gelmiştin?"
-"Beni eve bırakabilir misin?"
-"Bu saatte mi? Daha çok erken."
-"Olsun gideyim ben."
-"Git tabii. Kıraç bey gelmiştir, bekletme onu."
Dedi yataktan bir hışımla kalkarak. Yüzüme bakmıyordu.
-"Ne alakası var Miraç? daha fazla burada kalıp size yük olmak istemiyorum hepsi bu."
Dolabından kot pantolon ve kazak çıkartarak bana döndü.
-"Bize yük olmuyorsun Mihriban. Ama gitmeyi çok istiyorsan bırakırım seni eve."
Resmen tınlamamıştı beni.
-"Dün bu konuları konuşmuştuk seninle, öyle değil mi? Şimdi bu söylediklerin çok anlamsız."
Dedim ellerimi belime bağlayarak.
-"Evet konuştuk. İzin verirsen giyineceğim."
Odadan çıktım. Bu konuyu hala sürdürüyor ve her defasında yüzüme vuruyor olması sinirlerimi bozmuştu.
Miraç giyinene kadar koridorun içinde dolanmaya başladım. Aysel teyze hala uyuyor olmalıydı, bu nedenle onunla vedalaşamayacaktım.
Birkaç dakikanın ardından Miraç'ın odasından çıkmasıyla beraber kapının önüne geçip botlarımı giymeye başladım.
Arabasına doğru ilerlediğimde kolumdan tutarak kendine çekti beni.
-"Trip mi atıyorsun şimdi sen bana."
Dedi yumuşak yüz ifadesiyle gözlerini kısarak.
-"Yok be, ne trip atacağım."
Elinden kurtulup arabanın içine girdim. Neden böyle bir fikre kapılmıştı bilmiyordum ama, trip atmadığım konusu doğruydu.
-"Pekala öyle olsun bakalım."
Yol boyunca Miraç'ın sorularını geçiştirerek Kıraç'ın evde olmaması için dua etmiştim.
Sonunda eve vardığımızda inip inmemek arasındaki kararsızlığım gün yüzüne çıkmıştı.
Tüm cesaretimi toplamaya çalışarak yavaşça arabanın kapısını açtım.
Benim çıkmamla beraber Miraç'ta çıkmıştı arabadan.
-"Daha fazla gelmene gerek yok Miraç. Teşekkür ederim beni bıraktığın için."
-"Seni kapının önüne kadar bırakmama izin ver."
Bir şey diyememiştim, kovacak halim yoktu sonuçta.
Her adımım beni kapıya daha da çok yaklaştırırken kalp atışlarımın hızlandığını hissedebiliyordum.
Miraç'a baktım. Benimle gelmek istemişti fakat bu durumun değiştireceği hiçbir şey yoktu. Hatta onun yanımda gelmiş olması işleri daha kötü bir hale getirip sarpa sardırabilirdi bile.
-"Tamam bak geldim işte. Artık gidebilirsin."
Miraç'ın acilen buradan gitmesi gerekiyordu. Dün akşam Kıraç'ın oyununu bozarak her şeyi detaylarıyla anlatmıştım ona, ve eğer Kıraç içerideyse de karşılaşırlarsa Miraç'ın herşeyi ortaya dökmesinden korkuyordum.
O sırada kapının açılmasıyla, gözlerimi Miraç'tan çekerek karşımda duran Kıraç'a baktım.
Bunun bir rüya olmasını umarak kolumu cimtikledim ve gözlerimi sıkıca kapatıp geri açtım.
Rüya değildi. Kıraç kaşlarını çatmış, korkudan titrememe neden olan bakışlarını bir benim, bir Miraç'ın üzerinde gezdiriyordu. Sonradan farkettiğim elinde tuttuğu sigarasını yere fırlattı ve sıktığı dişlerinin arasından seslendi
-"Mihriban sen neredesin! Dünden beri arıyorum fakat ne hikmet şu sikik telefonun açılmıyor!"
Çok sinirlenmişti.
-"Şarjı bitti."
Diyebildim sessizce. Bu sinirli ifadesi şu an gözümü çok korkutuyordu.
-"Şarjı bitti öyle mi? Peki dün gece neredeydin? Yoksa geceni..."
Rahatsız edici bakışlarını benden çekip Miraç'ın üzerinde gezdirdi.
-"... Bu beyefendinin yanında mı geçirdin?"
Ne diyeceğimi düşünüyordum fakat uzun bir süre sessiz kalmış olmalıydım ki
-"Cevap ver!"
Diye bağırdı. Yükselen ses tonu karşısında gözlerimin dolmasına engel olamadım.
-"Ben... dün Buğlem ile dışarıya çıkmıştım. Sonra da..."
Sözümü kesen Miraç'a döndüğümde, dikbaşlı bir ifade almış, Kıraç'a kafa tutmaya çalışıyor gibiydi.
-"Evet Kıraç bey. Mihriban dün gece benim yanımdaydı."
İşte o an Kıraç'ın gözleri duyduklarının etkisiyle ateş fışkıracak bir hal aldı. Miraç ölümle oynadığının farkında bile değildi oysa.
Devam etti
-"Tabii siz Mihriban'ı bir başına bırakıp gece gezmelerine çıkmamış olsaydınız herşey daha iyi olabilirdi. Ama şükürler olsun ki dün akşam zamanında yetişebildim yardımına."
-"Ne yardımı? Dün akşam ne oldu?"
Diye sordu meraklı gözlerle bana bakarak. Cevabı benden bekliyordu.
Tam cevap verecektim ki tekrardan olayın içine atlayan Miraç yine engel oldu buna.
-"Neyse ben gideyim artık, Mihriban size olanları içeride detaylı bir şekilde anlatır."
Bana baktı ve gülerek konuştu
-"Sonra görüşürüz, hoşçakal."
Arkasını dönüp arabasına ilerlemeye başladığında Kıraç'ın ona bağırışını takmadan yürümeye devam etmişti.
-"Sen kalma lan dangalak herif!"
Artık sinirine hakim olamayan, her an patlamaya hazır bir volkan gibi duruyordu.
Bana döndü ve cevap bekleyen bakışlarıyla gözlerini hiç kaçırmadan gözlerime baktı. Ona hesap vermek zorunda gibi hissetmiştim kendimi.
-"Dün çarşıy..."
-"Kes sesini!"
Bugün söz kesme günümüydü?
Bir eli belinde diğer eliyle içeriyi işaret ederek konuştu.
-"Şimdi içeri geçiyorsun ve ben gelene kadar bu kapıdan dışarı bi adımını dahi atmıyorsun... Sakın!"
İtaat edici sesiyle son bir kez daha uyardıktan sonra devam etti.
"Gelince konuşacağız bu konuyu."
İçeri girip arkasından seslendim.
-"Nereye gidiyorsun?"
Çevik hareketlerle ayakkabılarının bağcıklarını bağladıktan sonra her zaman ki gibi sorumu cevapsız bırakarak durduğum yerde sıçramama neden olacak bir şekilde sertçe çarptı kapıyı.🌈Merhaba canlarım🌷
Nasıl buldunuz yeni bölümü?
Lütfen düşüncelerinizi benimle paylaşın ve bölümü beğendiyseniz 🌟 butonuna tıklayın.Seviliyorsunuz❣️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BULMACA (ASKIYA ALINDI)
Teen Fiction🔆 Sayılar ön yargınız olmasın... Mihriban: Hayatı ismiyle zıtlaşan, hayal kurmaya ve ümit etmeye korkan bir genç kız. Ne kadar mutlu olmaya çalışsa da hayatın ona izin vermediği, 20 yıllık ömrü boyunca beş harfli bulmacasının sadece anahtar kelimes...