Açılan perdenin sesiyle yorgun gözlerimi aralamaya çalıştığımda birbirine kenetlenen kirpiklerim acıdan sızlamaya başladılar.
Annemin boş oda içinde gezindiğini çıplak ayaklarının parkenin üzerinde gezindiğinden anlıyordum. Sesin yoğunluğunun uzaktan gelmesi dolabımın oralarda olduğunu belli ediyordu.
Bugün kamp günüydü.
Sırtımın acısı iki günde tam olarak geçmesede müdürle olan anlaşmamız gereği kampa gitmek zorundaydım.
İki günde geçen sıkıcı ev günü sonrası ilk defa dışarı çıkacaktım. Ev cezası bitmişti, bir yandan dşarı çıkacağım için mutluydum.
Elimi sıcak yorganın altında kıpırdatıp kendime gelmeye çalıştım. Elim sıcaktan soğuğa geçince uyuşmuş gibi olsa da fazla üzerinde durmayıp yavaşça erken kalkmaktan dolayı acıyan kirpiklerime bastırdım.
İşaret parmağımla gözüme masaj yapmaya başladığımda kendini daha iyi hisseden kirpiklerimi yavaşça birbirinden ayırdım.
Annem tahminimin doğruluğunu ortaya koyarak dolabın önünde kampta giyeceklerimi ayarlıyordu. Elinde ufak sırt çantası vardı.
Bu çok eğlenceli olacaktı. Ya da ben öyle düşünmek istiyordum. Beni nelerin beklediğini bile bilmiyordum ama içimi ve ailemin içini rahatlatmak için birkaç ufak yalan söylüyordum. Sanırım ben hariç herkes orada neler yaşayacağımı biliyordu.
Babamın davranışları kamp yaklaştıkça değişirken annem ona göre daha güçlü kalabiliyordu.
"Turuncu polarımı da koymalısın ki ayılar beni daha çabuk fark etsin." Elindeki fosforlu kazağı çantaya koymadan yavaşça dolaba doğru fırlattı.
"Ukalalık yapma, günaydın." Hafif gülümsedim.
"Günaydın."
"Sence bunu da koymalı mıyım?" Yırtık kot gerçekten orada çok işime yarayacaktı.
"Anne bence sağlam bir kot koyalım ki orada kolayca yırtabileyim." Pantolonu dürmeden dolaba fırlatıp ters bakışlarıyla bana bakmaya başladı. Ağzımı birbirine bastırmıştım ama kıkırtılarımı durduramıyordum.
"Günaydın hanımlar neden gülüşüyorsunuz?" Babam yeni uyandığını belli eden şiş gözleriyle kafasını kapıdan uzatmış bir anneme bir bana bakıyordu. Annemin pek güldüğü söylenemezdi.
"Annem bana dağda giymek için kombin yapıyor baba."
"Seni var ya!" Elindeki kısakolluyu suratıma fırlatmıştı. Bağlı saçıma takılı kalan kısakolluyu kafamdan çekip yorganımın üzerine bıraktım.
Kollarımı esnemek için yukarı kaldırdığımda sırtım eskisi kadar çok acımıyordu.
"Müdürle bir kere daha konuşsan?" Annem dolabı kapatıp babama doğru döndü. Defalarca kez konuşmuştu ama müdür onay vermemişti. Kesinkes o kampa gidecektim.
Babam kafasını olumsuz anlamda iki yana salladı. Annemi yıkılışları masamın üzerine hafifçe yaslanmasından belli oluyordu.
"Üzülme en fazla..." İkisi birden bana bakınca aklıma Marvel'in okulda söylediği kelime gelmişti.
Öleceksiniz.
"En fazla ne?" Dudağımı büzüp elimi hafif yukarı kaldırdım.
"Yani bana ne olabilir ki?"
"Haklısın, ilkokulda da kampta kaybolan tek kişi sendin. Bak hala buradasın." Babamın rahat tavırları annemi olduğundan daha agresif biri yapıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KATH
Mystery / Thriller"Seni duyabiliyorum. Sen beni anlamasan da senin içini okuyabiliyorum. Ben çok farklıyım. Benden uzak dur. Bu kitaplardan da..." Ne demek istediğini anlamaya çalıştı bir süre. Ölecekti, ölüm kitapların içinde ve o okumaya devam ettikçe onun gibi...