● Bölüm 25 ●

6 1 0
                                    

Selam millet ben namet kcmdmclöc.
Bölüm ekşınlı birazcık. Kalbiniz kaldırmayabilir(!).
Neyse bölüme geçin. Çok açım karnım gurulduyor.

---

Gözlerimi açtığımda, karanlık bir yerdeydim. Karanlığa alışmamış olan gözlerimde uyuşukluk vardı ve hiçbir şeyi algılayamıyordum. Algılayabildiğim tek şey, el bileklerim, ayak bileklerim çok ağrıyordu. Ve başımda, burnuma tuttukları gaz yüzünden bulanıyordu. Ayrıca ağzıma da bir bez parçasını tıkıp beni burada bırakmışlardı.

Ellerimi hareket ettirdiğim zaman, bileklerimde ki sızı beni durdurmuştu. Benden habersiz aşağı inen gözyaşlarıma bile söz geçiremeyecek kadar yorgundum.
Sanki birkaç gündür aralıksız uyuyordum. Ama biri  gelir gelmez soracaktım ne kadardır burada olduğumu.

Cılız bir sesle, kimsenin duymayacağını bile bile, konuşmaya çalıştım. Ama ağzıma tıkadıkları bez bunu engelliyordu.

Tam tahmin ettiğim gibi hiç kimse yoktu. Ve ben nerede olduğumu bile bilmiyordum.

Sanırım bir sandelyeye bağlanmıştım. Ve beni kim kaçırdıysa, ipleri gerçekten çok sıkmıştı. Bağlandığım sandalyede doğrulmaya çalıştığımda bile ipler bileklerimi kesiyormuş gibi hissediyordum.

Acaba beni aramaya başlamışlar mıydı? Yokluğumu farketmişler miydi? Komik, kaç gündür burada olduğumu bile bilmiyordum.

Bu odanın dışında, bir kaç tıkırtı gelmesiyle, korkuyla başımı kaldırıp etrafıma bakmaya başladım. Sağ tarafımdan bir kilit sesi gelmesiyle o tarafa döndüm.

İri yarı bir adam içeri girdi. Yüzünü göremiyordum. Holden yansıyan ışık sayesinde sadece vücut hatları farkedilebiliyordu.

Biraz ilerledikten sonra takırtı sesleri durdu. Sanırım bu oda boştu çünkü ayakkabılarından çıkan ses odada dalgalanıyordu.

Birden ışığın yakılmasıyla başımı yere eğip gözlerimi kapattım.

Gözlerim çok acımıştı.

Gözlerimin ağrısı geçince kafamı kaldırdım. Şimdi odayı ve adamı daha rahat görebiliyordum. Adamın uzun sakalları, arkadan küçük bir topuz yapılmış jöleli saçları vardı. Ve jöle saçlarını kafasına yapışık göstermişti.

Oda ise tahminlerimi yanıltmayarak boş gibiydi. Bir tek ben vardım odanın tam ortasında. Bir de karşımda kocaman bir televizyon vardı. Onun yanında bir çerçeve vardı. O çerçevede bir kız vardı fakat yüzü buradan görünmüyordu. Hem de kızın kafasının tam üstünde dart oku vardı.

Adam bir süre bana bakıp beni süzdü. Sonra televizyona ilerledi. Ve bir şeylerle uğraşmaya başladı.

Bileklerim artık benden bağımsız gibi hissediyordum.

Tam adama bileklerimde ki ipleri biraz gevşetmesi için seslenmeye çalışacaktım  ki, televizyon cızırtı çıkararak açıldı. Televizyonda boş bir sandalye vardı. Arka fon griydi. Sesler bile duyulabiliyordu. Önce bir kapı açılıp kapandı televizyonda. Sonra topluca bir adam geçip sandalyeye oturdu. Yanağında dikiş izleri vardı. O da bana baktı. Sonra adama dönüp kalın sesiyle konuştu. "Bu mu? Emin misiniz?".

"Evet efendim. Eminiz. Resimdekinin aynısı." Dedi ve televizyonun önünden uzaklaştı. Adam bana bakarak konuşmaya başladı. "Beni hatırladın mı Tuğçe? Gerçi benimki de soru mu?  Tabii ki hatırlamıyorsun. Ama ben seni çok iyi hatırlıyorum. Sen benden oğlumu, yaşama sebebimi, aldın. Ben de senden yaşamını alacağım. Hep bu anı bekledim Tuğçe. Seni öldüreceğim. Ama önce oğluma yaptığın gibi, sana işkence  edeceğim. Hazır mısın?" Dedi ve deliler gibi kahkaha atmaya başladı.

Benim ise takıldığım yer bambaşkaydı.

Tuğçe de neyin nesiydi? Ve bana Tuğçe diyordu. Eğer öyleyse...

Olamaz! Ortada büyük bir yanlış anlaşılma vardı!

----

Eee nasıl buldunuz?

Daha yazardım, ama bugün kursum var ve vaktimin sonuna geliyoruz!

İyi günler!

---
~ 478 ~ kelime...
---

Kuğunun Son ŞarkısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin