[DÜZENLENDİ]
Yorumlarınızı bekliyorum.
Keyifli okumalar.
Şarkı: Yüzyüzeyken Konuşuruz|Dinle beni bi'
Toprak göreve gideli tam 11 gün olmuştu. Neredeyse iki haftadan beri haber alamıyorduk. Böyle haber alınamadığı zamanlar oluyormuş. Muhsin dedem söylemişti. Ama yine de insanın içinde yakıcı bir duygu oluyor işte. Belirsizlik mi denir buna? Yada alışmışlık mı?
Ne olursa olsun, hayatında bir kez görmüş bile olsan, hatta o kişiyi görmesen bile canı yanıyor insanın kayıplarda. Bunu düşünmek bile tuhaf bir sisle kaplıyor insanın yüreğini. İşte iki haftadır yüreğimdeki his tam da böyle. Tuhaf ve yakıcı bir sis.
* * *
Onun gidişinin 12. gününde yine gözlerimiz kapıdaydı. Evdeki herkes merakla gözlerini haberlere dikiyor aynı zamanda kötü bir haber gelmemesi için dua ediyordu.
Her akşam asker ve asker yakınları için Kur'an okuyup dua ediyordum. Asker yakını olmak zor derlerdi. Artık anlıyordum, tadıyordum o zorluğu. Rabbim yardımcıları olsundu.
* * *
13. güne uyandığımda neredeyse iki haftadır üzerime çöken o melankolik hava ile telefonuma uzanmıştım. Belki gelmiştir de mesaj atmaya lüzum gördüklerinden olurum diye düşünmüştüm. Ama yoktu hiçbir mesaj.
Her zamanki gibi aceleyle hazırlanıp yola koyulmuştum. Hastaneye gitmeden önce yapılacak işlerim vardı. Üye olduğum yardım kuruluşuna uğramam gerekiyordu.
İnsanlara yardım etmek hep en büyük isteklerimden biriydi. Yardıma ihtiyacı olan insanlara din, dil, ırk ayrımı gözetmeksizin bir yardım eli olmak istemiştim hep. Şimdilik elimden geldiğince çabalıyordum. Ömrümün sonuna dek de bu yolda ilerleyecektim inşAllah.
Ben insanların bu dünyada boş durmalarını doğru bulmuyordum. Ne olursa olsun insanlar bu haldeyken dünya bu haldeyken bir işin ucundan tutmak gerektiğini düşünüyordum.
Özellikle İslam alemi olarak din kardeşlerimiz bu haldeyken bizler sessizce bir köşede kalmamalıydık.
Kafamın bir köşesinde birbirine girmiş onca düşüncenin arasından bir görüntü ilişti gözlerime.
Bir çocuk. 10-12 yaşlarında var yok. Üzerinde beyaz rengi griye dönmüş bir tişört, bacaklarında kendine biraz bol gelmiş bir pantolon ve onu tutan yıpranmış ucu kenardan sarkmış olan ince bir kemer. Terlik giymiş ayakları çıplak ve terliğin önünden çıkmış. İnce kolları güneşten yanmış ve bu kolların sıkı sıkıya sardığı bir peçete tezgahı var elinde. Saçları sudan yeni çıkmış gibi terlemiş alnına yapışmış.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SINIR |Tamamlandı|
SpiritualAz önce Eylül'ün tuttuğu boşta kalan elini yeşil kalın askeri kemerinin üzerine koyup lafa girdi. " Gel ben sana espriyi göstereyim."dedi. Elini kemerinin üzerinden çekip göğsünün üzerinde yazan yazıyı işaret etti. " Bak bakalım burada ne yazıyor...