Fatih, oturduğu yerden kalkarak masanın altındaki küçük bir gözü açtı. İçerisinden çıkardığı ciltli kalın bir kitabı Seyfi'nin önüne koydu. Kapağın üzerinde el yazısıyla 'Dava Hikâyeleri' yazıyordu. Sayfaların arasından ek olarak yapıştırılmış küçük kâğıt parçaları sarkıyordu.
Seyfi, parmaklarını kitabın yıpranmış kalıbında gezdirmek için uzattığı sırada kitabın hızla önünden çekilmesiyle tedirgin oldu. Fatih kitabı sanki kollarının arasında bir bebek varmış gibi sıkıca sarmalamıştı. Gözlerinden kitaba olan düşkünlüğünü okuyan Seyfi, tedirginliğini üzerinden atamadığını için canı sıkıldı. Oturduğu sandalye bile ona dar gelmeye başlamıştı.
"Bunu daha yeni gördüğünün farkındayım. Uzun zamandır senden gizleyerek tamamladım." dedi Fatih. "Bu kitabın üzerinde aylardır uğraşıyorum ama daha çok eksik var. İçerisinde bir sürü not ve sanıkların özel hayatları gizli. Tanıkların ihbarları ve ifadelerini bile ayarladım. Eğer bu hafta çıkacağımız keşif gezisinde bana bir şey olursa senin devam etmeni istiyorum."
"Peki efendim. Elimden geldiğince ona bakacağım."
"Hayır! Ona bakmayacaksın, bu davadaki gelişmeleri hikâyenin devamı şeklinde yazacaksın. Ben, dediğim gibi davayı olabildiğince hikâyeye çevirdim ama yarım kaldı. Teröristlerin bulunduğu yeri hemen polislere ihbar etseydik biz hikâyenin geri kalanını öğrenemeyecektik. Bir riske gireceğiz ancak buna değecek. İnan bana."
"..."
"Biraz tedirgin olduğunu düşünüyorum. Lütfen sakin ol ve beni can kulağıyla dinle. Tüm göreceklerimizi ve duyacaklarımızı romanıma kaydedeceğiz. Fakat her şeyin olma ihtimali bulunduğu için bunu senle paylaşıyorum. Öyle kaybolup çöp olmasını istemem. Sonuç olarak çok emek verdim değil mi?"
"Evet, efendim." dedi Seyfi yutkunarak. Bu adam çıldırmış olmalıydı. Oysaki o, teröristleri polislere yakalatacaklarını falan zannediyordu. Bardağına sürahiden su doldurarak birkaç yudum aldı. Kesinlikle öleceklerdi!
"Hikâyeye bu bilim adamının, çocuğunun yaşadıklarıyla başlayacağız. Gerisi ise bir domino taşı misali ardından gelecek. Bu çocuk hikâyede çok fazla yer teşkil ediyor ve onun anıları neredeyse tüm hikâyeyi kapsıyor. Hazırsan zamanı geriye doğru saracağım ve hikâyeyi en baştan başlatacağım."
"Ben galiba hazır değilim." dedi Seyfi. Hayatı boyunca, hiçbir insan karşısında bu kadar küçük görmemişti kendini. Korkuyordu. Duyacağı şeylerden değil, işleyecekleri suçlardan korkuyordu. Bir elin omzunda dolaşmasıyla biraz rahatladığını hissetti.
"Dostum, hiçbir şey olmayacak. Merak etme. İstersen sen içeriye gelmezsin o gün."
"Ama siz öleceksiniz! Ben, sizi hep ağabeyim olarak görürdüm. Sonra ne yaparım?"
"Saçmalama! Öleceksem şu an bile boğazıma su kaçar yine ölürüm. Hiçbir şey kesin değil. Belki ölmeyeceğim. Niye hemen işi velveleye veriyorsun?"
"Tamam, tamam. Bunu başarabilirim. Bu hikâyeyi dinleyeceğiz ve sonra oraya gideceğiz. İşlerimizi halledince polisleri çağırırız, onlar da gerekeni yaparlar."
"Ha, şöyle! Biraz sakinleş. İçinden beşten geriye doğru say ve hazır hissedersen hazırım de."
"Peki, neden beş efendim." dedi Seyfi sırıtarak. "Genelde üçten geriye sayılırdı."
"Çünkü uğurlu rakamımda ondan..." dedi Fatih sırıtarak.
Bu adamın yüzündeki tebessüm biraz olsun onu rahatlatmıştı. Kafasını iki yana sallayarak oturduğu yerdeki pozisyonunu değiştirdi. Biraz olsun gevşemek ona iyi gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamana Direnenler
Aventura🏆Wattys2018 Büyük Buluşlar Kazananı!🏆 Nankör diye haykırırmış, Saatler her geçen an'a. Meğer arkadaş değilmiş, Akrep, yelkovanla. |-|-|-|-|-|-|-|-|-|-|-| Bir, İki, Üç... Kan akıtılmış, saflıkla sıvanan ruhlar kırmızıya boyanmıştı. Sırların ifşa...