Medya: Ahsen
Ne ölmek nefessiz kalmaktır, ne de yaşamak nefes almaktır.
Hızlı adımlarla Dilan teyzenin yanına geldiğimde
-"Kapının önünde seni bekliyor kızım. İçeri davet edecektim ama belki konuşmak istemezsin diye etmedim." Dedi.
Ne kadar düşünceliydi Dilan teyzem. Beni kimsenin önemsemediği kadar önemsiyor, en küçük şeyde bile titizlikle üstüme düşüyordu. O benim ikinci annem gibiydi.
Minnetle gülümsedim.
-"Sağol Dilan teyze. Bir gidip bakıyım ben."
Heyecanlanmıştım. Nedenini bilmiyordum ama korkudan olması gerekiyordu. Adımlarımı hızlandırarak kapının önüne geldim.
İşte şimdi karşımda duran kişi, o psikopat değil de Miraç olduğu için rahatlayabilirdim. Açıkçası daha önce Miraç'ı görüp de bu kadar sevineceğim aklımın ucuna dahi gelmezdi. İstemsizce sırıttım.
-"Gelmeme bu kadar sevineceğini bilseydim daha önceden gelirdim."
Demesinin ardından yüzümdeki sırıtışı sahte bir gülümsemeye bırakarak sordum.
-"Miraç, Bu saatte burada ne işin var?"
-"Seni merak ettim civciv. Bugün öğleden sonra restorantta yoktun."
-"Haa, evet izinliydim. Burada kaldığımı nereden öğrendin sen?"
-"Bugün Dilan teyzeyi, bir başka aşçıyla senin onun yanında kaldığını konuşurlarken duymuştum. Sonra da o kadına evin adresini sordum.
Dedi muzipçe sırıtarak.
"Aslında daha erken gelecektim ama izin alamadım."
Gözlerini kaçırarak endişeyle devam etti.
-"Bugün düşmüştün ya. İyisin değil mi? bir şeyin yok."
-"Yok yok iyiyim. Acısı çoktan geçti zaten. Sadece kendimi yorgun hissediyordum, o yüzden izin aldım."
Anladığını belirterek kafasını salladı. O geldiğinden beri hala, kapının başında duruyorduk. Ayakta durmaktan bacaklarım ağrımaya başlamıştı.
-"İçeri gelsene. Burası soğuk oldu zaten." Diyerek içeri davet ettim.
-"Gideyim ben. Şimdi boşuna rahatsızlık vermiyim size de. Zaten geç oldu dediğin gibi. İyi olduğuna sevindim iyi akşamlar." dedi içten gülümsemesiyle. Israr etmedim.
-"Tamam. Yarın görüşürüz."
-"Haa bu arada, az kalsın unutuyordum. Dört gün boyunca işte olmayacağım ben. izin aldım. Memlekete gitmem gerekiyor. O yüzden gitmeden önce bir uğrayayım dedim."
-"Öyle mi, peki o zaman. İyi akşamlar."
Kapıyı örtüp salonda oturan Dilan teyzenin yanına gittim ve gelenin restauranttan arkadaşım olduğunu, beni merak ettiği için geldiğini söyleyip odama girdim.
Yatağa yattığımda, telefonumdan gelen mesaj sesiyle birlikte ayağa kalkıp komodinde duran telefonumu elime aldım. Bu saatte kim mesaj atmış olabilirdi ki?
Mesajın kimden geldiğini görmemle titreyen ellerimdeki telefonu yere düşürdüm.
Mesaj babamdan gelmişti.
-"Elimden kurtulduğunu düşünüyorsun değil mi? Ama yanılıyorsun. Seni bulacağım ve yaptıklarını burnundan fitil fitil getireceğim." Yazıyordu.
Yaptıkları yetmemiş miydi. Bir Allah'ın günü rahat olamayacak mıydım ben?
Allah'ım sen bana yardım et, bana yardım et ki dayanabilecek gücüm olsun.
İkimizinde iyiliği için Dilan teyzeye gidip olanları anlatmalıydım. Böyle bir durumu ondan saklayamazdım.
Anlattıktan sonra hemen buradan gidecektim. Daha fazla burada kalmamam gerekiyordu. Eğer babam benim burada yaşadığımı öğrenirse, yalnız benim hayatım değil Dilan teyzenin hayatıda tehlikeye girerdi.
Odadan çıktım ve koşa koşa Dilan teyzenin yanına gittim. Ona babamın attığı mesajı gösterip daha fazla burada kalmamam gerektiğini, yoksa ikimizin hayatının da tehlikeye gireceğini söyledim.
Kabul etmedi.
-"Hayatta olmaz! seni bırakmam kızım. Nerede kalacaksın, ne içip ne yiyeceksin? hem burada kaldığını öğrense bile hiçbir şey yapamaz o adam bize. Polisi ararız. Sen merak etme güvende olacağız. O hiçbir şekilde tehdit edemez seni!"
-"Hayır Dilan teyze. Anlamıyorsun. Onun gözünü hırs bürüdü. Eminim parasızlıktan şu an kriz geçiriyordur. Eğer burayı bulursa ikimiz için de çok tehlikeli olur. Neler yapabileceğini bilmiyorsun. Hem sen dememiş miydin o adamdan herşey beklenir diye. Kendi canımın yanında senin canını da riske atamam ben, gitmem gerekiyor."
Ne desem de kabul etmeyecekti. Hala kendi bildiğini okuyordu.
-"Bak kızım, sen bana güven. O adam ikimize de dokunamayacak. Buna izin vermeyeceğim. Seni şuracıkta sokağa atacağıma, ölürüm daha iyi. Lütfen kızım, bana bir daha tekrar ettirtme."
-"O nasıl söz öyle. Ölürüm daha iyi de ne demek Dilan teyze? Sen beni bu kadar düşünüp önemsiyorken ben bunu nasıl görmezden gelebilirim?"
-"Bir daha söylettirme demedim mi ben sana. Korkma kızım için rahat olsun. İkimize de bir şey olmayacak Allah'ın izniyle. Haydi şimdi yatağına! Yarın iş var."
Dilan teyzenin benim için yaptığı fedakarlıklar karşısında gözyaşlarımı tutamamıştım. Onu yeni bulmuşken kaybedemezdim. Bir daha bu acıyı yaşayamazdım. Ona sımsıkı sarılmamla ne olduğunu şaşırdı.
-"Sana ne kadar teşekkür etsem az. Hakkını ödeyemem."
O da dolan gözlerini silip güldü.
-"Dur kız eşşek sıpası! ben yaşlıyım. kemiklerim sağlam değil senin gibi. Bu kadar sıkı sarılırsan çat diye kırılırım ona göre. Sonra arkamdan ağlamasını iyi bilirsin."
Dediğine gülmeden tutamadım kendimi.
Saçlarımı aynı bir anne edasıyla okşayarak konuştu
-"Canım kızım benim, masum yavrum. Hadi git yat artık. Sabah erken kalkacacağız."
Yanaklarından öpüp odama gittim. İçimden babamın burayı bulmaması için ettiğim dualar eşliğinde kendimi uykuya teslim ettim.
Sabah olduğunda Dilan teyzeyle beraber kahvaltımızı yapıp evden çıktık.
Restorant kapısından içeri girdiğimizde Dilan teyze'nin mutfağa gitmesinin ardından bana attığı sıcak ve içten gülümsemesiyle içimi ısıtan Buğlemle karşılaştım.
-"Güünaaydıın." dedi uzatarak neşeli bir şekilde. Bugün babamın attığı mesaj sayesinde ayrı bi keyifsizdim ama bunu dışarı yansıtmamaya çalışarak gülümsedim.
-"Sanada günaydın."
"Ee, dün öğleden sonra burada değildin. Bir sorun yok değilmi?"
Beni düşünmesine sevinmiştim.
-"Yok, merak etme. Sadece yorgundum, izin aldım evde dinlendim biraz."
Dedim yalanımı saklamaya çalışarak.
Tebessüm ederek "İyi olmuş."
Demesinin ardından, sanki aklına aniden çok önemli bir şey gelmiş gibi bana baktı.
-"Haa bu arada, dün olanları biliyor musun?"
-"Ne olmuş?" diye sordum.
"Gel anlatacağım. Yaşasın dedikodu time!"
Dedi sevinçle ve koluma girip giyinme odasına yönlendirdi beni. Fısıltıyla konuşuyordu.
-"Bende tam bilmiyorum. Olay yaşanırken orada değildim ama anlatılanlara göre garson kızın biri Dün Sancaktar şirketinin sahibinin suratına, şişedeki tüm içkiyi boşaltmış. Önceden aralarında tek gecelik bir ilişki geçmiş. Hatta kız hamileymiş. Tabii Kıraç bey de bebeği kabul etmeyince kız gururuna yedirememiş. Burada yeniymiş zaten. İki gündür o kızın kim olduğunu bulmaya çalışıyorum. Lanet olsun, niye bu kadar çok garson var ki bu restorantta."
Duyduklarıma inanamıyordum. İki gündür bu olayı dedikodu haline getirmiş, üstüne üstük Kıraç sancaktar ile tek gecelik bir ilişki yaşadığımı ve hamile kaldığımı söyleyip yalan uydurmuşlardı. Daha olay şahitleri hariç o kızın ben olduğumu bilenler yoktu demek ki. Ama elbet bugün herkes öğrenecekti. O zaman suçsuz olduğum halde nasıl yüzlerine bakabilecektim, nasıl kendimi temize çıkaracaktım?
Ama asıl merak ettiğim şey kimin bu olayları bu kadar abartarak böyle saçma sapan bir duruma dönüştürmüş olduğuydu.
Aklımda biri vardı aslında. Hatta emindim o olduğundan. Dün benden sinirini çıkaramamış, gidip bu yalanları etrafa yaymış olmalıydı. Onunla bu konuyu konuşmam gerekiyordu.
O sinirle Buğlem'in
-"Nereye gidiyorsun Mihriban? ne oldu? Hey!"
Gibi sorularına karşılık vermeyip hızla üst kata çıktım.
Şimdi nerede olduğunu bulmam gerekiyordu. Ya babasının onun için özel olarak dekore ettiği odasındaydı ya da odanın yanındaki lavaboda makyajını tazeliyordu. İkinci seçeneğin daha cazip gelmesiyle birlikte lavaboya girdim.
Bingo!
-"Aaa, bende tam sarı çiyanımız nerede diye düşünüyordum. İyi insan tam da böyle mi lafının üstüne gelir. Hoşgeldin." dedi yapmacık gülümsemesiyle.
-"Sensin demi? Sen yaydın restoranta tüm bu saçma sapan dedikoduları. Dün benden çıkaramadığın sinirini böyle mi çıkarmaya çalıştın? İşte senin ederin ancak bu kadar."
Diye çıkıştım.
Bilmiş bir tavır takınarak
-"Hadi ben yaptım diyelim. Tüm bu dedikoduları ben yaydım restoranta. Ne yapabilirsin ki?" Dedi.
-"Hiçbir şey."
Yüz ifadesi değişmiş dediklerime karşın şaşırmıştı.
-"Hiçbir şey yapmayacağım. Çünkü ben sen değilim, senin kadar aciz değilim ben, henüz o kadar düşmedim Ahsen hanım."
Sinirlenmişti.
-"Sen benimle nasıl böyle konuşursun! Sen kimsin ha? kimsin sen!"
O sırada yüzümde hissettiğim acıyla yere yığıldım. Elimi yanağıma götürdüğümde kanla karşılaşmayı hiç beklemiyordum. Kazma gibi olan tırnaklarıyla yüzümü yırtmıştı.
Birden tiz sesiyle çığlık atmaya başladı. Çığlıkları tüm lavabonun içinde yankılanıyordu.
-"Yardım edin! İmdaaat! Yardım edin! Kimse yokmuu!"
Hem bağırıyor hem de saçlarını dağıtıp yüzünü yırtıyordu.
Ne yaptığını anlamıştım ama buna izin vermeyecektim.
Ayağa kalkmak istedim fakat vücudumdaki tüm gücü kaybetmiştim. Kalkamıyordum.
O sırada görevli ve birkaç kişinin de içeri girmesiyle beraber
-"Lütfen yardım edin bana."
Eliyle beni işaret ederek
-"Bu garson bozuntusu, durup dururken bana saldırdı. Canımı zor kurtardım. Babam gelsin, babamı çağırın buraya!" Diye bağırdı.
Görevli adam İlhan beyi çağırmaya gittiğinde sesimi yükseltmeye çalışarak
-"İnanmayın ona! Yalan söylüyor! O bana saldırdı. Kendi yüzünü de o yaptı. İnanmayın ona. Lütfen!"
Dedim.
İnanmadıklarını bana iğrenirmişçesine bakan gözlerinden anlayabiliyordum. Onlar bile, sırf Ahsen Patronun kızı diye ona inanırlarken İlhan bey'in bana inanmasını nasıl bekleyebilirdim ki?
Telaşla içeri giren İlhan bey, Ahsen'e sarılarak konuştu
-"Ahsen! kızım iyimisin?"
-"Baba bu cani durduk yere saldırdı bana. Oysa ki ben burada makyajımı tazeliyordum. Bana saldırıp tokat attı, saçımı çekti. Bende kendimi koruma amacıyla ona saldırmak zorunda kaldım. Ama herşeyi ilk o başlattı baba. Benim hiçbir suçum yok!"
Nasıl da güzel rol yapıyordu.
İlhan bey sinirli bakışlarla bana bağırmaya başladı.
-"Bir oldu, bir şey demedim. iki oldu, yine kendimi tuttum bir şey demedim, sırf Kıraç beyin hatrı için. Ama üçüncü de sınırı aştın sen! İstesem seni mahkemelik bile ederim Ama haline acıyıp etmeyeceğim."
İlhan bey'de gayet iyi biliyordu kızının suçlu olduğunu. Sadece burada başımıza toplanmış olan kalabalığa blöf yapıyordu.
Kendimi açıklamak için bir kelime dahi etmedim. Bu fırtınalı denizde boşa kürek çekmeye benziyordu çünkü.
Sonuçta ne dersem diyeyim buradaki kimse bana inanmayacaktı.
-"Son sözün ne diye soracaktım ama birşey demeyeceksin galiba."
Dedi ilhan bey yapmacık sinirinin altında sakladığı alaylı ifadesiyle.
Başımı hayır der gibi iki yana salladım.
-"Öyleyse gidip dolabındaki eşyalarını toplayabilirsin. Maaşını aşağıdaki eleman verecektir." Dedi.
Kovulmuştum. Ahsen istediğini sonunda elde etmişti.
Ayağa kalktım ve Ahsen'in yanına gidip kulağına fısıldadım.
-"Tebrik ederim Ahsen. İstediğini elde ettin, mutlu ol."
Hızlı adımlarla ve dolan gözlerimle kalabalığı yararak giyinme odasına gittim. Dolabımdan gerekli malzemeleri topladım ve garson formalarımı alıp çöpe attım. Sonuçta artık işime yaramayacaktı.
O sırada yanıma gelmiş olan Buğlem'i farketmemiştim bile.
-"Mihriban.. o kız senmiydin?" diye sordu. Kalabalığın içinde bizi duymuş olmalıydı.
"Sende Ahsen'e inanıyorsun değil mi?"
Diye sordum gözyaşlarımın ardından.
Kafasını iki yana salladı.
-"Hayır, ben sana inanıyorum."
Dedi ve sarıldı. İşte bunu hiç beklemiyordum. Oysa birbirimizi 2 gündür tanıyorduk.
-"Bir de gidip o Ahsen denen şeytana mı inanacaktım. Ne olursa olsun, ben hep senin yanındayım bunu bil tamam mı?"
-"Teşekkür ederim Buğlem."
Sarıldı.
-"Canım benim. Hem kovuldum diye üzülme senin gibi becerikli kızı kim işe almasın?"
Dediğine istemsizce gülümsedim.
Farketmiştim de ben Buğlem'in yanındayken hep mutlu oluyordum. O an ki durum ne olursa olsun, bu farketmiyordu.
-"Biliyorum yeni tanıştık, buradayken fazla vakit geçiremedik ama bağlarımızın kopmasını istemiyorum. Yine görüşelim olur mu?" Diye sordu.
-"Tabiiki de görüşeceğiz. Hatta telefonunu ver de telefon numaralarımızı kaydedeyim. Araşırız."
dedim o anki halimi unutup gülerek.
Telefonunu verdi. Ben numaralarımızı kaydederken
-"Şu Kıraç Sancaktar olayı... Hepsi yalandı değil mi? Hepsi Ahsen'in oyunuydu." diye sordu tereddütle.
Kafamı iki yana salladım.
-"Yani aramızda tek gecelik bir ilişkinin yaşandığı ve hamile olduğum kısmı hariç hepsi doğru."
-"Yürek mi yedin kızım sen. Koca şişenin içindeki içkiyi adamın suratına mı fırlattın?"
Dedi şaşkın ifadesiyle gülerek. Devam etti.
"Ama senin adına sevindim. Tamam kabul, taş gibi adam. Ama eğer bu hamile kaldığın yalanları gerçek olsaydı, hayatın biterdi. Onunla bir ilişki sürdürülemez Mihriban. O tek gecelik ilişkilerin adamı, zaten gece hayatı dillere destan. Kavgaları mı desem, gazetelerde hergün farklı farklı kadınlarla çekilmiş fotoğrafları mı desem. Dün yine içmiş bir barda. Ardından birkaç adama dalmış. Hatta bak burada bile var resimleri."
Masanın üzerinde duran gazeteyi elime verdi. Kavga ettiği adamların sadece ikisinin yüzü görünüyordu. Gazeteyi daha çok yaklaştırdım kendime.
Gördüklerim karşısında öylece kalakalmıştım. Bu iki yüzü nerede görsem tanırdım. Bu iki adam, o gün bana tecavüz etmeye kalkan kişilerdi.
Kıraç dün gece bu adamlarla mı kavga etmişti yani, ama neden? Yoksa benim için mi?
Anlayamıyordum. Kıraç bana çözülmesi çok zor bir bulmaca gibi geliyordu. Tam, şimdi çözdüm işte! dediğimde çözemediğimi farkedip baştan başlıyordum bu kahrolası bulmacaya.
-"Ne oldu Mihriban, İyi misin?"
-"Haa.. şey, bir şey yok ya. Arada farkında olmadan dalıyorum öyle. Peki Kı... Kıraç'a ne olmuş?"
-"Burada yazıyor okumadın mı?" dedi eliyle gazetede yazılan satırlardan birini göstererek.
-"Kısacası üç adamı da tek başına haklamış işte. Tam da ondan beklendiği gibi."
Diye devam etti.
-"Soracağım soramıyorum da. Mihriban... Sen dün bu adamın yüzüne niye içki şişesini boşalttın. Eğer özel bir mesele değilse tabi anlatmanı isterim."
Şu an bu konuları kimseyle konuşmak istemiyordum.
-"Sonra anlatsam olur mu?" diye geçiştirmeye çalıştım.
-"Olur tabii. Eğer içinde bir kuşku varsa... yani, bana güvenebilirsin. Benden sır çıkmaz."
Dedi güven veren ses tonuyla.
Kafamı sallamakla yetindim. Buğlem'e güveniyordum. Ama burası, o konuları konuşacak yer değildi.
-"Buğlem, ben gideyim en iyisi. İstenmediğim bir yerde daha fazla durmak istemiyorum. Sonra konuşuruz olur mu."
-"Peki olur. Dikkat et kendine tamam mı?" Dedi.
Sarılarak vedalaştığımızda doğruca evin yolunu tuttum.
Dilan teyze'ye şimdi haber vermeyecektim. Akşam geldiğinde konuşacaktım onunla.
Son bir kez arkamı dönüp restauranta baktım. Ahsen camda durmuş beni izliyordu. Eminim şu an mutluluktan havalara uçuyordu.
Aslında artık Ahsen'e ve İlhan bey'e katlanmak zorunda olmadığım için mutluydum. Ama bir yandan da işsiz kalmıştım. Hayat işte, bir kapıyı açarken bir diğeri kapatıyordu.
Eve geldiğimde Dilan teyzenin benim için yaptırmış olduğu yedek anahtarla kapıyı açtım ve hızla banyoya girdim. Aynaya bakıp yanağımdaki yarayı gördüğümde kendime verdiğim söz geldi aklıma. "Bir daha yüzümdeki yaraların yenisi açılmayacak. İzin vermeyeceğim."
Kendime verdiğim sözü bile tutamamıştım işte.
Yorgun adımlarla banyodan çıkıp giyindim.
Akşam Dilan teyze geldiğinde olanları birer birer anlattım.
-"Olsun kızım, sağlık olsun. O güzel canını sıkma sen. Hayırlısı böyleymiş demek. Hem bak, o Ahsen cadısından da kurtulmuş oldun." diyerek teselli verdi.
Elimi cebime götürdüm ve bugün aldığım maaşımı çıkartıp Dilan teyzenin eline koydum.
Onun onca yaptığına karşılık bu hiçbir şeydi ama şimdilik elimde olan buydu.
-"Kız bu ne! Al bunu çabuk, senin bu para, ne diye bana veriyorsun. Benim kazandığım ikimize de yetiyor işte." Deyip parayı geri elime koydu.
Canım Dilan teyzem ya. Ne olursa hayırlısı böyleymiş deyip iyiliğimi düşünüyor, beni öz kızından ayırt etmeden seviyordu. Anlamıştım. Aile olmak için arada illa bi kan bağının olması gerekmiyordu. Dilan teyzem arada kan bağı olmaksızın benim tek ailemdi.
Aradan geçen üç gün boyunca genelde aynı monotonlukla evde inekledim.
Arada bir Miraç'ın "Nasılsın?, neredesin?" Gibi mesajlarına cevap veriyor onun harici Buğlem ile konuşuyordum. Onunla çok iyi anlaşmıştık. Kafa dengi, ayrıca komik de bir kızdı. Ona başımdan geçenleri anlatmıştım. Birbirimizin dert ortağı olmuştuk.
Dün Buğlem'le alışverişe çıkmış eksiklerimi almıştım. Ayrıca açık hava iyi gelmişti. Biraz da olsa kendimi toparlayabilmiştim. Yalnız kaldığım zamanları ise aklıma Kıraç'ı getirmemeye çalışarak geçiriyordum. Ama pek başarılı olduğum söylenemezdi. Aklımdan çıkmadığı yetmiyor, bazı geceler rüyalarıma bile giriyordu. Bazen nerede olduğunu, ne yaptığını merak etmiyor da değildim. Ama sağolsun, gündemden düşmediği olaylarıyla merakımı çok iyi gideriyordu. Yine aynı kavgalar veya yanında bir yada birden fazla kadınla beraber arabaya binmeler.
Bu nasıl şirket sahibiydi böyle? onun yerinde ben olsam şimdiye çoktan iflas etmiştim. Daha fazla onu düşünmeyi bırakıp televizyonu kapattım. Sıkıntıdan patlamak üzereydim. Dilan teyze de işteydi. O evde olduğu zamanlar hiç sıkılmıyordum. Beraber yemekler yapıyor, birbirimizle dertleşiyorduk. Hatta film izleme gecelerimiz bile oluyordu.
Kapının çalma sesiyle yerimden kalkarak kapıyı açmaya gittim. Pizza sipariş etmiştim, o gelmiş olmalıydı. Fakat bu düşünceyle kapıyı açtığımda kapatmaya çalışmam bir oldu.
Kapının öteki tarafındaki lanet olası kapıyı açabilmek için var gücüyle itekliyordu.
Kahretsin! Nasıl bulmuştu burayı?
Ağlaya ağlaya çığlık attım. Belki bir umut etrafta birileri vardır, gelip beni kurtarırlar diye. Ama kimse yoktu işte. Yine yalnızdım.
-"Yardım edin! İmdat! Git buradan lanet olası, git!"
Kapının ardından seslendi
-"Burayı bulamayacağımı zannediyordun öyle değil mi, benim zeki kızım."
-"Bana sakın kızım deme! Senin bir kızın yok!"
Kapıyı olan gücümle kapatmaya çalışıyordum. Karşımdaki Eğer Kıraç olsaydı eminim kapı çoktan açılmıştı. Ama babam olduğu için itmekte o kadar zorlanmıyordum. Yine sarhoş olmalıydı. "Yeter artık, rahat bırak beni! Senden kurtulmak için illa ikimizden birinin canına mı kıymam gerekiyor!"
-"Yookk!" diye seslendi "o" ları uzatarak.
-"Sen boşuna zahmet etme kızım. Bizzat ben, kendi ellerimle kıyacağım senin canına! Şu kapı bir açılsın hele."
Dediklerinin korkusuyla kapıyı daha çok ittim. Ama artık kollarım titremeye, gücüm tükenmeye başlamıştı.
İnsanlar hep nasıl öleceklerini merak ederler ya, benim etmeme gerek kalmamıştı artık. Ben şimdiden yaşamaya başlamıştım ölümümü. Hala kapıyı var gücümle iterken bile, kendimi hazırlamıştım buna. Kapı açıldığında ise bir nevi formalite icabı kapayacaktım gözlerimi hayata.
Son kez yanaklarım ıslanıyor olmalıydı gözyaşlarımla,
Son kez haykırabildiğim kadar haykırıyordum "Git buradan!" diye,
ne de olsa bir daha sesim çıkmayacaktı toprağın altında.
Oysa ne çok sahip olmak isterdim, beni buradan kurtaracak bir kahramana.
-"Yookk!"
diye bir ses işittim yine kapının ardından.
Ama bu sefer sesin sahibi babam değildi.
-"Sen boşuna zahmet etme sarışın. Bizzat ben, kendi ellerimle kıyacağım babanın canına!"
Dedi babamı taklit ederek.
Kapının yüzüme kapanmasıyla babamın bağırışlarını duymam bir oldu.
-"Sen kimsin Ulan! Bırak beni! Ahhh!"
Tanıdık gelen bu sesin sahibi, bana her zaman ki gibi sarışın diye hitap eden Siyahlı Adam idi.🌈Sevgili canım okuyucular🌷
Yeni bölüm nasıldı? Düşüncelerinizi alalım.
Bu arada bölümü beğendiyseniz bir tık🌟Öpüldünüz💗
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BULMACA (ASKIYA ALINDI)
Ficção Adolescente🔆 Sayılar ön yargınız olmasın... Mihriban: Hayatı ismiyle zıtlaşan, hayal kurmaya ve ümit etmeye korkan bir genç kız. Ne kadar mutlu olmaya çalışsa da hayatın ona izin vermediği, 20 yıllık ömrü boyunca beş harfli bulmacasının sadece anahtar kelimes...