Ordunun başına birşey gelmeden ilerliyordu. Mike bir tepeyide geçince karşısına yıpranmış surlar ve yaklaşık 100 bin kişilik bir şehir çıktı. Şehir oldukça fakir gözüküyordu. Buranın Urun şehei olduğuna emindi Mike ama şehir resmen harabeydi.
Evler nerdeyse çökecekti, surlar zaten parçalanmıştı, yollar bozuktu ama şehirde tek sağlam yapı uzakta bir tepenin üstünde bulunan saraydı.
Bembeyaz saray kendisini belli ediyordu. Şehrin kapısında 4 asker nöbetçiydi, surlarda ise 10 askee bulunuyordu. Mike şehrin içinde de 100 askerin devriye gezdiğine emindi. Kışlalarda sayılırsa ordusu toplam 2500 askerden oluşuyordu ki bu da mükemmeldi.
"Tek savaş olan şehir burasıydı değil mi ?"
Mike merakla sorduğunda Leo hemen cevap vermişti
"Zorlu bir savaş yaşadık burda Mike, ama kazandık. Tabi şehir bayağı bir hasar aldı"
Mike başını salladı ve ilerleyerek kapıdaki nöbetçilerin yanına geldikleri sırada nöbetçiler eğilerek selam verdilee.
Mike bunu umursamayarak şehire girerken ordusuna seslendi
"Hepiniz kışlalara gidiyorsunuz. Sonraki emre kadar ise iatirahet edin!"
Askerler mutlulukla dağıldı. Mike, Leo, Robert ve Mario ise saraya ilerlediler.
Saray bir tepeye ihtişamlı bir şekilde yapılmıştı, bembeyaz bir rengi vardı. Saray şehirdeki kuşatılması en zor yerdi çünkü Etrafı surlarla çevriliydi ama bu surlar 2.5 metre anca vardı. Bu da sur değil çit sayılırdı.
Mike saraydaki surlardan da geçtikten sonra yukarı doğru uzanan merdivenlerle karşılaştı. Basamaklar upuzun bir şekilde yukarı uzanıyordu ve merdivenlerin bittiği yerde ise 10 kişilik bir heyet onları bekliyordu.
Mike arkalarından hazine ve kitapları taşıyan adamlara seslenerek
"Kitaplar kütüphaneye, altınlar ise hazineye. Kıyafetleride taht odasına götürün"
Adamlar emirleri alınca merdivenlerden hızla çıkmaya başladılar.
Merdivenler başlamadan her iki tarafta türlü türlü çiçekler vardı ve bu saraya muhteşwm bir hava katmıştı.
Mike bunları boşverdi ve komutanlarıyla beraber merdivenleri çıktılar.
Sonunda heyetin önüne varan grubu 20'li yaşlarda esmer, oldukça güzel bir kadın karşıladı
"Dük Mike hoşgeldiniz. Size taht odasını göstereyim"
Mike başını sallayınca herkes saraya girdiler. Saray dışarıdan gözüken gibi içeridende beyazdı ve bu oldukça güzel gözüküyordu. Yer yer meşaleler vardı ve koridorlar bunlarla aydınlanıyordu geceleri ama gündüzleri sıklıkla döşenen pencerelerden ışık alıyordu.
Grup bir koridoru daha döndükten sonra büyük ve altın kaplamalı bir kapının önünde durdular. Mike buranın önceki sahibinin zevkinin güzel olduğunu anladı. Kapı eskiden yapılan savaşların temsili resimleriyle süslenmişti ve oldukça güzel gözüküyordu.
Kapıda bekleyen iki asker hemen taht odasını açtılar, grup hızla içeri girdiğinde Mike görüntüden hoşlanmıştı.
Oda gayet büyük döşenmişti, yerler krem renginde mermerlerle kaplıydı ve parlıyordu, duvarlar ise bembeyazdı.
Odanın tam ilerisinde merdivenler vardı, 10 basamaktan oluşuyordu ve en tepesinde taht vardı. Tahtın arkasında ise büyük bir balkon vardı. Balkondan tüm şehir rahatlıkla gözüküyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölüm Yolu: BAŞLANGIÇ
Historical FictionHey yabancı hemen gitme gel biraz bekle. Şimdi sana soruyorum; koyde doğmuş bir cocuk ne kadar yükselebilir sence? Ya da şöyle soriyim; devletine ne verebilirsin yabancı ? Iste ben devletime hayatımı adadim ve en yükseğe çıkması için çabaladım hem d...