Bazı şeyleri yaşamadan da onlardan ders çıkarabiliyoruz. Bazı şeyleri ise defalarca yaşasak da, defalarca canımızı yaksa da yaşamaktan vazgeçemiyoruz. Dane'i affetmek de benim için böyle bir şeydi. Beni kaç kere üzerse üzsün onu affedeceğimi biliyordum, af dilemediği zamanlarda bile... Kaç kez bu noktaya geldiğimizi sayamamıştım. Çok fazla olduğunu biliyordum yalnızca. Benim yaptığımı bir başkası yapsa onun gurursuz olduğunu düşünürdüm. Sürekli affeden, gözü kör olmuş ve ne kadar incindiğini unutmuş bir kız. Ama bunu kabul etmiyordum. Ne kadar incindiğimi unutmam mümkün değildi çünkü yara izlerimi hala üzerimde taşıyordum. Dane'i benim için bir yaradan farksızdı. Eğer onun kabuk bağlayıp düşmesine izin verseydim şuan bu noktada olmazdım. Ben ise her seferinde o kabuğu kopardım, kanamasına izin verdim ve o tatlı acıyı hissetmek için elimden geleni yaptım. Bunlardan pişman değildim. Bu yara izini taşımayı seviyordum. Hayatımda her zaman olup olmayacağından asla emin olamadığım Dane'i, yanımda taşımamın en iyi yolu buydu.
Kollarımı sardığım gövdesini bırakmamak için üzerindeki deri ceketini avucumun içine aldım. Yumruk yaptığım ellerimi öyle sıkmıştım ki, ceketini koparacak gibi tutuyordum. Başıma yasladığı yanağını çekip beni kendisinden birkaç santim uzaklaştırdı. Gözlerine baktığımda bakışlarından herhangi bir anlam çıkarmaya çalıştım ama söz konusu Dane olunca bu, pek mümkün değildi. Yüzü ifadesizliğini koruyordu. Çattığı kaşlarıyla alnı kırışmıştı. Dikkatle beni izliyordu. Bir eli çenemin altındaydı, diğer eliyle belimden kavramış, beni kendine çekmişti.
"Beni hep affediyorsun." dediğinde başımı salladım. Bunları konuşmak istemiyordum. Ses tonu bana, hata yapmışım gibi hissettiriyordu. "Seni hak etmiyorum."
"Biliyorum." diye cevap verdim. Belki de bu cevabı duymak için bu cümleyi kurmamıştı ama benim için fark etmiyordu. Ondan çok üstün olduğumu, onun bana layık olmadığını iddia etmiyordum ama benim hak etmediğim türden kötü şeyleri bana yaparak, yapmaya kalkarak beni hak etmediğini göstermişti. Bir şey söylemek için birkaç kez ağzını açtı ama sürekli duraksıyordu. En sonunda pes etti ve derin bir nefes verdi. Verecek bir cevabı yoktu. "Beni hak etmediğini, benim senin için çok iyi olduğumu söyleyeceğini biliyorum Dane." dedim. Başını denize doğru çevirince kafasını elimle kendime döndürmeye çalıştım. "Bana bak." Bakışlarımız çarpışınca derin bir nefes aldım. İçimde tuttuklarımı söylemenin tam vaktiydi.
"İkimiz de çok iyi biliyoruz ki ne sen benden uzak kalabiliyorsun, ne de ben sen olmadan devam edebiliyorum. İş bu noktadayken kimin kimi hak ettiği kavgası için çok geç kalmadık mı sence de?" Gözlerini kaçırmaması için neredeyse gözlerimi kırpmıyordum bile. "Bak Dane, seni seviyorum ve sana inanıyorum. Her ne olursa olsun, gözümle görsem, kulaklarımla duysam da sana inanmayı seçiyorum ve bunu aptallık olarak görmüyorum. Seni seviyorum ve eğer yine kaçıp gideceksen lütfen bunu şimdi yap ve bir daha karşıma çıkma."
"Grace hayır. Asla bir daha bunu yapmayacağım."
"O zaman artık bu gereksiz konuşmaları yapmasak olmaz mı?"
"Tamam, konuşmayalım. Ama senden hiçbir şey saklamak istemiyorum. En azından beni dinle."
"Peki dinliyorum." Elimi tutup arabasına doğru yürümeye başladı. Hemen yanında yürüyordum. "Nereye gidiyoruz?"
Ayaküstü konuşmak istemiyorum. Gel." Arabasına binmem için kapıyı açtı. Ben bindikten sonra ön taraftan dolaşıp sürücü koltuğuna oturdu ve arabayı çalıştırdı.
"Gideceğimiz yer uzak mı?" diye sordum.
"Kafamda bir yer yok. Sadece sessiz bir yer olmasını istiyorum ve öyle bir yer biliyorum."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmişe Bağımlı
Fiksi Remaja"Sanırım en zoru; geçmişinin karanlığı geleceğine adım adım yaklaşan biriyle ileriye bakmaya çalışmak olmalıydı. Onunla olmak, gün batımını izlemek gibiydi. Tek fark, bir daha doğmayacağını ve ebedi karanlığın bizi yakalayacağını biliyordum."