● Bölüm 29 ●

10 1 2
                                    

Dırırıırım.

Selam. Im geldims..ss..

Neyse. Diyetteyim fazla zorlamanın mağnağsı yohk.ss

Off. Maximum acıkıyorum ben ya :( neyse hadi gidin.

İyi okumalar ;)

××××

•●İdil'in anlatımından●•

Gelen cam kırılma seslerine, garip bir şekilde telaşlanan Faruk, sanırım, bu ekrandaki toparlak adamın oğluydu. Ve şuan gereksiz bir şekilde telaşlanmıştı. Telaşını dışarıdaki seslerin yakınlaşmasına bağlıyordum.

Ekranda aşırı duygu yüklü bir bakış attı ve mırıldandı.

"Özür dilerim baba..."

Ardından bana doğru çevik bir hamle yaptı ve kolumdan tutup kolumu çevirdi. Sonra beni kendine yasladı ve kolunu boynuma doladı. Çok fazla sıkıyordu. Öyle ki nefes bile alamıyordum. Bu da yetmezmiş gibi sessizce kulağıma fısıldadı. "Beni kimse, senden ayıramaz Tuğçe'm. Sen o'sun. Aşkım..."

Sonra babasına döndü ve bağırmaya başladı.

"Ben Tuğçe'yi seviyorum. Ayıramazsınız. Aynı üniversitede tanıştık. Aynı evde, aynı hayatta devam edeceğiz. Kaçıracağım onu. Kimse, ne onun babası ne de sen. Bizi. Ayıramayacaksınız. Değil mi Tuğçe'm." Diye bağırıp beni kapıya doğru sürüklerken içeri dağılmış yüzüyle Güney girdi. Sadece dudağı ve kaşı patlamıştı. Ve burnu kanıyordu.

Bence bu ona az gelirdi. Götümün kenarı. Sen bağır, bağır, kötü ithamlarda bulun, gel bir de dayak ye. Tabii bu salaklık fazla koyduğu için sana az gelirdi bu dayak. Adi herif. Beni kurtarmaya gelmesi bir şeyi değiştirmezdi. Ben kurtuluyordum zaten.

Önce beni bir inceledi. Bir hasar var mı diye sanırım. Sonra arkadan bir ses, toparlak adamdan geldi.

"Faruk, oğlum, bırak o kızı! Tuğçe değil o! Yanlış kızı kaçırmışız. Bak sevgilisi geldi. Bizi nasıl buldu bilmiyorum. Ama sevdiğini almaya geldi bıraksana! Seni sağ bırakmayacağım Faruk!" Dedi ve bir hışım ekrandan çıktı. Yine her şeyi yanlış anlamıştı. Ama korkmaya başlamıştım. Çünkü Faruk bu laflardan zerre korkmamıştı.

Az önce ben ' bu ona az gelirdi. ', ' Tabii bu salaklık fazla koyduğu için sana az gelirdi bu dayak.' Falan demişim ya. Onların hepsi hikaye. Şuan çok korkmaya başladım. Ya bu Faruk, gözünü çok karartmıştı, ya da aşkın gözü gerçekten kördü.

"Senin Tuğçe olduğunu biliyorum. Beni kandıramazsın. Seni seviyorum Tuğçe'm. Bizi ayıramayacaklar. Ne bu kendini sevgilin sanan herif ne de babanlar bizi asla ayıramayacaklar. Babam beni öldürmeye geliyor. Buradan kaçacağız. Ama önce bu herifi öldüreceğim!" Dedi ve silahın namlusunu Güney'e doğrulttu.

İşte şimdi kayışlar kopmuştu sanırım. Nefesi, tabiri caizse, 'götümden alsam bile' korkuyla konuşmaya çalıştım.

"H-hayır. N-nolur b-bırak. Ben T-Tuğçe değilim. N-nolur. O-o benim s-sevgilim değil. B-bende T-Tuğçe değilim. N-nolur onu v-vurma. N-nolur. Vuracaksan b-beni vur. O-nu v-vurma." Dedim ve gözlerimi sıkıca kapattım. Yaşananlar fazla gelmeye başlamıştı.

Bir dakika...Ben şimdi onu mu korumuştum? Hem de ithamlarından sonra?

İtham bahane, korumak şahane valla ya. Of aferin bana!

"Hayır! Olamaz! O, o nerede o zaman?" Dedi ve bir anda Faruk'tan ayrılmışım gibi hissettim. Boşluğa düşüyorum gibi olmuştu. Tereddütle gözlerimi açtığımda düşüyor olduğumu ve Faruk'un beni Güney'e doğru fırlattığını anlamıştım. Yapacak bir şey yoktu. Düşecektim, kafamı gözümü iyice yaracaktım. Diğeri yetmemişti sanırım.

Ama Güney'den beklemediğim bir hareketle, Güney bana doğru atıldı ve beni havada yakaladı ve bana sımsıkı sarıldı. Elleriyle başımdan tutup beni resmen omzuna yapıştırdı. Ben ise duygu yoğunluğuyla ağlamaya başlamıştım. Ellerimi sıkıca beline doladım. Sanki azıcık gevşetirsem kollarımı, yine o sandalyede bileklerim tekrar morarana kadar orada kalırmışım gibi hissediyordum. Kalbi çok hızlı atıyordu. Ve benim kalp atışım onun kalp atışlarına karışıyordu.

(Buradan sonrası geçen bölümün devamı İdil'den)

Ben hızlı hızlı nefesler almaya devam ederken, Güney'in nefesini saçlarımda hissettim. Sonrasında ise dudaklarını saçlarımda hissettim. Sürekli aynı şeyleri tekrarlıyordu ve o da hızlı nefesler alıyordu.

"Geçti güzelim, geçti. Güvendesin. Özür dilerim, özür dilerim, özür dilerim. Lanet olsun! Özür dilerim, seni daha önce kurtarabilirdim. Lanet olsun. Ama sonuçta kurtardım değil mi? Sorun yok, sorun yok. Özür dilerim. Bana neler oluyor bilmiyorum tamam mı! Özür dilerim. Sana çok kötü davrandım. Her şeyi yanlış anlıyorum. Özür dilerim. Biliyorum affetmeyeceğini. Pişmanım. Özür dilerim. Affet. Şimdi anlıyorum. Affet. N'olur affet. İstersen bağır çağır, hatta küfret. N'olur benimle konuş. İlişkini kesme. Olur mu?" Diyerek paranoyakça konuşmasına son verdi. Sonrasında beni kendinden biraz uzaklaştırdı ve elleriyle yanaklarımı okşamaya başladı.

Bakışları garipti. Fazlasıyla. Beklentiyle karışık başka bir şey daha vardı ama çözemiyordum. Ama bir diğer hamle fazlasıyla şaşırtacak cinstendi. Gözlerini kapattı ve yaklaşmaya başladı. Alnıma yöneldi ve incitmekten korkarcasına -en azından benim hissettiğim buydu- öptü. Derin bir nefes aldı ve dudakları alnımdayken fısıldadı.

"Özür dilerim..."

(Bkz.. Temsili.)

×××

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

×××

Bu bölümü çok sevdim. Iıı tıpkı şeydeki gibiydi. Her neyse!

Çok tatlıştı ya...

Neyse uyumam gerk okul var. Bir de...

Yarın Söz var!!!

Babay!

Kuğunun Son ŞarkısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin