Süresini hesab edemediğim kadar o şekilde kaldıktan sonra oldukça şirin bir dondurmacıya gittik. Ağustos başları olduğu için Seul fazlaca sıcak ve nemliyli. Dükkanda çeşit çeşit dondurmalar vardı. Nanelisinden tutun karideslisine kadar..
Öğrendim ki Jimin en çok çilekli dondurma'yı seviyormuş. Bundan sonra benim de en sevdiğim dondurma çilekli olanından.. Ayrıca Jimin, buranın daimi müşterilerindenmiş. Adama "her zamankinden iki tane" diyince ona şaşkınca baktım, o ise elimden tutup beni dükkanın üst katına götürdü. Bir masaya oturduk ve bana, onun tarifinden yemem gerektiğini söyledi. Ne yalan söyleyeyim, gerçekten merak etmiştim.
Dondurmalarımız gelmişti ama alt kat tıklım tıklım olmasına rağmen üst katta sadece ikimiz vardık. Aşağıya doğru baktığımı fark eden Jimin, burayı kapattığını çünkü onun ünlü olduğunu ve birçok kişi tarafından rahatsız edilebileceğimizi söyledi.
—Ama eğer bu durumdan rahatsız oluyorsan, dilersen açabiliriz. Sırtımı diğer insanlara dönebilirim.
—Yoo yo. Gerek yok rahat ol. Rahatsız olmuyorum.
Elindeki kaşığı tabağına daldırıp bana uzattı ve ağızımı açmam için "aaaa" dedi. Kahkaha atmak istesem de sırıtıp ağızımı açtım.
—Söyle bakalım, özel tarifimi nasıl buldun? Bu %200 bana ait!
—Woah! Gerçekten çok güzel. Çok yeteneklisiniz Bay Park~
—Senin kadar değil~ Çizimlerinden sadece birisini, muhtemelen hiç özenmeden sadece can sıkıntısından yaptığın bir tanesini gördüm. Gerçekten muhteşem çiziyorsun. Bana çizimlerinden birkaç tanesini gösterir misin?
Cümlesini bitirince yanaklarımın alev aldığını hissedebiliyordum. Utanıp heyecanlanmıştım.
—Ge-gerçkten güzel miydi?
—Harikaydı. Şu aralar yeni bir hobi arıyordum. Birden gözümün önüne okulun arkasındaki oturan sen ve elindeki çizimin aklıma geldi. Iseul-ah, bana çizim yapmayı öğretir misin lütfen~
Ne diyeceğimi bilemiyordum kii Jimin bir anda "lütfen lütfen lütfeeen" diyerek aegyo yapmaya başladı. Şu ana kadar onu bu halde sadece fanmeeting'lerde başka fanlara yaparkenki videolarında görebileceğimi düşünüyordum. Kalp atışım öylesine hızlandı ki göz damarlarım bile çıkacak gibiydi. Düşüp bayılmamak için ona bunun için söz verdim. Oluşturduğu görüntü bedenimin kaldıramayacağı cinstendi.
Daha sonra bir lunaparka gittik ve birkaç atraksiyona bindik. Hayatım boyunca bu kadar güzel bir gün geçirmemiştim. Hatta tüm güzel günlerimi toplasanız, sanırım anca bu kadar olurdu.
Evime varmaya birkaç sokak kala, saat 9'u yeni geçiyordu. Benim için yorulmamasını, evine gidip dinlenmesini söyledim. Yarın büyük bir turneye çıkıyorlardı. Jimin ise beni asla burada bırakmayacağını ve evime girdiğinden emin olmak istediğini söyledi. Bana evime kadar eşlik etti.
Evin kapısını açtığımda hiç de yabancı olmayan bir silüetle, SooYun ile karşılaştım. Kapının ağızında dikilmiş, kollarını kavuşturmuş, tek ayağını bir yukarı kaldırıyor bir aşağı vuruyordu. Yukarıdan yaptığı ev topuzu ise anne moduna geçtiğini kanıtlıyordu. Kapıyı sertçe kapattı ve;
—Ya, seni Bücür! Nerelerdeydin?! Saat kaç?!
—Ya, seni diğer Bücür! Ne varmış saatte?
Oturma odasından saate bakıp yanıma geri döndü;
—Haklısın, bir şey yokmuş ehehe. Ama yine de bana hesap vereceksin çünkü sen idolünle tatlı zamanlar geçirirken ben kanepede büyükanne programları izleyip kıç büyütüyordum.
Daha sonra eski dizilerdeki gibi el bileğinin dış tarafını alnına götürüp, kafasını yukarı kaldırarak;
—Ah, sap öleceğim! Dedi ve oturma odasına geçti. Kendini attığı kanepeden tek parmağıyla bana "gel" işareti yaptı, yanına gittim ve saatlerce günün analizini yaptık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fernweh // pjm.
Fiksi PenggemarTek dileğim sendin Park Jimin. Şimdi ise yanında nefes alabildiğim kişisin. Kader denilen şey ne kadar tuhaf, öyle değil mi? İmkansızlıklar bir anda yok oluveriyor.. ↬Fernweh; Almancada daha önce gidilmeyen bir yere duyulan özlem anlamını taşır. ━━━...