Bölüm 2.6: Rath ve Aife -İlk Çarpışma-

69 9 21
                                    

Heira, söylenenlerin mantıklı olduğunu düşünmeye başlamıştı. Kendisini, kendi kafasında çok yüceltmişti. Rütbesi ve geldiği konum nedeniyle Zeshra'nın onun söyleyeceklerini kabul edeceğini düşünmüştü. İçindeki Lubart'ın mükemmelliğine olan şüphe, bu konuda onu rahatsız ediyordu ve Lubart'ın söylediklerine güvenmesini engelliyordu. Onun çocukluğunu çok iyi tanıdığı için bu iç güdüsüne güvenmeye karar verdi. Başkente gitmek, Aife'yi ona emanet etmekten daha güvenilir geliyordu fakat Aife çoktan kararını vermişti. Lubart'ın söyledikleri, Aife'nin ikna olmasına çoktan sebep olmuştu. Rath'ın varlığı ve Heira'nın güvenliği. 

Heira, Aife'yi bu kadar önemsediğinden bunları düşünmüyordu. Lubart dışında, Aife'ye de borçlu hissediyordu. Rath'ın kasabaya ilk defa gelmesinden bir kaç ay sonra olan bir olayda Rath'ın Heira'nın hayatını kurtarması yüzündendi. Fakat, Heira'nın hayatını, ne kadar güvenmese de Lubart'a emanet etse, bu sefer Prens Zeshra'ya gönderdiği rapordan sonra Aife'yi getirmemesi onu bulunduğu pozisyondan edebilirdi. 

"Kime ne kimin borcundan!?" 

Heira, tüm karışıklığa son verip kendi doğru bildiğini yapmaya karar verdi. Kılıcını hızla çekti ve kaşlarını çatarak Lubart'a doğru baktı. Aife ise Heira'nın hemen yanında kararsızlık içinde kalmıştı. 

Heira bağırarak, sert bir ses tonuyla "Bizler Seçkin Ordudanız! Kılıcımız onurumuz, görevimiz hayatımızdır! Kim ki bizi bu iki şeyden mahrum bırakmaya çalışacak, çelik kılıcımızın tadına bakacaktır!"

Vaeshia askerleri tedirginlikle birbirlerine bakıyorlardı. Sayıları neredeyse eşitti fakat Theiran Seçkin Ordusuna mensup Arkeolog Tugayı askerleri karşılarındaydı. Bu seçkin birliğin daha iyi teçhizatı ve daha çok deneyimi vardı.

Lubart, ifadesiz bir yüzle Heira'nın keskin bakışları karşısında bir kaç adım geri attı ve gözlerini Aife'ye çevirdi. Aife hala karar verememişti. Bir Heira'ya bir de Lubart'a bakıp duruyordu. Kan dökülmesini istemiyordu fakat başka bir şansı yoktu. 

Aife'nin gözleri dolmaya başlamıştı. Üstündeki baskıya yenik düşüyordu. Titrek sesiyle 

"Heira... Kimsenin zarar görmesine gerek yok." dedi. 

Heira'nın kalp atışları hızlanmıştı. En az kayıp ile Aife'yi nasıl kaçırabileceğini düşünüyordu. O sırada Vaeshia askerleri yavaş yavaş at arabalarının etrafını çeviriyordu. Onlardan biraz kalabalık olsalar da etraflarının çevrilmesi, Heira ve adamalarına dövüş için daha dar bir alan bırakıyordu. Etrafını inceliyor ve ona yakın askerlere saldırıya hazırlıklı olmaları için işaret ediyordu. Aife'yi hiç dinlememişti bile. 

Lubart iyice uzaklaşmış ve yolun kenarındaki küçük bir tepenin üstüne çıkmıştı. Yerinde duran Aife'yi izliyordu. At arabalarının etrafı sarıldığı anda Vaeshia'lı baş muhafız Lubart'a, lorduna doğru baktı. Onun emrini bekliyordu. Lubart ise daha tepki vermemişti. Halen daha Aife'yi bekliyordu.

Aife sözlerini daha yüksek bir ses ile tekrarladı.

"Kimsenin zarar görmesine gerek yok!"

Bu sefer Heira'nın dikkatini çekmişti. Aniden durup Aife'ye doğru baktı. Aife, Heira'ya doğru bir kaç adım ileri attı ve ellerini kadının soğuk çelik zırhla kaplı omuzlarına koydu. Dolmuş gözlerinden bir kaç damla yaş geldi. 

"Daha kaç kişinin ölmesi gerekiyor?" dedi bu sefer daha sessiz ve sakin bir ses tonuyla.

Heira ilk başta şaşırmıştı ama sonra her deneyimli askerin sahip olduğu, o ölüme alışmış soğuk bakışlarını dikti. 

KaşifHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin