Sanırım 5 dk boyunca sarılarak kaldık. Üzerine sıktığı hafif şekerli ve erkeksi parfümünü ciğerlerime iyice doldurdum. Her ne kadar ayrılmak istemesem de yavaşça benden uzaklaştı.
Ne yaptığımın farkına vardım. BU TAMAMEN DELİLİKTİ! Resmen onu taciz ettim! Bana kızmış olmalıydı..
—Ö-özür dilerim..
—Bir önemi yok, sanırım duygusallaştın. ARMY misin?
—Evet.
—Gurur duydum!
Biraz sonra birisinin sesini duyduk. Sanırım birisini arıyordu.
—Hyung! Hyung!
Jimin arkasına döndü ve gelene el salladı. Kim olduğuna baktığımda şok olmuştum. JiHyun? Şimdi benim proje arkadaşım Jimin'in küçük kardeşi miydi?
—Kardeşim geldi.. Artık gitmeliyim. Kendine iyi bak, olur mu? Havalar ısındı diye hemen ince giyinmeye başlama sonra hasta olursun. Evine dikkatlice git. Mutlu yaşa. Umarım tekrar görüşürüz.
—Umarım..
Kardeşinin yanına vardığında bana tekrar döndü, beraber el salladılar. Bende onlara salladım. Sonra çenesine indirdiği maskesini tekrar yüzüne geçirdi ve belki de sonsuza dek gitti..
Arkasından sessizce fısıldadım. Seni seviyorum..
Onu bir daha görebilme olasılığıma mı yanayım yoksa JiHyun ile kardeş olduklarına mı sevineyim? JiHyun ile aynı sınıftayız. Temel Tıp Bilimleri hocamız hepimizi 9 kişilik gruplara ayırdı ve bizden bir proje ödevi istedi. JiHyun ile aynı gruptayız.. Sonuçta aynı geni taşıyorlar. JiHyun'a bakıp hasret giderebilirim?
Tekrar kulaklığımı taktım. Hafif esen rüzgarla birlikte hareket eden kiraz ağacının dalları arasında Seul'u izlemeye koyuldum. Çok değil, birkaç dakika sonra işlerini halletmiş olan SooHyun yanıma geldi.
Evimize dönerken, tüm yol boyunca kol kolaydık. Her saniyesini anlattım. Benden çok sevindi diyebilirim. Bana sıkıca sarıldı.
Ertesi gün, ders arası birkaç arkadaşımızla oturup sohbet ettik. Konu nereden açıldıysa, bir kahin gibi birisi varmış. İnsanların yıldız haritalarına bakarak onların geleceğini söylüyormuş. Bu tür şeylere hiç inanmam. Ama çok ısrar ettiklerinden kıramadım. Ders çıkışı gitmek için sözleştik.
Ders bittiğinde kadının yanına gittik. Olduğu odaya girer girmez;
—Sen, büyük gözlü ve pembe yelekli olan. İlk önce seninle konuşmak istiyorum.
Bana söylüyordu. Halbu ki odaya gireli 3 saniye anca oluyordu. Dediğini yaptım, gidip önüne oturdum.
Bana neden benimle konuşmak istediğini bilip bilmediğimi sordu. Bilmediğimi söyleyince bana çok farklı bir auram* olduğunu, resmen parladığımı söyledi. Dediğine göre şu yaşına kadar (80'lerinin ortasında bir kadın) benimle beraber 3 kişinin böyle bir aurasının olduğuna tanık olmuş.
—Sen özelsin. Tüm bu odadakilerden ve dışarıdakilerden farklısın. Kendine iyi bak. Çok yakın zamanda biriyle karşılaştın. Bu onunla ilk karşılaşmanızdı ama ilk buluşmanız değil. Onunla aranızda kuvvetli bir bağ var.
—Anlayamadım?..
—Duygusal bir bağdan öte bir şey. Ruhsal bağ.Bu bağ o kadar güçlü ki kırılamaz. Senin 'saçmalık' olarak adlandırdığım tüm bu olayların nedeni bu. Onu bulduğun zaman, hissetmiş olmalısın.
—Neyi?
—O'nun, senin bir parçan olduğunu.
Eve döner dönmez kendimi yatağa attım. Tanrı aşkına, bütün bunlar ne?! Kafam zonkluyordu, patlamak üzere olduğunun farkındaydım. Uyudum..
━━━━━━━❀━━━━━━━
*aura = Fiziksel bedenin çevresini kaplayan elektromanyetik dalgalara Aura denir. Aura her yaşayan insanın çevresinde titreşimler halinde mevcuttur ve kişinin ruhsal durumuna göre değişkenlik gösterebilir.
Demeden geçmeyeyim, Jimin'in erkek kardeşinin adı gerçekten JiHyun. Yani benim kurgum değil. Rahatlıkla kullanabilirsiniz:)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fernweh // pjm.
FanfictionTek dileğim sendin Park Jimin. Şimdi ise yanında nefes alabildiğim kişisin. Kader denilen şey ne kadar tuhaf, öyle değil mi? İmkansızlıklar bir anda yok oluveriyor.. ↬Fernweh; Almancada daha önce gidilmeyen bir yere duyulan özlem anlamını taşır. ━━━...