U22 | Kayboluşun Kıyısında | H22

67 10 0
                                    

Umut

Başak tarlasında olduğumu o uzun saç örgüsü gibi duran başaklardan anladım. Fakat bir sorun vardı. Ben buraya nasıl geldim? En son hatırladığım bana özlemle bakan masum gözlerdi. Kahretsin ki hatırlayamıyorum kim olduğunu! Buradan kurtulup o kişinin kim olduğunu bulmam gerekiyordu. Belli ki bana ne olduğunu biliyor olabilirdi? Önce tempolu ardından tüm gücümle koşmaya başladım. Etrafımda olan biteni beynime kaydediyordum. Böylece belki nasıl çıkabileceğimi bulabilirdim. Ama genelde gördüğüm 10 kilometrenin ardından sağ tarafta çıkan aynı cins ağaç oluyordu. Bu da buradan çıkış yolunun koşmak olmadığını eğer koşarsam bir döngünün içine girip tekrar aynı yere geldiğimi gösteriyordu. Zorlamanın bir anlamı da yoktu. Burada bir şey vardı ve benim çıkmak yerine onu bulmam için ısrar ediyordu. Peki ama onu nasıl bulacaktım?!

O ağaç tanıdık geliyordu. Biraz o tarafa doğru gittim. Ağacın etrafı dikenli siyah güllerle çevriliydi. O zaman bu ağaç önemli olmalıydı yoksa neden sadece bu ağacın çevresinde bu kadar dikenli çiçek olsun ki! Şimdi tek yapmam gereken şu dikenleri geçmek ama o kadar kolay olacağını sanmıyorum.

Hayat

Umut karşımda öylece yatıyordu. Hareket etmiyor hatta kalbi dahi atmıyordu. Onu böyle görmek ve yüreğimde hissettiğim yokluğu bana ağır geliyordu. Kaç kere bilmiyorum ama yorulana kadar ona kalp masajı yaptım. Ne kadar uğraşsam da işe yaramıyordu. Kahretsin ona birşey olmuştu ve benim elimden hiçbir şey gelmiyordu, içimdeki bu boşlukta kalmışlık onun neden böyle olduğunu göstermiyordu. Yanına çöktüm artık kalbim sıkışıyor nefes dahi alamıyordum. Boğazıma oturan yumru sağolsun bütün duygularımı etkisiz hale getiriyordu. Şu anda tek istediğim onun bana tekrar geri gelmesiydi. Kafasını kaldırdım ve ayaklarımın üstüne yerleştirdim. Gözlerimden akan yaşlar onun üstündeki tişörtü ıslatırken içimdeki fırtınalara engel olamıyordum. Gökyüzü ve yeryüzü benimle birlikte çılgına dönmüşlerdi. İçimde büyüyen öfkeden, ona zarar verenin kendim olmasından ve onu kaybetmekten korkuyorum.

Resmen ona yalvarırcasına sarılıyor ve geri gelmesi için dua ediyordum. Onu kurtarmalıyım ama yapamıyordum. Onu hissedemezken ona nasıl yardım edebilirdim?! Yardım bulmalıydım bir şekilde!

İçimden birşey yükseliyordu sanki! Bir güç beni içine çekiyordu. Şimdi bunun sırası değildi çünkü artık onun kalbinin sesini duymadıkça benimkisi de atmıyor gibiydi. Onu buradan götürmeli ve büyük annemin yanına götürmeliydim veya muhafızın yanına bilmiyorum! Kendimi o kadar çaresiz hissediyordum ki ansızın kaybolup gidebilirdim buralardan. Gözüm kararmaya başım zonklamaya başlamıştı geçen birkaç dakikanın ardından. Sesler duyuyordum ama uğultuluydu. Biri gelip yardım etsin diye avazım çıktığı kadar bağırdım. Ama ne gelen vardı ne de beni duyan! Ayakta duracak halim kalmadı ancak bunu Umut için Umut'um için yapıyordum. Eğer onu kurtaramazsam sonuçlarını düşünmek dahi istemiyorum. O yaşayacak ve artık gidersem onu da götürecektim!

Tekrar onun o gökyüzü gibi bana sonsuz bakan gözlerine bakmak, yeni günlere onunla uyanmak ve kaderimdeki o adamı geri istiyordum! Buna izin veremezdim onun beni bırakmasına göz yumamazdım.

Ellerimi yüzünden çekip başını yavaşça yere koydum. Ardından içimden gelen o şey her neyse onu serbest bırakarak ayağa kalktım. Enerji patlaması yaşıyor hatta bir nevi enerji kaynağı haline gelmiştim. Sanki bitmek tükenmek bilmiyordu içimdeki. Bu sefer aklıma gelen fikirle kendimden dahi korkmaya başladım. Ama belki işe yarayabilirdi ya da doğa ve fizik kanunlarına karşı geldiğim için yokta olabilirdim. Etrafımda süzülen mavi ve mor ışık hüzmeleri şekilden şekile girerken ben sadece onu düşünüyorum. Bu ya onu uyandıracaktı ya da beni de uyutacaktı. Dengesiz olan düşüncelerden kurtulmak için birkaç saniyeliğine gözlerimi kapattım. Açtığımda ise zaman durmuş gibiydi. Belki de gerçekten durmuştur. Havadaki yağmur damlaları asılı, uçmakta olan bir kuş hareketsiz ve az önce esmekte olan deli rüzgarda sadece donmuş gibi kaskatı bir halde duruyordu. Derin bir nefes alıp ellerimi Umut'un göğsünün tam ortasına yerleştirdim. Enerji akışı o kadar yoğundu ki sanki damarlarımda kan yerine o akıyordu. Artık tek yapmam gereken sanırım beklemekti. Tabi bunu baygın bir halde yapacakmışım gibi hissediyorum. Tekrar Umut'un yanına çöktüm. Kafamı tam kalbinin üstüne getirip kulağımı dayandım. Hala bir şey olmuyordu. Sanırım başaramadım. Zaten ne bekliyorsam ben ona hep zarar veriyordum. Galiba az önce yaptığım şey ile daha çok ona zarar verdim. Tek bir ses, tek istediğim bir tık tık sesi o kadar! Gözlerimden yine yaşlar akmaya başladı kollarımı onun beline sararak başımı boyun girintisine soktum. Bunlar bize fazlaydı! Bu Hayat ve bu Umut asla mutlu olamazdı. Ne bekliyordum bir mucize olup onun uyanmasını mı?! Aptal kalbim hep zayıftı bu yüzden onu da kaybetti. O nasıl benim gidişimi izlediyse şimdi de ben onun gidişini izliyordum. Yalnız bir şey oluyordu ya da ben yorgunluktan halüsinasyon görüyor veya duyuyordum. Fakat burada zayıfta olsa bir ses vardı duyuyordum. Ama çözemiyordum nereden geldiğini!

Son Süvari Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin