Karanlık gözlerinizi esir aldığında ne tarafa koşarsanız koşun sanki boşluğa koşuyormuşsunuz gibi hissedersiniz.
Karanlık dediğinizde aklınıza gelen ilk şey siyahtır. Simsiyah bir karanlık, boşluk belki de ölüm.
İşte bu yüzden yıldızları severim. Yıldızlar ışıktır, yolu gösterir.
Burnumu ucuna düşen soğuk su damlasıyla gözlerimi aralayıp sıklıkla donanmış ağaç yapraklarına baktım. Karanlık tüm dünyayı esir almıştı yine. Yıldızlar ona meydan okuyor gibi kendilerini gösterip bize umut veriyordu, güven.
Birbirini kollayan ağaç yaprakları hava boşluğundan gelen her damlanın kendisine zarar vermesini istemiyormuş gibi sıkıca sarılmış, birlik olmuştu. Tıpkı bir aile gibi.
Birbirini kollayan bir aile.
Başımı yana çevirip yanımda yatan küçük kıza baktım. O hiçbir zaman büyümemiş gibi uyurken en masum haliyle yatıyordu. Gözlerimi yavaşça aşağıya doğru indirdim. Kıyafetleri ıslanmaya başlamıştı. Hafif doğrulup üzerimdeki yağmurluğu tek elimle bacaklarına doğru kaydırdım. Tekrar yerime yattığımda gözlerim yanağına doğru kayan çaresiz su damlasına bakakalmıştı.
Ağaç dallarından akan her su damlası saçlarının arasına girip yıllar önce onu koruyan kız kardeşinin dokunduğu her izi silmek istercesine ıslatıyordu.
İstemsizce elimi kaldırıp başının üzerine doğru götürdüm. Su damlası saçları yerine elime damladığında kendimi daha huzurlu hissetmiştim.
"Ona çok benziyorsun." Herkesin uyuduğunu sanıyordum. Bir an korkup olduğum yerde sersemledim. J yattığı yerde ters dönüp kolunu başının altına aldı. Gözlerindeki kızarıklığın nedenini az çok anlaşılıyordu.
"Kime?" dedim buruk bir sesle. Elim hala Elvie'nin başının üzerindeydi. Kimden bahsettiğini artık biliyordum. Belki de bana neden böyle davrandığını bile anlamıştım artık.
"Emma." Dedi titreyen sesiyle. Onu hala seviyordu. Bunu adını duyunca dolan gözlerinden anlamıştım. Adını kendine bile söylemeye korkuyordu.
"Onunla yüzleşiyor gibisin." Yattığı yerden doğrulup oturdu. Sırtını ıslanan ağaç dalına yaslamıştı. Bacağının birini kendine çekip diğerini bana doğru uzattı. Başını hafif sallayıp gözlerindeki yaşların yanaklarına doğru ilerlemesine izin verdi.
"Okula ilk geldiğin gün Elvie'nin yanına oturman beni çok şaşırttı." Hafif gülümsemişti.
"Sen de beni ona bulaşan o serserilerden sandın biliyorum."
"Çünkü böyle olmasını sen istedin." Dediğimde gözlerini bana çevirip başını salladı. Gözlerim yanağındaki yaşın dudağına doğru inişini seyrediyordu.
"O bunu kimseye anlatmamıştı."
"Nasıl yani?"
"İlk defa öğrendim." Gözleri, gözlerime baktığında hüznü görebiliyordum. Onu bu halde görmek beni şaşırtıyordu.
"Ben başka türlü biliyordum. Her şeyi çok başka biliyordum. Şimdi neden anlattığını sanırım anladım." Kaşlarımı çatıp onu dinlemeye devam ettim.
"Neden?" Sessizliği bozan ses yanımda yatan ufak kız olmuştu. Gözlerimiz aynı anda ona döndüğünde olduğu yerde doğruldu. Başı hala tepesinde olan elime dokunduğunda gözlerini bana çevirdi.
"Islanmışsın." Gözlerimi bacaklarıma doğru çevirdim. Islandığımın farkında bile değildim.
"Evet öyle olmuş." Kendimi ruhsuz gibi hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KATH
מתח / מותחן"Seni duyabiliyorum. Sen beni anlamasan da senin içini okuyabiliyorum. Ben çok farklıyım. Benden uzak dur. Bu kitaplardan da..." Ne demek istediğini anlamaya çalıştı bir süre. Ölecekti, ölüm kitapların içinde ve o okumaya devam ettikçe onun gibi...