Bölüm 17 - Tuzak II

385 84 9
                                    

Bu sırada yurdun yakınlarında...

Oktay, izlendiğinden habersiz, mutlu bir şekilde eski kulübesine gidiyordu. Sevgililer günü hediyesi olarak aldığı, Demet'in en sevdiği çiçeklerden yani orkidelerden meydana gelen buketi sevgiyle kokladı. Zarafetle içine çektiği koku beynini sersemletmiş, midesinin kasılmasına sebep olmuştu. Heyecandan eli ayağına dolaşıyor, bir sakarlık yapmamak için elinden geleni yapıyordu. Aşktan sersemleşmiş beyni, tehlikenin yakınlarda olduğu sezinleyemiyordu.

Kulübenin kapısına ne olur ne olmaz diye bir kilit sistemi kurmuştu. Aslında çok basit bir düzenek olmasına rağmen işe yarıyordu. Aslında bu eski kulübeye hırsızlar gelmezdi ancak mahremiyet Oktay için önemliydi. Kilidi açtıktan sonra kapının süngüsünü kaldırıp içeriye girdi.

Havasızlıktan değişik bir koku kaplanan kulübenin içi, kapının açılmasıyla ve orkidelerin güzel kokusuyla sanki temizlenmişti. Çiçekleri masasının üstüne koyduktan sonra eskimeye başlamış sandığının üstündeki tozları bezle sildi. Küçük camlardan içeriye sızan güneş ışınları, tozların havada uçuşunu renklendiriyordu. Oktay, pencereyi açtıktan sonra tozların usulca yok almasını izledi.

Sandıktan çıkardığı büyük bir kutunun içine Burak ve diğer yetim çocuklar için aldığı oyuncakları ve şekerleri koydu. Ne zamandır yurda uğramıyordu. Bütün tehlikelere rağmen onun için özlem yine ağır basmıştı ve tehlikeleri umursamıyordu. Çünkü hızla atan kalbine engel olamıyordu.

Dolabından en güzel kıyafetlerini giydi ve üstüne çekidüzen verdi. Orkidelerden oluşan buketi çantasına nazikçe koyduktan sonra artık hazırdı. Kulübenin kapısının süngüsünü çektikten sonra patikadan aşağıya dikkatle indi ve ilk gelen taksiye binerek şoföre yetimler yurduna gitmesini söyledi.

Tüm bu hediyeleri eskiden birikmiş paralarını harcayarak almıştı. Parasının dibi gözükünce bir lokantada garson olarak işe başlamıştı. Önceden çalıştığı işlerin sonunda bu büyük bir çöküş olsa bile hayata tekrardan tutunması gerekiyordu. Bu olaylar yaşamasaydı şu an yetenekli bir mühendis olarak laboratuvarlarda çalışıyor, mesleğini en güzel şekilde yapıyor olacaktı. Kaderin önüne kimse çıkamıyordu.

Yıllar süren okul hayatı onu yalnız bırakmıştı. Babası ona hep okursa büyük adam olacağını söylerdi. O okumuştu ve çabalamıştı. Babasının yolundan gidip mühendis olmuştu. Ama daha mesleğinin tadına varamadan patronlarının yani Hakan ve Ayça'nın ölmesiyle işini kaybetmişti. İstese yeni bir şehirde yeni bir mühendislik işine başlayabilirdi. Yeniden mühendis olabilirdi ama bu seferde Demet'ten, Burak'tan uzaklaşmış olacaktı. Onları bırakıp hiçbir yere gidemezdi. Onları yalnız bırakmaya gönlü el vermiyordu.

Şoföre yurdun biraz gerisinde durmasını söyleyip parasını ödedi. Biraz yürüyüş yapmak ona iyi gelecekti. Havanın açık olmasından faydalanan kuşlar etraflarda uçuşarak çevreden yiyecek topluyor, cıvıltılı melodilerle doğanın mucizelerini sunuyorlardı. Ağaçların arasında uçuşan kuşların renklerinin ve seslerinin verdiği coşkuyla sarhoş olan Oktay, önünden geçen bir kızı fark etmedi. Çarpmanın etkisiyle elindeki kutuyu yere düşürmüştü.

"Seni şaşkın çocuk! Önündeki kızı nasıl fark etmiyorsun? İyice garipleştin." dedi iç sesi.

Oktay, çarpıştığı kişinin kim olduğuna bakmak için bir saniyeline göz ucuyla kızı inceledi. Kızın gayet güzel bir yüzü vardı ve siyah saçlarını arkasında atkuyruğu yapmıştı. Kahverengi gözleri çok koyuydu ve uzaktan bakan bir kişi kara gözlü olduğunu söyleyebilirdi.

Oktay, olabilecek en kibar şekilde "Özür dilerim. Benim sakarlığım." dedi.

Kız, yerdeki kutuyu kaldırarak, "Sorun değil. Galiba biraz benim de hatam var. Etrafıma bakmıyordum." dedi. Kutunun ağırlığından şaşkına dönen kız, sonunda kutuyu Oktay'ında yardımıyla kaldırdı.

Zamana DirenenlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin