Bölüm On İki: Sonradan Öğrenilen Acılar

95 10 22
                                    

Peter, uyandı. Uyanır uyanmaz bilmediği yeni mekanı anlamaya çalıştı. Fakat aklı ona anlaması için hiçbir şekilde yardımcı olmadı. Anlam yükleyemediği bakışlarıyla çevresini defalarca turladı. Karanlık, rutubetli bir yerdeydi. Tepesinde yarım yanmakta olan, sürekli yanıp sönen floresan lambalar vardı. 

Bir tabureye oturmuştu. Sol kolunda ise bir acı vardı anlayamadığ. Çevirdi ve neyin koluna acı verdiğini görmek istedi. Gördüğünde ise içinde kaldığı duruma karşı, şaşkınlıktan kaşlarını çatarak tepki verdi.

Kolunu bir pres makinesine sıkıştırmışlardı. Tam ağ attığı noktadan bastırmışlar ve çocuğun kolunu orada kıstırmışlardı. El ile pres arasında sıkışan noktaya da kelepçe koymuşlardı. O da çocuğun kolunu aradan sıvıştırıp çekmemesi içindi. 

"Neresi, burası?" Konuşması hala sorunluydu. Kelimeleri tek tek söylüyor ve yavaş tonluyordu. Konuşmak için akıntıya karşı yüzüyormuş gibi anlamsız bir zorluk içindeydi. 

Karanlık içinden hiçbir ses gelmedi. Tepesindeki ışık yarım yamalak yansa da, çevresinde karanlık vardı. Lakin o karanlığın içinde kimse yoktu. Sesten yoksun mekanda kendi başına otururken, kulağı istemsizce o an var olan tek sese gitti.

Su damlaması... Borulardan damlayan suyun, yerdeki birikintiye düşmesini, duvarları parçalayan bir güllenin şiddetiyle duyuyordu. Belli aralıklarla damlayan suyu dinlemeye koyuldu adam. Gözlerini kapadı, birileri gelene kadar aynı şekilde dikildi. 

Zaten gidecek bir yeri olmadığından, kendini de kurtaramadığından beklemeye karar verdi. 

Yalnızca suyun damlamasından ibaret olan sesleri, yaklaşık beş dakikanın ardından Peter'a yaklaşan ayak sesleri ve konuşma sesleri doldurdu. Yine de Peter, gelen seslere karşı başını kaldırmadı ve başı öne eğik şekilde onları beklemeye devam etti. 

"Fell, gelemedi. Nerede bu adam?" dedi bir kız sesi. Peter, bunun o beyaz kostümlü Gwen olduğunu anladı. Ölümüne kavga ettikleri sırada sesini ayırt edebilecek kadar dinlemişti. Bu sessizliğin içinde kızın sesi bir klise çanı kadar yankılanmıştı kulaklarında. 

Kızın dediğine hızlı bir şekilde, hemen yanındaki başka bir kızdan cevap geldi. 

"Frank Castle'ın ününü duymuştum. Punisher..." dedi cevap veren kız sesi. Bir nefesin ardından konuşmasına devam etti. "Sanırım şehirdeki tek gerçek kahraman o. Suçluları öldürmediğin müddetçe yaptıklarını tekrarlamaya devam ediyorlar. Tek gerçek ceza öldürmek, başka bir şey değil."

Sandalyenin bir kaç sürtünme sesi geldi. Peter, gözlerini kaldırdığında onları karşılıklı taburelere oturmuş şekilde gördü. Bir şey demeden, gözlerini dinledirmeye ve olan muhabbete kulak misafiri olmaya devam etti. 

"Sen de zamanında Avengers değil miydin?" diye sordu Gwen. "İnternette araştırırken senin de yaptıklarını gördüm. O kadar medya önünde olan bir takımın üyesinden öldürmenin adalet getireceğini duymak, şaşılası..."

"Artık bir Avenger değilim." Wanda, işaret parmağıyla fileli çorap giymiş olduğu bacaklarının üstünde bir daire çizdi. "Bir daha da olacağımı sanmam."

"Adam öldürenleri bir daha almıyorlar mı? Bu konuda katı kuralları var sanırım."

"Hayır, ondan değil. Eğer senin dediğin gibi olsaydı Winter Soldier ve Black Widow bir Avengers üyesi olamazdı." Onları aklına getirmesinin bir getirisi olarak gülümsedi. Kafasını floresan lambaya doğru kaldırıp beyaz parlak ışıkların yüzüne daha çok hücum etmesine müsaade etti. "Avengers beni arıyor, Gwen. Sadece Avengers da değil. Mutant kardeşliği, X-Men, Avengers... Hepsi peşimde."

Kimlik -- Gwen Stacy || Aranea #1.5Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin