Bu tür tatlı mesajlaşmalarımız işlerimizden kafalarımızı kaldırdığımız her an, günlerce sürdü. Sonunda Jimin tekrar buluşmak istedi, ikimiz için de uygun bir gün belirledik ve o gün buluşmak için sözleştik. O güne kadar da iletişimimiz asla kesilmedi.
Nihayet sözleştiğimiz gün gelip çatınca beni tatlı bir sevinç kapladı. Ailesinden yeni bir oyuncak sözü almış çocuk misali etrafta mutluluktan koşuşturup durdum tüm gün.
Saniyelerin asırlar gibi geçtiği günün buluşma saatine dakikalar kala, evimizin yakınındaki kutsal parka gitmek için evden ayrıldım. Yol boyunca yanımdan geçen kim olursa olsun, kız yada erkek, herkesi Jimin zannettim ve bazen komik durumlara düştüm. Neyseki semtin çok işlek bir köşesinde değildik ki çok fazla kişiyle karşılaşmadım.
Parka varınca bu sefer, geçen sefer benim oturup onu beklediğim bankta oturmuş bir şeyler geveleyen Jimin'i buldum. Neler gevelediğini merak ettiğimden yolumu değiştirdim ve ona arkadan yaklaştım. Bankın arkasına geçip sessizce oturdum. Dinlemeye başlayınca, fark ettim ki o da benim yaptığım gibi bir şarkıyı diline dolamış. Son cümleyi kusursuz ses tonuyla dans ettirirken bana döndü ve gözlerimin içine baktı;
—Çünkü sen ilk aşkımsın~
Ne diyeceğimi bilemedim nutkum tutuldu. Ne yani, en başından beri burda olduğumu biliyor; bu anı mı bekliyordu? Seni ve romantizm anlayışını seviyorum Park Jimin, tatlı olduğun kadar kalbe dokunmayı da biliyorsun..
Düşüncelerimin arasından sıyrılmayı başarıp dünyaya geri döndüğümde fark ettim ki, o da, benim gibi bana bakıp düşüncelerinin içinde dönüp duruyor. Dalgınlığından istifade edip onun bu sevecen yüzünü incelemeye başladım. Taa ki yanağıma ıslak bir öpücük konana kadar. Daha sonra yüzümü ellerinin arasına aldı ve;
—Iseul-ah! Sevgilim ol! Seni çok seviyorum! Söz veriyorum, seni hep mutlu edeceğim! Koca ağaçlar, yukarıdaki bulutlar, bizi birbirimize bağlayan şu bank şahidim olsun ki seni hiçbir zaman bırakmayacağım!
Bunları söylerken yüz ifadesindeki o samimiyet.. Sanki bana yepyeni bir hayatın habercisi gibiydi. Sanki dediği her şeyi kanıtlıyordu. Gözümden bir mutluluk yaşı firar etti.
—Jimin-ah.. Seninim.
Mutluluktan baktan üzerime kurbağa gibi atladığı için çimenlerin üzerinde birkaç tur attık. En sonunda üzerindeydim. Göz göze birkaç saniye öyle kaldıktan sonra doğruldu ve kucak kucağa, yüz yüze bir şekilde oturduk. Yüzündeki sıcak gülümsemesi hiç kaybolmuyor, saniyeler aktıkça yüz felci geçirecek diye endişeleniyordum. En sonunda bana ağır çekimde yaklaştı. Tekrar yapacağız sandım, bu sefer sersemlemeden gözlerimi yumdum ve kafamı hafifçe kaldırıp onu bekledim. Ama o boynuma yöneldi ve kafasını boynuma gömdü.
—Lütfen burada biraz böyle kalmama izin ver, sevgilim..
Bende kafamı onun kafasına gömdüm. Şampuanı çilekli pasta gibi kokuyordu.
—Sende benim burada kalmama izin ver, sevgilim..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fernweh // pjm.
FanfictionTek dileğim sendin Park Jimin. Şimdi ise yanında nefes alabildiğim kişisin. Kader denilen şey ne kadar tuhaf, öyle değil mi? İmkansızlıklar bir anda yok oluveriyor.. ↬Fernweh; Almancada daha önce gidilmeyen bir yere duyulan özlem anlamını taşır. ━━━...