"Sizleri korkuttuğum için üzgünüm." Babamın yatağıma yatırdığını hissettiğimde yorgun gözlerimi yavaşça aralarım. Annemin yüz hatlarının, odanın hafif aydınlığında gerildiğini görebiliyordum."Biz iyiyiz sadece seni merak ettik." Babamın elleri yeni yeni ısınmaya başlamıştı.
"Ben hatırlamıyorum, anlayamıyorum da o kadar saat nasıl uyudum bilmiyorum." Annem masamın üzerindeki kalabalığı düzenleyip altta duran çöp kovamın poşetini seslice çıkardığında babam elinin tersiyle ateşim var mı diye bakıyordu.
"Şimdi annen sana en sevdiğin çorbayı yapar kendine gelirsin." Annem önüne düşen saçlarını elinin temiz kısmıyla geri iterken doğrulup bana baktı. Eve geldiğimizden beri konuşmamıştı. Yavaşça başını sallayıp odadan çıktı.
"Annemin nesi var?" Babam kapıdan çıkan annemin arkasından dudaklarını büzerek bakıp tekrar bana döndü.
"Sadece üzgün, seni öyle görünce korktu." Bedenimi kollarımdan hafif destek alıp doğrultarak koridordan geçen anneme baktım. "Üzülme biliyorsun her zaman ki hali."
"Evet." Kollarımı yataktan ayırdığımda başım yumuşak yastığıma sertçe indi. Başımın içindeki tüm hücrelerim yer değiştirmiş gibi başım dönmeye başlamıştı. Başparmaklarımı alnımın iki yanına dayayıp sertçe bastırdım.
"Başın mı ağrıyor?" Babamın hala başımda olduğunu unutmuştum. Gözlerimi açmadan kafamı aşağı yukarı salladım.
"Az dayan yemekten sonra ilaç içersin." Yatağımdan kalktığını hissettiğimde tek gözümü açıp az aydınlıkta bile yanan gözümü kıstım.
"Baba canım hiçbir şey yemek istemiyor. Uyuyacağım."
"Emin misin? Bir şeyler yersen belki daha iyi olacaktır."
"Eminim baba iştahım kaçtı. Başım ağrıyor, uyuyacağım." Gözüme gelen ışığa daha fazla dayanamadığım için açık olan gözümü de kapatıp duvardan tarafa doğru döndüm. Üşüyordum, yorganı iyice tepeme kadar çektiğimde ağzımdan alıp verdiğim nefesle içeride oluşan sıcak hava ile gözlerimi açtım. Yorganı hafif aşağı indirip içeriye temiz havanın girmesini sağladığımda yanan gözlerim biraz rahatlamıştı. Sıkılmıştım, uykum yoktu. Gözlerim, vücudum, her yerim ağrıyordu.
Yorganı üzerimden atıp yatakta sırt üstü döndüğümde tavanda asılı duran yıldızlarımı görmüştüm. Pencereden içeriye sızan ışık yarısını aydınlatıp yarısını gölgesi ardına saklamıştı. Elimi yukarıya doğru uzatıp bir tanesine dokunma isteği ile kolumu iyice gerdirdim. Dokunamadığım her saniye bedenimi biraz daha kaldırıp dokunmaya çalıştığım yıldızlara sonunda ayağa kalkıp ulaşabilmiştim. Şimdi hepsinin arasındaydım. Yatağın üzerinde ileri geri gidip geldikçe saçlarımın arasına karışan yıldızlarımı kollarımın arasına alıp önümde topladım. Böyle az gözükseler bile açtığımda yine etrafımı sarıyorlardı. Annem küçükken hepsinin arasında kaybolduğumu söylerdi.
Yıllar geçtikçe yarısını kesip atıyordum, yerine yeni kitaplar yeni yıldızlar asıyordum. Kitapların arasında kaybolmak.
Hayallerin arasında yok olmak.
Açık pencereden içeri giren havayla havalanan perdenin ardından pencereye yansıyan bulanık yansımama baktım. Omuzlarımın hizasında bir sürü yıldız, aralarında ben.
Kitapların arasında kaybolmak.
Bazen tek istediğim buydu.
Hayat kitaplar kadar güzel değildi.
Kimse kitaplar kadar güzel değildi. Bazen sadece kitaplarda yaşamak istiyordum. Hayatımı bölümlere ayıran ince kağıtlarda dize dize, satır satır yazılmak. Anlamlı kelimelerin arasında kaybolmak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KATH
Mystery / Thriller"Seni duyabiliyorum. Sen beni anlamasan da senin içini okuyabiliyorum. Ben çok farklıyım. Benden uzak dur. Bu kitaplardan da..." Ne demek istediğini anlamaya çalıştı bir süre. Ölecekti, ölüm kitapların içinde ve o okumaya devam ettikçe onun gibi...