Göğsüme vuran keskin ağrı ile gözlerimi araladıktan sonra elimi masanın üstünde gezdirip telefonumu elime aldım. Saate baktığım zaman 03.00 olduğunu görünce yavaşça yutkundum. Dün gecenin verdiği yorgunlukla hep birlikte bizim evde kalmıştık. Yataktan kalkıp parmak uçlarımda sessiz adımlarla mutfağa doğru ilerlerken gözüm ardına kadar açık olan kapıya takıldı.
Bu, abimin odasıydı.
Adımlarımı korkuyla abimin odasına yönelttiğimde attığım her bir adımda sanki on adım geri atıyormuş gibi hissediyordum. Hayır, hissedemiyordum. Kapının önüne geldiğim zaman hiç düşünmeden hızla içeri girdim. Gördüğüm görüntü karşısında bir an kulaklarım uğuldamaya başladı, yutkunamadım.Yatak örtüsü hiçbir şekilde bozulmamıştı.
Abim yoktu.En acısı da dolabı bomboş, kıyafetleri dahi yoktu.
Hızlıca aşağı inip korkuyla odalara bakmaya başladım. Girdiğim her odadan bir hayal kırıklığı ile çıkıyordum. Salona gelince başımı ikili koltuğa çevirdim ve anılar zihnime dolarken bedenim güçsüzce yere düştü. Salonun ortasında dizlerimin üstüne çöktüm ve ellerimi yüzüme kapatıp çığlık atmaya başladım. Anında ışıklar yandı ve birileri adımı haykırmaya başlayınca inatla başımı kaldırmadım.Gitmem diyen insan gitmiş, beni yalnızlığımla bir başıma çaresizce bırakmıştı.
Abim, yetim duygularımın günahına girmişti. Abim, kabuk tutmayan yarama neşter vurmuş, o yarayı en derinden yeniden kanatmıştı. Kimse bilmese de bu hasarın vebali oldukça büyüktü.
"Laden!"
Alaz’ın endişeli sesini duyunca ağlamam tekrardan şiddetlendi. Görüş açım gözyaşlarımdan kaynaklı buğulanmış, ellerim buz kesmişti.Söylesene anne, ben çok mu kalpsizim? Neden böylesine soğuk benim ellerim?
"Laden, ne oldu?" diyen Vefa'nın tedirgin çıkan sesini duydum fakat hiçbir şekilde cevap veremedim.
"Meriç, nerede?"
Atlas'ın uyku sersemi bir şekilde sorduğu soru ile canım yanmaya başladı. Canımın yirmi üç katı cayır cayır yandı o an. Başımı kaldırıp ağlamaktan kaynaklı çatallaşan sesimle konuşmaya başladım.
"Yok. Gitmiş, beni bırakmış." diyerek bağırdığımda hepsi kaskatı kesilmiş, şok olan gözlerle yüzüme bakıyorlardı.
Bedenim dar ağacına asılan bir idam mahkumunun son tebessümü gibi titremeye başlarken "Abimi istiyorum ben. Lütfen abimi getirin bana." dedim.
Sesler birbirine karışırken birilerinin küfür ettiğini duyabiliyordum fakat kimin söylediğini ayırt edecek durumda değildim.
Alaz, "Güzelim, lütfen sakin ol." deyince kızarmış, şişmiş ve bitap düşmüş gözlerimle yüzüne bakıp kollarımı iki yana açarak feryat figan bağırmaya başladım.
"Ne sakini Alaz? Ne sakinliğinden bahsediyorsun sen? Benim, abim gitti; sen neyin sakinliğinden bahsediyorsun bana?"
Bağırmaktan kaynaklı acıyan boğazımı görmezden gelerek elime gelen her şeyi fırlatmaya başladım.
"Telefonu kapalı." diye bir ses kulağıma dolunca bunun Atlas'ın sesi olduğunu fark ettim. Her zaman olduğu gibi soğuk kanlı davranıyor, ortamı sakinleştirmeye çalışıyordu.
Ellerimle yüzümü kapattıktan sonra hıçkırarak ağlamaya devam ettim. Boğuk çığlıklar atıyor, gözyaşlarımın eşliğinde kayboluyordum.
"Laden, yüzünü aç!" dedi Asi. Hem ağlıyor hem de panik yapıyordu, farkındaydım.
"Laden, lütfen kendine gel artık."Nefes alamıyordum. Ciğerlerim patlayacakmış gibi hissediyor, korkuyordum. İlk defa bu denli korkuyordum. Bilmediğiniz bir astım krizindeyim, gökyüzü nefes nefese kalmış. Bilmediğiniz bir sokaktayım, umudum gökyüzünün bileğinden asılmış. Bilmediğiniz bir diyardayım, kader ayaklarıma dolanmış.
"Nefes al, Laden."
Havanın sıcaklığına tezat düşüncelerim buz tutmuştu. Cehennemin o zemheri soğuğu ruhuma yorgan olurken inatla ellerimi çekmedim, inatla nefes almadım.
"Her yere bakın." diyen Alaz’ın sinirli sesi tüm salonu doldurdu ve ardından sert sesi tekrardan yankılandı büyük salonun dört bir köşesinde.
"Biri şu piçi tekrardan arasın."
Yankı ve Demir, kollarımı tutup yüzümden çekmeye çalışsa da buna izin vermeyerek "Abi!" diye soluksuz bir çığlık attım.
Dakikalar sonra kendimi Vefa'nın kollarının arasında buldum. Sımsıkı sarıldı ve benimle birlikte o da ağlamaya başladı. Bedenim sarsılıyor, gözyaşlarım dinmiyordu.
"Benim abimden başka kimsem yok ki." diye güçsüz ve boğuk bir sesle mırıldandım.
Yankı, burnunu çekerken "Laden, aç yüzünü ne olur." diye fısıldayınca Sessizliğimi koruyarak tek bir cümle bile söylemedim. Fakat tam o anda
güçlü kollar bileklerimden tutup hızla ellerimi çekti yüzümden.
"Yalvarırım dayan Laden, geçecek."
Göğsüm acıyla sızlıyor, ciğerlerim yanıyordu. Sesler birbirine girmiş, kulaklarım uğuldamaya başlamıştı. Birileri bağırıyor, birileri ağlıyor, birileri küfür ediyordu. Duyma yetimi kaybetmiştim sanki. Nefes alamıyordum. Kesik kesik bir şekilde nefes almaya çalışırken aniden
öksürmeye başladım. Ciğerlerim isyan bayrağını çekmiş, öksürmekten boğazım yırtılacaktı.
"Dayan güzelim. Ne olur bırakma beni." diyen aşık olduğum adamın acı fısıltısı tenimi delip geçti âdeta.
"Fısfıs. Şu siktiğimin fısfısını bulun hemen."
Alaz’ın sesinde o tanıdığımdan beri ilk kez korku yatıyordu. İlk kez böylesine endişeli ve tedirgindi mavi gözleri.
Daha sonra bir koşturmaca oldu. Elimi boğazıma götürdükten sonra burnumdan nefes alıp ağzımdan vermeye çalışsam da hiçbir şekilde başarılı olamıyordum.
Özür dilerim sevgilim. Daha fazla dayanacak gücüm kalmadı. Gözlerim yavaşça kapanırken durumum her geçen saniye daha da kötüye gidiyordu.
"Buldum!"
"Dudakları morarıyor."
"Ambulans çağırın. Ambulansı arayın hemen."
Sesler gittikçe zihnimde silikleşirken
gözlerim kapanmadan önce bir yerlerden güç bulup son kez "Alaz.." diye konuşmaya çalıştım.
"Buradayım sevgilim." derken sesi titriyor, burnunu çekiyordu. Ağlıyor muydu o? Mavi gözleri koyulaş mıydı?
"Nerede kaldı bu ambulans?"
Gözlerim kapanmadan önce Alaz'ın dudaklarını alnımda hissettim ve gerisi zifiri karanlıktı artık. Sol gözümden bir damla yaş aktı. Zaman durdu. Anılar zihnimi terk etti. Ve sert bir demir kapı yüzüme kapandı.
Alaz'dan
Zaman kavramı anlamını yitirmişti. Önümdeki baygın küçük bedene bakarken bakışlarım boştu. Şu son birkaç saat içinde olanlar kelimenin tam anlamıyla saçmalıktı. Her şey büyük bir oyundan ibaretti. Tek istediğim onun uyanıp yeniden gülerek bana bakmasıydı.
Laden'in yokluğunu belli eden bir sessizlik içimi kaplayınca gözyaşlarım istemsizce hızla yanaklarıma akmaya başladı ve sakallarımın arasına kayıp oradan sonsuzluğa adım attı.
Laden.
Acı.
Haykırış.
Ağlama.
Hıçkırık.
Laden.
Bağırış.
Kalk.
Sessizlik.
Kızıl kafa.
Ölüm.
Sızı.
Çığlık.
Laden.
Aklımı kaçırıyordum.
"Oğlum şakanızı sikerim bak. Laden, korkar böyle şeylerden. Uyandırın artık kızı." dedim fakat hiçbiri ağzını açmadı. Burnumdan sert bir nefes verdikten sonra "Laden, uyan güzelim hadi." dedim ıstırap dolu bir sesle.
"Laden, kalk."
Omzundan tutup sarsmaya başladım ama uyanmıyordu. Şoka girmiş bir şekilde deli gibi bağırmaya başladım.
"Kalk Laden, kalk."
Herkes ağlarken ambulansın geldiğini belli eden siren sesleri yankılandı aniden. Ardından Atlas, acil tıp teknisyenleri ile birlikte hızlıca içeriye girdi.
Biri omzumdan tutup yerden kaldırmaya çalışıyordu ama kim olduğuna bakmadım.
Paramedikler, Laden'in yanına gidip yerde baygın yatan bedenine hızla müdahale etmeye başladılar. Gergin bir şekilde elimi saçımdan geçirdikten sonra "O iyi mi?" diye sordum endişe dolu bir sesle. Alacağım cevaptan korkuyor, kötü bir haber vermemeleri için dua ediyordum.
"Solunum yok, bilinci kapalı. Hemen gitmemiz lazım."
Duyduklarım ikinci bir şok dalgası yaratırken ne yapacağımı bilemez bir halde öylece boşluğa bakıyordum.
Sedye getirip Laden'i sedyeye taşıdıktan sonra anında ambulansa doğru götürmeye başladılar. Üstümdeki eşofmana aldırmadan hızla ambulansa bindim. Diğerleri taksi ile gelecekti. Hepsinin yüzünde korku ve endişe vardı.
Acil tıp teknisyenleri, Laden'e oksijen desteği verip damaryolu açmaya başladılar. Serumu ayarlarken oldukça hızlı hareket ediyorlardı.
Elini elimin içine aldıktan sonra "Dayan güzelim, lütfen. Beni sensizlikle sınama." diye mırıldandım.Gözyaşım elinin üstüne düşünce acıyla gülümseyip elinin üstünü öptüm. Geçen gün bana dediği cümle doldu şakaklarıma o an. 'Gözyaşları çok mikropludur karanfil biliyor musun?'
Sol yanım acıyor be kadın. Kalk artık. Sence de bu kadar ayrılık yetmez mi?
Bana sürekli karanfil diyordu. Nedenini sorduğumda ise tam olarak şunu dedi: "Manuş Baba'nın Karanfil adında seslendirdiği bir parça var. Karanfiller, böyle hem mutlu günlerde hem de cenazelerde götürülür. Bir açılışta çelenk gider. Bir cenazede çelenk gider. Şey gibi gelmiştir bana hep. Sanki alay ediyor. Mutlu günde izler. Ölüm gibi bir gerçeğin karşısında da gelir ve izler."
Anılar hızla zihnimi terk ederken yorucu geliyordu tüm bunlar.Kaldıramıyordum!
Onsuzluğu yaşamak istemiyordum. Gözlerimi kapatıp zorlukla yutkundum ve bakışlarımı yeniden Laden'e çevirdim. Ruhum, artık dar geliyordu bedenime.
Ambulans durunca sedye ile beraber aşağı indim. Elimi elinden ayırmadan onunla birlikte ilerledim. Acilin önünde durunca doktor, içeri girmeme izin vermedi. İstemsizce ellerimizi ayırıp uzun ve boş koridora baktım. Duvara yaslanıp aşağı doğru kaydım.
Meriç pezevengini elime geçirdiğim an götünü sikecektim.
Başımı yukarı doğru kaldırdım. Tanrım, onun tüm acılarını bana ver. Onu benden alma. O dayanamaz.
Gözlerimi dolmaya başlamıştı yeniden. Sol tarafta bir gürültü olunca başımı sesin geldiği yöne doğru çevirince bizimkiler geldiğini gördüm. Atlas ve Demir dışında hepsi ağlıyordu. İkisi, oldukça soğuk kanlı davranıyordu fakat üzüldüklerini biliyordum. Vefa denen kız; dağılmış, gözleri şişmiş ve kızarmıştı.
"Laden, nerede?" diye nefes nefese konuşan kişi Kumsal'dı. Meriç'in sevdiği kızdı bu.
"İçeri aldılar." dedim kısık çıkan sesimle.
"Laden Kızılkaya'nın yakınları?" diye bir ses duyunca hızla ayağa kalkıp doktorun yanına gittim.
"Biziz. Nesi var? Laden, iyi mi?"
Doktor gergin bir şekilde yüzümüze bakmaya başlayınca ellerimi yumruk yapıp zorlukla yutkundum.Ters giden bir şeyler vardı.
"Hastamızın durumu şu anlık stabil. Basit bir astım krizi değil bu seferki ne yazık ki. Solunum sıkıntısı var. Birkaç gün yoğun bakımda kalacak. Geçmiş olsun."
Doktor, yanımızdan ayrıldıktan sonra yüzümü sıvazlayıp sıkıntılı bir nefes aldım.
"Geçecek kardeşim. O, iyi olacak."
Atlas'a zoraki bir şekilde gülümsedikten sonra yoğun bakımın önüne doğru ilerleyip elimi cama yasladım. Rengi solmuş, dudakları düz bir çizgi hâlini almıştı.
"Kalk be güzelim artık. Sen yoksan ben de yokum. Sen yokken ben eksiğim." dedikten sonra yorgun bir şekilde başımı cama yasladım. Atlas, yanımda durmuş bana bakarken diğerleri ise koltukta oturuyorlardı. Ağlamalar yerini iç çekişlere bırakmış, sessizlik kaplamıştı bulunduğumuz ortamı.
Yorgun gözlerle cama bakmaya devam ederken telefonuma gelen mesajla öylece kalakaldım..
"Siktir."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
2+1 🎈
HumorAbisini kendi vesikalık resminden bile kıskanan bir kız düşünün. O tam olarak ben oluyorum işte. Sakarlığın vücut bulmuş hali olarak gelmişim dünyaya âdeta. Sucukla selfie çeken bir abiniz varsa siz=ben demektir. Sevgilimin olmama şekli hayatın ban...