İlk bölümle sizi başbaşa bırakayım. Umarım beğenirsiniz, yorumlarınız benim için çok önemli, şimdiden teşekkürler!
Başımın sol tarafına saplanan inanılmaz bir acıyla gözlerimi açtım. Tabi buna görmek denirse. Karanlık perdenin yok olması için bir kaç kez gözlerimi kırpıştırdım. İstemsizce gelen kalkma isteğimle gözlerimdeki sis perdesi nihayet kalktı.
Görüşüm netlik kazanır kazanmaz kime ait olduklarını bilmediğim bir çif buz mavisi gözle karşılaştım. Tanımadığım bir çift göz.
"S-sen de kimsin?"
Bu bir çift gözün sahibi cevap bile vermeye tenezzül etmeden hızla geri çekilip odadan çıktı. Doğrulup arkasından gitmeye çalışsam da kolumdaki serum ve vücuduma bağlı olan kablolar buna olanak vermedi. Debelenmemin boşa olduğuna karar verip başımı tekrar yastığa koydum. Ve o an, bu hastane odasında ne aradığımı hatırladım.
Kaza. O korkunç trafik kazası.
Beyaz elbisemle lise son sınıfın ilk günü için okula gidiyordum. Evden çıkmıştım. Ve bum. Her yer karanlık. Annemin adımı çığlık çığlığa söyleyişini hayal meyal hatırlıyordum. Aklım bu anı tazelerken dışarıdan gelen konuşma sesleriyle irkildim.
"Uyandı." Bu bir erkek sesiydi. Genç bir erkek. Kulağa oldukça yorgun geliyordu.
"Burada olmamalısın Dane. Onunla ilgileneceğiz." Dane de kimdi?
Daha dikkatli duyabilmek için çabalarken içeriye beyaz önlüğünden doktor olduğunu tahmin ettiğim bir adam girdi.
"Grace! Uyanmışsın."
"Ah, evet öyle görünüyor."
"Neler olduğunu hatırlıyor musun?" Doktor bu soruyu bana yönelttiğinde neleri hatırlayıp hatırlamadığımı düşündüm. Beynim, hafızam hafiflemiş gibiydi. Sanki bomboştu. Kafamı iki yana salladığımda konuşmaya devam etti.
"Bundan yaklaşık 3 hafta önce bir kaza geçirdin. Kazayı hatırlıyor musun?"
"Evet." diye cevap verdim.
"Buraya getirildiğinde kendinde değildin. Başından çok ciddi bir darbe almıştın. 3 gün önceye kadar yoğun bakımdaydın. Seni çarşamba günü normal odaya aldık."
Demek ki günlerden Cumaydı.
"Hafızanla ilgili sorunlar yaşayabilirsin. Bunları testlerle anlayacağız. Şimdilik dinlen. Aileni çağıracağım." Doktorun kocaman gülümsemesiyle odadan çıkmasını izlerken hafızamdakilerin ne kadarını hatırlayıp hatırlamadığımı düşünüyordum.
"Grace!" Annemin çığlığıyla tekrar ilaç kokulu hastane odama geri döndüm. Ardından babam odaya girdi. İçimden büyük bir yükün kalktığını hissettim. En azından ailemi hatırlıyordum.
********
Hemşire serumumu değiştirirken annemle babam pür dikkat beni izliyordu.
"Bakın bir kaza geçirmiş olabilirim ama hala aynı kişiyim. Sizin kızınızım. Bana potansiyel deliymişim gibi bakmasanız?"
Hemşire, beni onaylayan bakışlarını annem ve babama yollayınca biraz olsun ciddiye alındığımı hissettim. Kolumu delik deşik etme işlemini bitirip odadan çıkınca annem rahatlamış bir şekilde başucuma oturdu. Saçma sapan sorularına tekrar ne zaman başlar diye tahmini hesaplamada bulunurken başımı sol tarafımdaki pencereye çevirdim. Eylül ayındaydık ama sanki kışa giriş yapmışız gibi delicesine yağan yağmur hastane odamın penceresini dövüyordu. Hafıza kaybı yaşayabileceğim söylenmişti. Henüz bugün uyandığım için yalnızca bu bilgiyle yetiniyordum. Hafıza kaybımı kanıtlayacak olaylarla karşılaşmamıştım. Yağmuru seyretmek hoşuma gidiyordu. Sanırım bu lanet hafıza kaybı hoşuma giden şeyleri unutmama sebep olacak kadar ileri gitmemişti.
Doktor içeriye bir kaç öğrencisiyle birlikte girdiğinde annemle babam hemen ayaklandı. Bense daha ilk günden rutin saçmalıklardan yeterince bunalmış halde yattığım yerden doğruldum. Uyandığımdan beri en az 30 kez sorulan "nasıl hissediyorsun" faslını geçince asıl konuya geldik.
"Grace'in yaşadığı kazadan yalnızca bu kadar zarar alması bile mucizevi bir şey. Çarpmanın etkisiyle sol tarafında büyük zedelenmeler var. Uzun süre uykuda kaldığı için çatlamış kolu ve kaburga kemikleri kaynadı fakat morluklar için daha uzun zaman gerekiyor. Ah.. Ve asıl konumuza gelirsek.." Bu sefer tamamıyla bana dönmüştü. "Başını çok sert bir biçimde yere çarpmanla hafıza kaybı yaşaman çok doğal. Bu sana filmlerdeki gibi absürd gelebilir ama senin şuan yaşadığın ve önümüzdeki dönemde karşılaşacağın duruma travmatik amnezi diyoruz. Yani yaralanmandan kaynaklı. Genellikle geçicidir fakat süresini bilmiyoruz. Bu konuda hastaneden çıktıktan sonra tedaviyi ailen, çevren yönetecek diyebiliriz. Tabi ki buradaki terapilerine de geleceksin."
Daha lanet hafızamda neler eksik onu bile bilmiyordum ve uyanalı 6 saatten fazla olmadığı halde bu lanet hastaneden bunalmıştım. Bir de buradan kurtulduktan sonra terapilere gelmem gerekiyordu. Dudaklarım isyan edercesine aşağı düştü.
"Ama.."
"Aması yok Grace. Bu konuyu tartışmayacağız. Haftada bir kaç gün 1 saatini tedavine ayırmayı çok görmüyorsun değil mi?"
Konuşan bu sefer babamdı. Cümlesi sorudan çok emir anlamı taşıyordu. Huzursuzca başımı sallayıp tekrar pencereme döndüm. Hapishaneden çıkmaya can atan mahkumlar gibi gün sayıyordum.
"Ne zaman çıkacağım buradan?"
"Ah bir kaç gün daha bizimlesin Grace." Doktor ve kafilesi odadan çıktığında bu sefer rahatlayan taraf ben olmuştum. Babamın telefon melodisi tüm sessizliği bozdu.
"Russell? Ah evet müsaitiz. Evet evet uyandı. 407 numaralı odadayız." Babam telefonu kapattığında daha ne olduğunu sormadan kapı açıldı. Elinde çiçek buketi olan, sabahki gördüğüm gözlerin aksine daha parlak mavi gözlere sahip siyah saçlı bir çocuk içeri girdi. Annemin hafif öksürüğüyle babamla ikisi odadan çıktı.
Çocuk yanıma oturup elindeki çiçekleri kucağıma bıraktı ve elimi avcunun içine aldı. Kocaman bir gülümsemeyle bana bakıp "Grace, bak buradayım. Sonunda uyandın." dedi. Hala son bir tanıma kırıntısı gösterene kadar kendimi zorluyordum ama hiç bir şey göremiyordum. Önümde mavi gözlü siyah saçlı bir çocuk ve gerisi karanlık. Yüzümdeki endişeyi ve şaşkınlığı anlamış olacak ki yüzü düştü.
"Grace ben Russell. Beni hatırlamadın mı? Ben senin erkek arkadaşınım."
![](https://img.wattpad.com/cover/17133581-288-k254156.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmişe Bağımlı
Teen Fiction"Sanırım en zoru; geçmişinin karanlığı geleceğine adım adım yaklaşan biriyle ileriye bakmaya çalışmak olmalıydı. Onunla olmak, gün batımını izlemek gibiydi. Tek fark, bir daha doğmayacağını ve ebedi karanlığın bizi yakalayacağını biliyordum."