Tam dört gündür burada antrenmanlar yaparak dövüş eğitimi alıyordum. Bunun yanı sıra goblen diye tabir edilen heykelleri gördüğümde şaşırmıştım ama belli ki bu şaşırmam büyükanneme az gelmiş gibi tek
bir el hareketi yaparak bir anda onları canlandırınca kendimi ağacın tepesinde buldum. Benim bu hareketimi gülerek izleyen büyükanneme bir kahkaha da ben attım. Goblen ağaçtan inmeme yardım ederken onların aslında bana eğitim de yardımcı olacağını yeni fark etmiştim. Goblen bir savaş üstadı olarak biliniyormuş ve onları yenmek imkansızmış. Ama imkansızın kendisi ben olduğuma göre onları yenebilirdim. Onlarla tanıştığımdan beri birçok şey öğrendim. Ben onlarla dövüşürken Aden ve Griffin çok iyi dost olmuşlardı. Bir ara onları izlerken sert bir darbe almıştım. Bu yüzden dövüşe daha çok odaklanarak kendimi dış dünyaya kapattım. Duygularım eskisinden daha iyiydi artık, on metre ötemdeki canlıları hissediyor hatta onları yeteneklerim sayesinde yakalayabiliyordum. Artık kendimi her türlü habitat da nasıl kamufle edebileceğimi biliyordum. Bu sayede bir kaç kez gobleni yere bile düşürdüğümü söyleyebilirim. Bir nevi burasıyla bir bütün oldum denilebilir. Ben güçlendikçe Aden'in de geliştiğini görebiliyordum. Onunda yeni özellikleri vardı artık. Bir gece dolunay çıktığında gizlice ormandan çıkıp akademinin biraz uzağında Umut'u gözetliyordum. Ormanın girişinde bir ağacın altında bana ait birşey olduğunu tahmin ettiğim nesneyi tutuyordu. Benim gibi o da unutmamıştı. Sanki izlediğimi anlamış gibi ayağa kalktı ve kafasını kaldırmadan olduğum yere doğru gelmeye başladı. Kalbim ona gitmemi söylese de bunu yapmadım. Çünkü sezgilerim burada yalnız olmadığımızı söylüyordu. Gözlerimi kapatıp etrafı hissetmeye çalıştım. Biri ya da birşey geliyordu. Bastığı yerde yavaş ilerleyerek ses yapmamaya çalışsa da benim hissettiğimden habersizdi. Bana ait olana doğru yaklaşıyordu. İçimde bir öfke yükselmeye başladı. Onu durdurmam gerekiyordu ama bunu Umut'a görünmeden nasıl yapacağımı çözemedim. Birşey yaparsam benim olduğumu anlar ve peşime takılırdı. O her neyse bir ağacın arkasına saklanarak benim gibi Umut'u izlemeye başladı. Umut ise beni bulmaya çalışıyordu. İkimizde Umut'dan saklanıyorduk. Buna bir kahkaha atmak istesemde kendimi tuttum. Çünkü belli ki o şey beni istiyordu ve elde etmek için Umut'u kullanacaktı. Saklandığı ağaca biraz daha sokuldu ama bilmiyordu ki o ağacın ruhu bendim. O sokuldukça bende ağacın kovuğuna çekiyordum. En sonunda ağaçla bir bütün oldu ve artık sesini dahi çıkaramıyordu. Umut huzursuz olmuş gibi etrafını kolaçan etmeye başladı. Ormanın öteki tarafında olan ağaçlardan ses çıkartarak onu o tarafa yönlendirdim. Bu sayede beni arayan kişinin kim olduğunu görebilecektim. Ama burda olmazdı. Bulunduğu bölgede bulunan mantarları hissettiğimde onların kimyasını biraz değiştirerek bayıltıcı hale getirdim. Hemen ardından rüzgar hafifçe onun o kokusunun yayılmasını sağladı. Onu sarmaşıklarla taşıdım ve yere sabitledim. Ortam karanlık olduğu için onu göremiyordum. Ama bileğimdeki tüy parıldayarak ışık saçmaya başladı. Onu gördüğüm de şok geçirdiğimi hissedebiliyordum. Bu imkansız derdim ama artık imkansıza inanmıyordum. Bu bambaşka birşeydi. Bu Goncaydı. Ya da ona benzeyen biriydi. Ama neden Umut'u gözetliyordu. Üstündeki kıyafetlere bakınca herşey daha da açıklığa kavuşmuştu. Gonca onlardandı. Gölgelerden biri. Bunu asla düşünemezdim. Onu öldü zannederken aslında bana daha yakın olmak için yakınımdaki insanlara yanaşmış ve onların ölümüne sebep olmuştu. Sırada ise kalbimin sahibi vardı belki de. O kara deliğe beni göndermek için sevdiğim, yüreğimde yeri olan insanlara zarar vereceklerdi. Ben bunları düşünürken o çoktan uyanmış ve beni görünce yüz ifadesi felç geçirmişe benzemişti. Sanırım yüzümden ona yapacaklarımı anlamaya çalışıyordu. Ama bir dakika o bana değil arkamdaki hareketliliğe bakıyordu! Kendime bir küfür savurduktan sonra koluma doğru yaklaşan eli tutarak savunmaya geçtim. O bana hayretle bakarken ona buruk bir tebessüm ederek karşılık verdim. Sanırım bendeki değişimi farketmişti. Ufak bir darbeyle dikkatini dağıtarak gizli kapının tersi yönünde koşmaya başladım. Bir zamanlar ne kadar koşarsam düşüncelerden o kadar çabuk kurtulabileceğimi okumuştum. Eskiden yaptığım bazı şeyleri özlesemde şimdiki halimi seviyordum. Ne de olsa kimsenin emri altında değildim ve bu çok güzeldi. Aklımdaki düşüncelerden, ona gitmek istememden kurtulmak için koşuyor adeta uçuyordum. Gözümden yaşlar aktığını veya yüzümün ısındığını farketmedim. Ta ki görüş açım bulanıklaşana kadar durmadan koşmuş sonunda uçurumun kenarında durmuş nefesimi düzene sokmaya çalışıyordum. Hala peşimde olduğunu biliyordum. Toparlandım ve gözlerimi silerek kendime gelmek için birkaç saniye bekledim. Tam arkamda duruyordu ama yaklaşmıyordu. Çünkü bir delilik yapmamdan korkuyordu. Dolunayın altında onunla birlikte el ele yürüdüğümü hayal ettim bir anda! Bu neden geldi aklıma bilmiyorum ancak güzel hissettirse de içimdeki birşeylerin kırıldığını anladım. Bu şey umutlarım, kalbim, ve aşkımdı. Çünkü artık bizimkisi masallara yakışan bir aşktı. Arkamı dönüp tam gözlerinin içine baktım. Ona gitmemi kollarımı açıp boynuna atlamamı bekler gibiydi. Şu anda sadece gözlerimiz konuşuyordu. Etrafta kıyamet öncesi sessizlik vardı. O da bunun farkındaydı. Ve huzursuz olmuş gibi kaşlarını çatarak bakmaya devam etti. Ona bakarken tuttuğum göz yaslarımdan biri bana ihanet ederek kafesinden dışarı çıktı. O anlamadan silmek istedim ama geç kalmıştım. Ben silmeden görmüş ve gözünden bir parıltı geçmişti. Bunu görmek içimin bir kez daha burkulmasına sebep olmuştu. Biz onunla ancak ölümde buluşabilir ve mutlu olabilirdik. Başka türlüsü mümkün değildi. Firar eden göz yaşımı diğerleri takip etti ve ben artık resmen ağlıyordum. Ona son kez baktım ve birşey söylemesini bekledim. Fakat o konuşmadı hatta gözünü bile kırpmadan bana bakmaya devam ediyordu. Aklımdan belki bu durumda olmasaydık veya bunlar olmasaydı nasıl bir çift olabileceğimizi düşündüm. Ancak hemen bu düşünceyi kuytu bir köşeye yolladım. O bana öyle baktıkça nasıl gidebilirdim. Yine onu nasıl bırakabilirdim. Tek çarem vardı! Onu yapmadan önce derin bir nefes aldım ve bir adım geri attım.Elini uzattı bu ikilemde kalmama sebep olsa da yapamazdım. Bir kez daha kararımdan vazgeçerek onu riske atamazdım. Bir adım attı bana. Bastığı yerlerde bir parçalanma oldu sanırım ruhuydu. Bir adım daha attı bu sefer soğuk bir rüzgar esti hafifçe. Hemen arkasından ayakları durmak istemediği için daha fazla geldi üstüme. Onu ne kadar durdurmaya çalışsam da aklımla değil kalbimle hareket ediyordum şu anda. Aklım uzak dur ondan dedikçe kalbim delicesine onu istiyordu! Bu yüzden baskınlığını bir kez daha gösterdi yüreğim. Aramızda sadece bir nefeslik mesafe vardı. Ve hala konuşmuyordu. Neden bana kızmıyordu yine neden beni sessizliğinde boğmaya çalışıyordu? Bu ona daha çok acı vermez miydi?
- Konuş benimle bu sessizlik beni öldürecek! Eğer birşey demeyeceksen neden geldin bu kadar yolu peşimden ben sana beni unutman için uzak durmaya bu olanlardan seni uzak tutmaya çalışıyorum. Ama sen nasıl oluyorsun her seferinde merkez de oluyorsun! Buraya hiç gelmemeliydim, bu yaptığım aptallıktı.
- Ben aslında zaten konuşuyorum sadece sen duymuyorsun Hayat'ım. Arkandaki o uçurumun aşağısındaki deli dalgalar varya işte onlar benim sessizliğimin sesi o kadar şiddetli olsalar bile benim içimdeki fırtınalara yetişemiyorlar!
Kafamı çevirip arkamda bulunan uçuruma baktım. Doğruyu söylüyorsa bu dalgalar eğer içindeki fırtınaya yetişemiyorsa bu benim suçumdur. Onu bu kadar güçlü yapmak iyi birşey ama bir o kadar da kötü! Elini çenemde hissettiğimde diğer eli belime dolaşmıştı. Kafamı önüne çekti ve gözlerimin içine bakabilmek için biraz kaldırdı. Ağzından dökülen her bir kelime benim için birer yara izi sayılırdı.
- Seni kaybettiğim zaman Adeni de kaybettim. Benden onu da aldın ama beni geri de bıraktın. Ben sanmıştım ki bu bağ ile değilde beni gerçekten seviyorsun ama şimdi görüyorum ki bunu bana ceza olsun diye yapıyorsun. Sen kendini öldürmeye kalkışma diye senin gölgen, birileri sana zarar vermesin diye siper, sana nefes olmak hayat olmak için kalbimi feda ettim. Peki sen ne yaptın?! Beni terkedip gittin şimdi geçmiş karşıma susma konuş diyorsun. Eğer şimdi konuşursam içinde bana ait olan bir yer varsa orası söyleyeceklerimden sonra harabeye dönecektir. O yüzden susmak daha iyi geliyor.
Ortalarda sesi öyle bir arttı ki bir an gökte şimşekler çakmaya yağmur en şiddetli haliyle yeryüzüne indi. Uçurumdan deli dalgalar neredeyse yukarı çıkacak kadar yükselmeye başladı. Sadece bizim olduğumuz yer ıslanmıyordu. Ellerimi yavaşça yüzüne yaklaştırdım. Yeni çıkmaya başlayan sakallarını ve gerilen yüzünü hissedebiliyordum. Dokunuşum ona yabancıymış gibi davranıyordu.
Ona baksamda gözlerinde bir değişiklik var gibiydi. Sanki beni tanımıyordu, bir yabancıyla konuşuyordu! Az önce bana özlemle ve kırgınlıkla bakan kalbimin sahibi olan gitti yerine yolda yürürken çarptığı ve ilk defa gördüğü birine özür dileyerek bakan adam gelmişti! Bir anda ne olmuştu da değişmişti duyguları?
Sol yanımda hissettiğim bir boşluk vardı şimdi. O boşluk nedenini bilmediğim bir şeyden acıyordu. Canım o kadar yanıyordu ki Umut'un koluna tutunup düşmekten son anda kurtuldum. Ama geçmiyordu. Bir şey içimi, kalbimi parçalıyordu! Bu dayanılacak gibi değildi Umut'un gözlerinin içine baktım. Belki de bu bizim son bakışımız olabilirdi. Çünkü ondan sonrası karanlıktan ibaret.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Süvari
FantasiaNeden bir kızın hayatı normal olmak istedikçe tuhaflaşır. Yani neden yüzyıl geçtikten sonra kader bu kadar yeteneği tabi ona göre laneti sadece kendisine yükledi. Hayat'ın başından geçenlere ortak olup onunla geçmişiyle yüzleşmesini sağlamaya ne de...