"Grace, uyan hadi."
Babamın sesiyle gözlerimi açtım. Ellerimle bulanık görüşümden kurtulmak için gözlerimi ovuşturdum.
"Günaydın baba."
"Gece uyumadın mı sen? Saat 9'a geliyor terapine geç kalacaksın."
"Terapi!" diye bağırıp yataktan kalktım. Aceleyle banyoya koştum. Aynadaki halime baktığımda görüntüm içler acısıydı. Saçlarım darmadağın olmuş, göz altlarım yorgunluktan çökmüştü. Kapıdan başımı uzatıp babama seslendim.
"Duş almamın sakıncası var mı?" Doktorum hala riskli bir dönemde olduğumu, başıma aldığım darbe yüzünden sık sık bayılabileceğimi veya denge kaybı sorunu yaşayabileceğimi söylemişti. Babam, yüzünde değerlendirme ifadesi oluşturup cevap verdi. "Hemşireyi çağıracağım. Annen bugün geç gelecek. Sana hemşire yardım eder."
"Hadi ama! Alt tarafı 5 dakika duşa gireceğim." diye söylendim. Babam kaşlarını çatınca bunun olumsuzluk belirten bir cevap olduğunu anlayıp karşı çıkmayı kestim. "Peki çağıralım."
Natalie içeri ilaçlarım ve kahvaltımla geldi. Önce kahvaltımı yapıp ilaçlarımı almak şartıyla duşa girebilecektim. 18 yaşında, duşa dahi hemşire gözetiminde giren, hafızası silinmiş bir genç kız olarak bu hastaneden kurtulmayı dört gözle bekliyordum. Kahvaltımı bitirip ilaçlarımı aldıktan sonra, temiz kıyafetlerimle birlikte banyoya yol aldım. Natalie beraberimde girdiğinde gözlerimi devirdim.
"Sen duşunu alırken burada bekleyeceğim." dedi otoriter bir ses tonuyla.
"Mahremiyetim sağlanmıyor ama."
"Duş perdesini çektiğin zaman mahremiyetine kavuşacaksın Grace, hadi." Tekrar gözlerimi devirip duşakabinin içine girdim. Perdeyi çekip üstümdeki kıyafetleri katladım. Rafa koymak için uzanırken ayaklarımın dibine içinde beyaz toz olan bir paket düştü. Dün, Dane'i bulduğum zaman cebime koyduğum uyuşturucu pakedi.
Kalbim hızla atarken eğilip hemen pakedi aldım. Katladığım kıyafetlerimin arasına koyup suyu açtım. Eğer çöpe atarsam mutlaka birisi görecekti. Bir an tozu döküp banyonun giderinden yok etmeyi düşünsem de bu fikrimden vazgeçip hızla yıkandım. Çamaşırlarımı üzerime geçirdikten sonra kıyafetlerimi giymek için duşakabinden çıktım. Bordo düz tişörtüm ve siyah eşofmanımla dünden farksızdım. Pakedi hızla cebime koyup Natalie'ye göz ucuyla baktım. Telefonuyla ilgilendiği için görmemişti. Derin bir oh çekip odaya döndüm.
Saçlarımı tarayıp kuruttuktan sonra saat 10'u çeyrek geçiyordu. 15 dakika sonra terapi salonunda olmam gerekecekti. Ama ondan önce yapmam gereken bir şey vardı. Odadan çıkıp hızla merdivenlere yöneldim. 4.katın koridorunda ilerleyip Dane'in odasının önünde durdum. Tereddütle kapıyı tıklattıktan sonra bekledim. Cevap gelmeyince kapı koluna uzandım. Tam açmaya yeltenecekken kapı açıldı.
"Ben.. şey.." Düzgün bir cümle kuramayınca sustum. "İçeri geç." dediğinde başımı yerden kaldırmadan içeri girdim.
Daha içeri adımımı atar atmaz ne büyük bir aptallık yaptığımı fark ettim. Ne diyecektim ki? "Uyuşturucun cebimde kalmış onu vermeye geldim. Dün de seni o halde bulup bir türlü bırakmayan bendim evet." mi?
Etrafa göz gezdirdikten sonra koltuğun üzerinde duran hırkamı gördüm. "Hırkam burada kalmış. Onu alacaktım."
"Ah evet." diye cevap verip hırkama uzandı. Bana uzattığında alırken yüzüne baktım. Dünkü halinin yerini sadece yorgunluk almıştı. Hiç değilse rahatlamıştım. Buraya gelene kadar ölmüş olabileceğini bile düşünmüştüm. Sessizlik hızla odayı doldururken etrafı izleyip yanadığımı dişliyordum.
![](https://img.wattpad.com/cover/17133581-288-k254156.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmişe Bağımlı
Roman pour Adolescents"Sanırım en zoru; geçmişinin karanlığı geleceğine adım adım yaklaşan biriyle ileriye bakmaya çalışmak olmalıydı. Onunla olmak, gün batımını izlemek gibiydi. Tek fark, bir daha doğmayacağını ve ebedi karanlığın bizi yakalayacağını biliyordum."