Yemeğimizi yedikten sonra biraz daha sohbet edip mekandan ayrıldık. Yapacak bir şeyler düşünüyordum ama aklıma başka bir şey gelmiyordu. Arabayla heryere çok kısa sürede gittiğimiz için dolaşarak vakit geçirememiştik. Bu yüzden biraz yürümeyi teklif etmek fena olmaz diye düşündüm.
"Arabayı burada bırakıp biraz yürüsek?"
"Bana uyar." deyip arabanın bagajından kapüşonlu bir ceket alıp arabayı kitledi. "Akşama doğru serin olur diye düşündüm de." dedi açıklama yaparak.
Şehir çok büyük değildi ama küçük de sayılmazdı. Yağmurlu havalarda yürümeyi sevdiğim güzel bir plajı vardı. Zaman zaman bizimkilerle yüzmeye de giderdik. Sahilin oradaki kafeler yaz akşamları inanılmaz eğlenceli olurdu. Şehirde büyük iki alışveriş merkezi vardı ama genel olarak gezmek istediğimizde eğer festival zamanında değilsek sahile gelirdik. Jon ve Keegan'ın favori yaz mekanı ise aquaparktı. Yürüyerek Dane'e şehri daha iyi tanıtabilirim diye düşünüp meydandan sahile doğru ilerlemeye başladık.
"Bak meydandan aşağı doğru yürüdüğünde uzun sahil kordonuna çıkarsın. Çok güzel mekanlar var. Yürüyüş yapmak için daha ideal bir yer bulamazsın."
Dane bir şey demiyor sadece etrafı izliyordu. Sahilde yürüyüş yaparken Lydia'nın sürekli dondurma aldığı dükkanın önünde durdum.
"Bak burada çok güzel dondurma yaparlar. Doğal." deyip renk renk dondurmalara bakmaya başladım.
"Ben frambuazlı dondurma istiyorum. 3 top olsun." deyip Dane'e döndüm. "Sen nasıl istersin?"
"Aynısı." deyip omuz silkti. Dondurmacı külahlara dondurmamızı koyarken Dane'den önce davranıp ücreti ödedim. Sertçe yüzüme baktığında omuz silktim. "Sen misafirsin."
Dondurmalarımızı yerken konuşmadan ilerliyorduk. Şehrin en sevdiğim bölgesi kordondu. Denizi çok temizdi ve durup derin bir nefes aldığınızda denizi hissediyordunuz. Kordon boyunca yürürken zaman zaman adımlarımı yavaşlatıp etrafı inceliyordum. Buraya gelip böyle dolaşmayalı asırlar olmuş gibi geliyordu.
Uzun ve sessiz bir yürüyüşten sonra kordonun sonuna yaklaşmıştık bile.
"Buradan sonra ne var?" diye sordu.
"Kordondan sonra plaj var. Genelde sakin olur."
"Biraz daha dolaşıp sonra plaja insek?" Bu kez ondan bir teklif gelmesine şaşırarak kabul ettim. Şehrin aralarında dolaşırken alışveriş mekanlarını, kütüphaneyi, gecenin bir vakti Kate'le waffle sipariş ettiğimiz 24 saat açık waffle dükkanını gösteriyordum. Her birinde -hatırlayabildiğim- bir anımı anlatırken o da benimle birlikte tebessüm ediyordu.
"Çok güzel anıların var." dedi aniden.
"Hatırlayabildiklerim işte."
"En azından gülümseten anılar." derken gözleri başka bir yere odaklanmış gibiydi. "Üzücü olanlardan iyidir, değil mi?"
"Öyle sanırım." deyip iç çektim. "Plaja gidelim mi? Bugünlük bu kadar gezi yeter sanırım."
"Bir günde bitirip benden kurtulmak istersin sanmıştım." dedi hınzırca gülerek.
Kolyemi göstererek "Karşılığını alıyorum, o yüzden uzatmaya karar verdim." dedim.
Plaja indiğimizde tahmin ettiğim gibi çok sakindi. Bir kaç kişi yürüyüş yapıyordu. Balıkçı tekneleri hala aynı yerinde duruyordu. Hava serinlemişti. Saate baktığımda okul çıkış saatimi geçmişti. Buradan sonra Jon'u arayıp onların yanına giderim diye düşündüm. Plajda yürürken Dane birden durdu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmişe Bağımlı
Novela Juvenil"Sanırım en zoru; geçmişinin karanlığı geleceğine adım adım yaklaşan biriyle ileriye bakmaya çalışmak olmalıydı. Onunla olmak, gün batımını izlemek gibiydi. Tek fark, bir daha doğmayacağını ve ebedi karanlığın bizi yakalayacağını biliyordum."