Ah şu lanet İstanbul trafiği...
"Dayı, in lan şu arabadan; süremiyorsan gelip yardım edeyim mi?"
Alaz, adeta sabrının son demlerini yaşıyordu artık. Sıkıntıyla yüzünü sıvazlayıp bir elini camdan dışarı sarkıtınca sinirle tek kaşını kaldırdı. Daha sarı ışık yanmasına rağmen arkadaki araçlar korna çalmaya başlayınca camı indirip arkadaki adama bağırınca şaşkınlıkla yürüyen bir sinir küpü olan Alaz'ı izlemeye başladım.
"Lan bir bekle amına koyduğumun çocuğu, bekle."
Aniden gaza yüklenmesiyle usulca olduğum yere sindim. Haddinden fazla hızlı sürdüğü için direksiyonu sıkan parmak boğumları beyazlamış, alnındaki damarları belirginleşmişti. Elimi elinin üstüne koyduktan sonra sessizce mırıldandım.
"Yavaşla biraz."
Birkaç saniye yüzüme baktıktan sonra yavaşlayarak hızını düşürmeye başladı. Tam o anda bir şarkı mırıldanıyordu ama hangi şarkı olduğunu henüz çıkaramıyordum. Dudaklarımı dilimle ıslattıktan sonra "Sesin, ruhumda can buluyor." diye fısıldadım.
"Bakma şöyle öpmemek için zor tutuyorum kendimi."
Utançla önüme döndüğümde yanaklarımın kızardığını hissediyordum. Avuç içlerim terlemeye başlayınca konuyu değiştirmek adına bir şeyler anlatmaya başladım.
"Abim, küçükken makasla yanlışlıkla kaşını kesmiş tamam mı?"
O günü canlı canlı yaşıyormuşçasına hem anlatıp hem gülmeye başladım.
"Geri zekâlı, yanıma gelip Laden ne yapacağım ben diye tutuştu tabii. Bende çocuk aklıyla saçımın ucundan kesip abimin kaşına uhu ile yapıştırdım."
Başını bana çevirip gülmeye başlayınca yanağındaki gamzesine ve gülünce kısılan gözlerine bakmaya başladım.
"Ne kadar aptalsınız abi kardeş siz ya."Alaz'ın yüz hatlarına her baktığımda içim titriyor, gözlerimin içi parlıyor, ruhum bedenime sığmıyordu. Varlığı benim için bir lütuftu ve Alaz hayatımda olduğu için kendimi oldukça şanslı hissediyordum. Yaklaşık on dakika sonra bir kafenin önünde durunca derin bir nefes aldım. Arabadan indikten sonra yavaş adımlarla kafeye doğru ilerlemeye başlarken sert sesini duyunca omzumun üstünden arkama bakıp ciğerlerimi şişirdim.
"Bekle bekle, nereye sen ha iki cm etekle?"
Adımlarımı kesip olduğum yerde Alaz’ı beklemeye başladım. Bu aralar haddinden fazla kıskanç olmuştu. Yüksek ihtimalle yaz sıcakları başına vurmuştu, bunun başka bir açıklaması olamazdı. Tek kaşını kaldırdıktan sonra bir elini şortunun cebine koyup hızla yanıma doğru yürümeye başladı. Arada bir etrafına bakınıyor ve elini saçından geçirerek yüzüme bakıyordu. Yanıma geldikten sonra sıkıca sarılıp bu güzel anın tadını çıkardım.
"Laden, yaz boyunca sarılmayalım bence; çünkü çok sıcak."
Geri çekilip "Ne?" diye afallamış bir şekilde Alaz'a bakmaya başladım.
"Bağırma hemen şaka yaptım." dedi ve göz kırpıp elimi tuttu. Birlikte kafeye doğru ilerlerken birkaç kez elimi çekmeye çalışsam da her seferinde sonuç başarısızdı. Bıkkın bir sesle üfleyip geri önüme döndüm tekrardan. Hava çok sıcak olduğu için dışarıya oturmaya karar vermiştik. Karşılıklı oturduktan sonra elimi yanağıma yaslayıp uzun uzun Alaz'ı seyretmeye başladım. Giydiği yarım kollu, siyah tişört oldukça yakışmış; kaslı kollarının daha da belirgin olmasını sağlamıştı. Altına şort giymişti ama beyefendi sadece bana kızıyordu.
"Doydun mu?"
Güneşten dolayı gözlerini kısmış, yüzüme bakarak mırıldanmıştı. Yutkunduktan sonra hızla kendimi toparlayarak Alaz'a baktım ve konuşmak için dudaklarımı araladım.
"Anlamadım?"
"Gözlerinle yedin bitirdin ya beni, doydun mu diyorum? dedikten sonra dudakları usulca yana doğru kıvrılınca "Alaz, seni kurşundan geçiririm şerefsizim bak." diye homurdandım kendi kendime. Başını arkaya atıp büyük bir kahkaha attığında birkaç masadaki kız dönüp Alaz’a bakınca hızla yerimden kalkıp yanına oturdum.
"Kıskanınca çok fazla güzel oluyorsun." dedikten sonra bir kolunu omzuma atıp beni kendisine çekti. Sakallarıyla oynarken telefonumun melodik sesi bulunduğumuz sessizliği dövmüştü âdeta. Telefonumu çantamdan çıkardıktan sonra ekranda abimin adını görmemle keyfim yerine gelmişti.
"Efendim abi." diyerek telefonu açtığımda Alaz, sessizce beni izliyor; bir yandan da kahvesini yudumluyordu.
"Aynı yerde misiniz?,'' diye sorunca abimin sorduğu soru ile gözlerimi devirdim. Bazen cidden beyin tutulması yaşayıp yaşamadığını merak ediyordum.
"Yok Meriç, uzaydayız. Bu ne saçma bir soru yahu." dedikten sonra istem dışı bir şekilde gülmeye başladım.
"On beş dakika sonra geliyorum, alırım ayağımın altına seni. " dedikten sonra cevap vermeme bile fırsat vermeden telefonu suratıma kapatınca şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırdım.
"Ne diyor?" diyen Alaz’ın sesiyle başımı ona doğru çevirip "Buraya geliyormuş." dedim derin bir nefes alarak. Daha sonra aklıma gelen fikirle telefon hazır elimdeyken Alaz ile fotoğraf çekmeye karar verdim. Poz verdikten sonra deklanşöre basacağım sırada Alaz, aniden yanağımı öpünce o şekilde fotoğrafı çektim.
"Höst lan, yavaş."
Abi? Bu ne hız başkan?
Ayağa kalkıp abime sarıldığımda saçlarımı karıştırınca ufak bir çığlık atsam da gülerek geri çekilip yerime oturdum. Atlas ve Vefa da abimin arkasından gülerek gelince hep birlikte masaya oturduk. Alaz, bir şey anlatırken dikkatle onu dinlemeye başladım. Bir ay sonra okulum başlayacaktı ve ben oldukça heyecanlı hissediyordum kendimi. Vefa, konuya dahil olup espriler yapınca dikkatimi onlara vererek konuştuklarını dinliyordum.
"Yemin ederim sürekli kaşlarımı çatarak gezdiğim için artık başım ağrıyor.'' diyen Vefa ile ufak bir kıkırdama kaçtı dudaklarımdan. Sarı saçlarını eliyle düzelttiği sırada abim, aniden telefonunu uzatınca tek kaşımı kaldırıp ne var dercesine bir göz hareketi yaptım. Fakat sırıtıp telefonu işaret etmeye devam edince telefonu elinden aldıktan sonra hafif bir şaşkınlık yaşadım. Alaz ile gizlice fotoğraflarımızı çekmişti. Geriye yaslanıp tek tek resimlere bakmaya başladım. İlk resimde Alaz, beni öpmüş; bende şaşkınlıkla ekrana bakıyordum. İkinci resimde de Alaz ile birbirimize bakıyorduk. Gülümsedikten sonra diğer resme geçtim. Vefa'nın anlattığı bir şeye kahkaha atıyordum, Alaz ise hafif bir tebessüm ederek bana bakıyordu. Telefonu abime uzattıktan sonra gülümseyerek derin bakışlar eşliğinde Alaz’a bakıp dudaklarımı araladım.
"Çok güzel bakıyorsun."
Dudaklarını yalayıp "İçim eriyor, hiç sorma." deyince elini tutup gözlerinin içine bakmaya başladım. Beylik sözlere gerek yoktu, gözler her şeyi anlatıyordu zaten.
"Abim, bu etek yarım kalmış bence baksana devamı yok; malzemeden çalmışlar.”
Ne kadar da kıskanç bir abi ama..
"Kıskandın mı sen bakayım?" diye sorduğum sırada Alaz’ın cümlesiyle abimin söyleyecekleri yarıda kaldı.
"Kardeşim hiç girme o konuya çıkamayız işin içinden. "
Işık hızıyla Alaz’a dönüp şaşkınlıkla yüzüne bakmaya başladım. Abimle ittifak oluştururlarsa eğer olacakları düşünemiyordum. İkisi kesinlikle yan yana gelmemesi gereken en son insanlardı. Sıcaktan dolayı saç diplerim terlemiş ve birbirine yapışarak karmaşık bir hâl almıştı. İstanbul'un kasvetli sıcağına bir de nem eklenince dayanılmaz bir durum tablosu çıkıyordu ortaya.
“O kadar sıcak ki yemin ederim buhar olacağım diye korkuyorum.” dedikten sonra bir peçete alıp alnımdaki terleri silmeye başladım. Abim hafif sırıtıp “Benim götüm eridi, sen ne diyorsun? Kafede birazdan onu arayacağım sağda solda.” deyince hep birlikte kahkaha atmaya başladık.
Etrafa bakarken az ileride bir park görmemle sırıtarak Vefa'ya başımla parkı işaret ettiğimde ikimiz de aynı anda kahkaha atmaya başladık. Abim, başını çevirip arkaya bakınca neye güldüğümüzü anlayınca en sonunda o da bize katılarak gülmeye başlamıştı.
"Delirdiniz inşallah ha?"
Atlas'ın alaylı sorusuna dil çıkardığım sırada Alaz, dilimi tutup çekmeye başlayınca can havliyle çırpınmaya çalıştım. Zar zor konuşmaya çalışsam da ortaya komik görüntüler çıkıyordu her seferinde.
"Lise iki ya da üçte falan olmalıyız. Dersten çıkışta Meriç abi, ben ve Laden hep beraber parka gittik." diye anlatmaya başladı Vefa. Ne anlatacağını bildiğim için istemsizce kahkaha atmaya başladım.
"Neyse biz bayağı bir eğlendik tabii ama aniden Laden'in astım krizi tuttu. Beyin fakiri olan kardeşim, ilaçlarını almamış elbette ki yanına. "
Abimin "Geri zekâlı. " diye homurdanmasıyla tekrar bir kahkaha attım.
"Ne yaptıysak nefesi açılmadı. Dudakları falan morarmaya başlamıştı artık. Salak kız, birden cebinden mentollü sigara çıkarıp içti. Mentol nefesini açınca tabii düzeldi bu da."
Vefa, anlatmaya devam ederken Atlas, onun saçıyla oynuyor; bir yandan da Vefa'yı dinleyerek hafif tebessüm ediyordu. Atlas, cidden soğuk biri olsa da söz konusu Vefa olunca tüm tabularını yıkıyor; bütün duvarlarını indiriyordu. Onlara bakınca ikisinin de oldukça mutlu olduğunu görünce içten bir şekilde gülümsedim. Açıkçası bu duruma içten içe seviniyordum.
Abim, "Astım krizi anında sigara içip de düzelen tek mal benim kardeşim işte." diye laf sokunca gözlerimi kısarak "Ya abi." diye bağırdım ama sırıtıp göz kırpınca omzumu silkerek bende sırıtmaya başladım.
"Ya ne." diyerek uzattığında hafifçe kıkırdadım. Bu diyalog artık bizim abimle anlaşma şeklimiz haline gelmişti.
Abim her ne kadar böyle ''Beyin yoksunu.'' diyerek söylense de o günden sonra kahkahalar ile gülmüştük.
"Ah, benim salak sevgilim.."
Alaz'a sen hayırdır dercesine göz kırptıktan sonra yapmacık bir sinirle söylenmeye başladım.
"Akıllı ol, alırım o aklını senin."
"Aklımı başımdan 1 yıl önce aldın zaten."
Al işte adam akıllı kızamıyoruz bile ya. Vefa, tam o anda ''Akıllı ol, senin aklını alırım. Benim olmazsan vallah kapına dayanırım.'' diyerek Ebru Gündeş'in şarkısını söyleyince kahkaha attım. Abim, hesabı ödemek için ayağa kalkıp içeriye gidince biz de çıkışa doğru ilerleyip abimi beklemeye başladık. Dışarıya çıktığımız anda Vefa, Atlas'ın koluna girerek her zamanki gibi havanın sıcak olmasına söylenmeye başladı.
Vefa, "O kadar sıcak ki beynim eriyecek diye korkuyorum." deyince sinsice sırıtarak ''Merak etme kardeşim, olmayan bir şey eriyemez.'' diyerek lafı yapıştırdım. Alaz ve Atlas, gülmemek için dudaklarını birbirine bastırırken Vefa da sinirle gözlerini devirip homurdanmaya başladı. O, kendi kendisine konuşurken benim odak noktam sadece abimdi. Karşıdan gelirken şöyle bir inceledim onu. Oldukça zayıflamıştı ve bu yüzden de halsiz görünüyordu. Siyah bir şort ve siyah tişört giymişti. Saçları dağılmış, hatta birkaç tutamı alnına yapışmıştı. Bir eliyle saçlarını karıştırdıktan sonra bana bakınca gülümsedim. Kirli sakalı iyice uzamış, ona farklı bir hava katmıştı. Şöyle bir kız var mı yok mu diye etrafıma bakındığımda neyse ki abime bakan hiç kimse yoktu.
Hayır, kesinlikle abimi kıskanmıyordum.
Yanımıza gelince göz kırptıktan sonra sırıtınca "Ama abiiiiii." diyerek tiz bir çığlık attım. Abim, güldükten sonra "Ama neeeee." deyince ufak bir kahkaha attım. Vefa ve Atlas, bu halimize sadece gözlerini devirirken abimin "Beyin fakirisin harbiden ya." diyen sesini duyunca ''Kalbim çıt, gözyaşım pıt.'' dedikten sonra eteğimin ucuyla oynamaya başladım fakat Alaz’ın sert elini belimde hissedince usulca durdum.
"Düzgün dur, oynama şu eteğinle."
Ses tonu oldukça sert ve keskindi. Sessizliğimi koruyarak hiçbir şey demedim. Abim, az sonra başlayacak olan kaosu fark etmiş olacak ki "Hadi gidelim. " dedi.
Hayat bazen yeni bir sayfa açmaya karar verdiğinde bitmiş olan defterin kapağıyla karşılaşmak gibidir. Her son, yeni bir başlangıçtır aslında.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
2+1 🎈
HumorAbisini kendi vesikalık resminden bile kıskanan bir kız düşünün. O tam olarak ben oluyorum işte. Sakarlığın vücut bulmuş hali olarak gelmişim dünyaya âdeta. Sucukla selfie çeken bir abiniz varsa siz=ben demektir. Sevgilimin olmama şekli hayatın ban...