BÖLÜM 8.

132 35 8
                                    

Hep beraber hastanenin acil kısmında oturmuş sessizce bekliyorduk. Doktorun geldiğini görünce ayağa kalkıp yavaş adımlarla yanına doğru ilerlemeye başladım.

"Yankı, iyi mi? Durumu nasıl?" diye panikle sorularımı sordum art arda. Dün benim bu dışarıdan zeki görünüp ama aslında tam bir ruh hastası olan arkadaşım içki içeceğim diye tutturdu. Neyse hep birlikte bizim evde içerken bu iyiden iyiye bütün içkileri karıştırınca sarhoş olmuş. O arada da kolonyayı görünce anın verdiği sarhoşluğun etkisiyle fon dip yapmış tabii. Sonra da çakmağı alıp ''Yaklaşmayın kendimi yakarım.'' demeye başladı aniden. Tam da benim arkadaşlarıma yakışır bir davranış.

"Midesini yıkadık. Hayati bir tehlikesi yok. Bu gece kalsın yarın sabah taburcu edeceğiz. Geçmiş olsun." diyen doktorun arkasından sinirle homurdandım. Seni ne demeye doktor yapmışlar lan acaba? Madem bir şey yapmıyorsun ne diye doktor oldun ha? Kendi kendine mi iyileşecek bu çocuk? Dingil.

Sinirle Yankı'nın odasına doğru ilerlerken diğerleri de arkamdan geliyordu. Arkamı dönünce gözlerim bir anlığına istemsiz bir şekilde Alaz'ı aradı. Bakışlarım kendisini odağına alınca Atlas, bir şeyler anlatıyordu; o da arada gülerek bir şeyler söylüyordu.

Derin bir nefes aldığım sırada ''Allah'ım şu çocuk gülmesin ya ne olur. Gamze değil belediye çukuru sanki.'' diye kendi kendime mırıldanırken gözleri bir anlığına beni bulunca hafifçe sırıtıp  göz kırpınca telaşla önüme döndüm tekrardan.

Bence duymadı dediklerimi!

Odaya girince gördüğüm görüntüyle Yankı'ya bakıp kahkaha attım. Serum şişesini açmaya çalışıyor, bir yandan da küfürler savuruyordu etrafa.

"Lan, oğlum senin beynine soğan ağacı dikeyim ben." diye söylendi abim gülüşlerinin arasından zar zor konuşarak.

"Ne haber bakayım adamın karekökü, integralin zirvesi, polinomun dibi." dedi  Vefa bir kez daha sayısal zeka oluşunu gözler önüne sererek. Gözlerimi abartılı bir şekilde devirdikten sonra onların konuşmalarını dinlemeye başladım.

"Abi, yemin ederim şu kız gibi seven kimse yok."

Yankı'ya sert bir bakış atmaya çalıştım ama sadece çalıştım; asla başaramadım.

Tek kaşımı kaldırdıktan sonra "Demek öyle. Senin ben ağzına tüküreyim." diye söylenince hepsi birden gülmeye başladı.

------

Sınıfta bıkkın bir yüz ifadesiyle oturmuş beyin sarsıntısı geçirmeme çok az bir süre kalmıştı. Türkçe hocamız bana bakarak bir şeyler anlatıyordu fakat ne dediği hakkında en ufak bir fikrim dahi yoktu. Dediği şeylere kafamı sallayıp ona bakmaktan artık göz kayması olacaktım yahu, boynum koptu.

"Hocam, pilli eğitim şu ders sürelerini tahminen ne zaman kısaltır acaba?''

Bakışlarımı sesin kaynağına çevirdiğimde bu isyanın Asi'den başkasına ait olmadığını fark ettim.

"Asi. Gerizekalıcım." dedim her bir kelimenin üstüne sabırla bastırarak.
"Pilli eğitim değil o milli eğitim. Seni bu sınıfa getiren hocanın da..." diyerek cümleme devam edeceğim sırada Türkçe hocası ile göz göze gelmemle sessizce yutkunduğum için cümlem yarıda kaldı. Bakışlarımı masaya indirdiğim sırada "TDK gibi kız." diyen Asi ile istemsizce gülmeye başladım.. Diksiyonuma dikkat edip yazım yanlışlarına karşı olan takıntım yüzünden okulda hemen herkes bana böyle hitap ediyordu ve bu duruma artık alışmıştım.

Demir, sırıtarak "ADK de olabilir." deyince kaşlarımı çatarak yüzüne bakmaya başladım.

" O ne kanka? Anlamadım ben." dedi Vefa gülerek. Bu soruyu bende merak ediyordum açıkçası. O ne?

"Anonim Dil Kurumları."

Demir'in cevabı ile boş bakışlar eşliğinde gülmeye başladım. Mükemmel arkadaşlarımın mükemmel zekaları adeta gözlerimi yaşartıyordu.

''Vasıfsız mısın kardeşim sen ya?''
Demir, ukala bir şekilde sırıttıktan sonra ellerini saçlarından geçirdi ve dudaklarını yaladıktan sonra konuşmaya başladı.

''Hayır, mükemmel bir zat-ı muhterem varlığım.''

Cümlesiyle gözlerimi devirdim. Bazen haddinden fazla kendini seviyor, egoist davranıyordu.

''Üç öğün egoyla mı besleniyorsun sen, anlamıyorum ki.'' diye mırıldandım kendi kendime. Daha sonra aklıma gelen düşünceyle gözlerim ardına kadar açıldı.

"Abim, aradı öğlen. Okul çıkışı Alaz'ın  evine gidecekmişiz hep birlikte." dediğimde şaşırdıklarını yüz ifadelerinden anlayabiliyordum. Eh, haksız da sayılmazlardı bu konuda.

"Laden, Alaz’ın  evi çok uzak değil mi yalnız? Yürüyerek zor olmaz mı?" diyen Asi'nin saçma sorularına bıkkın bir şekilde nefes verdikten sonra açıklama yapmak adına dudaklarımı araladım.

"Asi, çok pardon da sen salak mısın acaba? Çağdaşa bineceğiz tabii ki de."
"Neeee! Bana mı bineceksiniz?"

Ya bu nasıl bir sestir? Kafamı sağ tarafa sesin geldiği yere çevirince geri zekalı sınıf arkadaşım Çağdaş olduğunu görmemle yüzümü sıvazladım. Yemin ederim geri zekalılarla dayanışma vakfı gibi hissediyorum kendimi bazen. Nerede bir ruh hastası, salak varsa elimle koymuş gibi buluyor; asla affetmiyordum.

"Lan oğlum ne alakası var? Çağdaş turizme bineceğiz karşıya gitmek için."

Onlar böyle kendi aralarında atışmaya devam ederken ben haykırarak gülüyordum artık. Sanki hepsini özenle seçip bizim sınıfa koymuşlardı yahu. Buz gibi havada pencereyi açmışlar bir de. Hayır, götümüz donacak ne bu şovlar?

"Demir, pencereyi kapatsana, donduk." diye söylendim. Pencerenin arasına koyduğumuz su şişesini çekeyim derken aşağı düşürmesiyle tiz bir çığlık sesi doldurdu sınıfı.

"Laaann!"

Kimileri şaşkınlıkla olanları izlerken kimileri de kahkaha atıp videoya çekiyordu. Bu sınıftan daha farklı şeyler beklemek saçmalık olurdu doğrusu.

Pencereden aşağı baktığımızda su şişesinin yaşlı bir amcanın kafasına düştüğünü görmemizle dudaklarımı birbirine bastırmaya başladım. Amca, bizi görmediği için gökten düştü falan sanıyordu. Anın verdiği şaşkınlıkla etrafa bakınırken hoca şok içinde olanları izliyor, kendi kendine sinirle söyleniyordu.

"Laden, Demir'i dışarı çıkar kızım hadi. Beynine oksijen gitsin biraz." diye söylendi tatlı (!) hocamız. O sırada zilin çalmasıyla krizi fırsata çevirerek kendimizi, hızla kantine attık.

2+1 🎈Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin