#16

197 18 3
                                    

—Gergin miyim? Hiçte bile! Kimmiş gergin?!

—Haha demek gergin değilsin? O zaman bu 'dank dank' sesleri nereden geliyor?

—Ne bileyim ben!! Diye kükrememle şaşırarak geri çekildi, ardından bir kahkaha attı.

Dakikalarca nefes dahi almadan kahkaha atarken bende olduğum yerse kıpkırmızı oldum. Biri dokunsa ağlayacaktım.

Sonunda nefes almayı başararak;

—Ah, Iseul-ah. Uzun zamandır böyle gülmemiştim. Teşekkür ederim. Birde, düşüncen bile beni günlük hayatın stresinden çekip kurtarıyor. Sana söylemem gerek, iyi ki varsın.

İyi ki varım? Ama neden? Beni, ismim dışında tanımıyorsun bile.

—Sana şimdiye kadar iyiki var olacak ne yapmış olabilirim?

—Sana birkaç kez dediğimi hatırlıyorum, seninle sadece 3-4 kere buluşmuş / karşılaşmış gibi değilde sanki yıllardır tanıyormuşum gibiyim. Seni düşününce, aklın, yüzün, gülümsemen, seslenişin, mimiklerin.. Sana dair en ufak şey bile benim tüm günümü güzelleştiriyor.

Biraz durdu. Sonra, cesaretini toplayıp bana döndü.

—Sanırım sana aşık oldum. Daha önce hiç aşık olmadım, aşk nedir pek bilmiyorum. Bu yüzden de tanımlayamıyorum. Bu yüzden 'sanırım'.. Ama ilk görüşteki aşk bana her zaman saçma gelmiştir.

Benden birkaç adım uzaktaydı. Hafif bir rüzgar esti, parfümü burnumda ulaştı.. Parfümünün büyüsü altındayken, bana yaklaştı. Aramızda tekrar bir karış vardı, bu sefer bana yukarıdan bakıyordu. Elimi tuttu.

Iseul-ah, sana ilk görüşte aşık oldum. Sen benim ilk aşkımsın..

Dudağıma ılık, tatlı bir şey değdi. Tadı şeftaliye benziyordu. Beni öptü.. Ama o kadar saf ve masum bir öpüştü ki, melekler bile kıskanırdı. Gözlerimi kapatmış olduğumun bile farkında değildim. Açtığımda, o, Jimin, çok kutsal olan bir şeye bakar gibi bana bakıyordu. Ellim hala avuçlarındaydı.

—Bunun için çok düşündüm. Hayatımdaki en doğru kararsın. Bundan sonra benimle ol..

Birkaç dakika sonra kendimi onunla birlikte bankta oturmuş, kafasını omzuna gömmüş, güneşin batışını izlerken bulacaktım. Ama şimdi, bunların gerçek olup olmadığını idrak etmeliyim.




Umut, var oldukça, gerçekleşmeyecek hiçbir şey yoktur. İnsan hayallerini, umutlarını kaybettiği zaman yitirir.



—Jimin-ah, seninle olmak istiyorum. Ben sana zaten aşık olmuştum.



***

Oturduğumuz banktan kalkmadan önce, bankın altına daha önceden iliştirdiği bir kututu çıkarıp bana verdi. Kutu açık yeşildi, yer yer toz pembe japon tarzı süslerle bezenmişti. Ardından evime doğru yürürken, bir ara, nazikçe yaklaşıp elimi tuttu. Yolun yarısını böyle gittik.





Evin önüne geldiğimizde, birbirimize veda edip ayrıldık. Evin kapısını açmadan önce son kez ona baktım, gittiğini görünce içeri girdim.





Eve geldiğimde, SooYun her zamanki köşesine, kanepenin ona ait kısmına kurulmuş telefonuyla saçma fotoğraflar çekiliyordu. Bu demektir ki saatlerdir eve gelmemi beklerken canı sıkıldı ve geldiğimi fark edince üstüme atlayacak! Bir an durdum ve eve girmemeyi düşündüm oysa çok geçti. Bunu düşünmeden işleme sokmalıydım çünkü o sırada SooYun beni fark etti. Neyseki bu sefer insan gibi kolumdan tutup beni odaya çekti..





SooYun'a özet geçtikten sonra beraber kutuyu açtık. İçinde bir sürü türlü türlü şekilli şekerlemeler ve en üstünde de küçük bir not vardı. Notta ise bir numara ve 'lütfen beni ara, Park Jimin' yazılıydı.

Fernweh // pjm.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin