Uyandığında Yine aynı kokular burnuna doldu;
Küf ve çürük kokusu
En son hatırladığı şey başına birinin vurmasıydı. Savaşı kaybetmişti, tüm ordusunu!!!
Aklına gelen isimle hemen ayağa kalkmaya çalıştı ama resmen kaçması istenmeyen vahşi bir hayvan gibi bağlandığından hareket edemedi.
Leo'ya ne olmuştu? Yoksa ölmüşmüydü?
Karısı ne yapıyordu? Herkes onun ölüm haberini mi almıştı acaba?
Şu anlık kafasını çok meşgul eden soru vardı ama henüz bunlara cevap alamayacağı için hepsini zihninin derinliklerine itmeye çalıştı.
Mike nerdeyse burnunun uvunu göremeyecek kadar karanlıkta bağlanmıştı, her yer ıslak aynı zamanda küflüydü. Ortama sinen ve nefes almayı zorlaştıran koku çoğunun bayılmasına sebep olabilirdi. Gerçi Mike bu kokuyla uzun zaman geçirdiği için pek sorun yoktu.
20 bini geçik askerini kaybetmişti ve hepsi onun için en önemli insanlardı.
Mike bu konular üstünde daha fazla düşündükçe başı ağrımaya ve göz kapakları ağırlaşmaya başladı, en son ise dayanamayarak uykuya daldı.
Mike zaman kavramını bilmediği için sadece uykusu gelince uyumaya başlamıştı. Şu an tek bildiği şey uzun bir zamandır burada tutulduğu.
Kimse ona işkwnce etmek için gelmiyor, hatta yemeğini bile kapının altından atıyorlardı.
Mike geçen seferki gibi zindanda aklını kaybetmesi gerektiğini düşünüyordu ama gayet iyi düşünebiliyordu.
Bir anda zindanın kapısı açılınca Mike yüzüne gelen güneş ışığıyla bir süre savaştı, görüşünün düzelmesi biraz uzun sürmüştü ama nihayet normal görmwye başladığında kapının açık ve kelepçelerinin olmadığını görünce ayağa kalkmaya çalıştı ve bacağındaki uyuşuklukla yere düştü.
Uzun bir süre sonra ayağa da kalkmayı başarınca yavaşça yürüdü ve zindandan çıktı, sarayın içine girdiğinde biraz durdu ve Pora'da olan herşeyi tekrar hatırladı. Yüzüne sıcak bir gülümseme yayılırken Mike ilerlemeye başladı
Askerler onu gördükçe yol açıyor ve bu da Mike'ı iyice tedirgin ediyordu.
Ne olmuştuda böyle elini kolunu sallayarak düşman sarayında gezebiliyordu?
Sarayın girişine düşünerek geldiğinde temiz havayla irkildi, daha sonra ciğerlerine doya doya temiz havayı çektikten sonra gözlerinin güneşe alışmasını bekledi.
Gözleri iyice alışınca yavaşça gözkapaklarını açtı ve karşısındaki manzaraya şaşkınca baktı.
Robert,Leo ve Mordor ona gülümseyerek bakıyordu. Arkalarında ise 5 bin kişilik Pora ordusu vardı!!!
"Hadi Mike evimize gidelim"
Mike yavaşça onlara doğru ilerleyince hepsi attan indi ve Mike hepsine özlemle tek tek sarıldıktan sonra ata bindi. Yanında atın üstünde iyice olgunlaşmış ve kral olmaya hazır Robert asillikle dikiliyordu
"Ne kadardır esirim?"
Mike sonunda korktuğu soruyu dile getirebildiği için kendisiyle gurur duymadım dese yalan olurdu. Sonuçta zindanda zamanın nasıl geçtiği anlaşılmıyordu değil mi?
"5 ay oldu Mike!
Senin esir alındığın haberi gelince hemen harekete geçtik ama en kısa süre bu oldu"
Robert cevabını üzüntüyle verdikten sonra atını çevirdi ve grup başkente doğru yola koyuldu.
Mike 2 aylık yolda savaşla ilgili prensten oldukça fazla şey öğrenmişti.
Pora savaşı kazanmış ve barış anlaşması sunmuştu, Ruti krallığı zaten kötü durumda olduğu için hemen kabul etmişti.
Maddelerin arasında Mike'ın serbest bırakılması ilk maddeydi, bu da oldukça şaşılacak bir durumda.
Öte yandan Pora 2 şehiri ve 14 köy aynı zamanda 3 kasabayı fethetmişti. Bu da Pora'yı daha güçlü yapmıştı hatta Pora imparatorluk olabilirdi ama henüz bu dünyada kknuşulmuyordu.
Yolculukları oldukça güvenli geçti ve Pora şehirine vardılar.
Mike başkenti görünce oldukça şaşırdı, sebebi ise başkentin yeniden yapılmasıydı!!
Sanki bütün evler surlar ve saray yeniden inşa edilmişti.
Eskiden surlar mancınıklarla bile kolay yıkılabilecekken şimdi resmen herşeye dayanabilecek gibi gözüküyordu.
Surların üstünde eskiden birşey yokken şimdi kuleler yükseliyir ve sağlamlıklarını belli ediyorlardı.
Mike kulelerin çokluğundan saymak istemedi, oldukça fazlalardı!
Şehirdeki evler ise geçmişte en fazla 2 katlıyken şimdi 5 katlı ev bile belli oluyordu. Bu da şehirin ne kadar geliştiğinin göstergesiydi!!
Saray ise bambaşka bir olaydı zaten. Uzaktan bütün şehirin üstünde kırmızı bir şekilde parlıyordu, bu mesafeden bile süalemelerinin altından yapıldığı belli oluyordu. Saray şu an krallığın değil de bir imparatorun sarayı gibiydi.
"Şaşırdın sanırım?"
Mike atını sürerken prense gülümsedi
"Başkent şu an başkent olmuş"
Şehir belkide dünyadaki en kalabalık şehirdi çünkü bu kadar büyük olması imkansızdı, şu an şehirde rahatça 1 milyon kişi yaşayabilirdi!!!
Mike sarayın girişini gördüğünde gözünü sadece bir kişiden ayıramamıştı daha doğrusu karnından!!
Baba olacaktı!!!!
Mike attan inince koşarak karısı Arina'ya sarıldı ve onu öptükten sonra karnına okşamaya başladı
"Ne kadarlık?"
Mike'ın heyecanla sorduğu soru herkesi gülümsemişti
"Doğumuna 1 ay kaldı"
Mike oldukça şaşırmıştı ama hemen bu şaşkınlık sevince döndü ve kocaman şehire dönerek mutlulukla haykırdı
"BABA OLACAĞIM!!!"
Mike'ın çocuksu hareketleri herkesi hem güldürmüş hem de mutlu etmişti. Sonuçta esaretten yeni kurtulmuş sayılırdı ama mutluydu.
Akşam olduğunda ziyafet salonu tıklım tıklım doluydu, herkes zaferi kutluyordu, yemek aynı zamanda tüm krallıkta dağıtılıyordu.
"Mike şimdi sana birşey söyleyeceğim ama kızmayacaksın?"
Kral sakince konuştuğunda Mike hemen cevap verdi
"Tamam kralım"
Kral sanki önemli birşey söyleyecekmiş gibi derin bir nefes aldı ve tam konuşacağı zaman kelimelerin ağzından çıkmadığını farketti ve içkiyle boğazını ıslattıktan sonra konuştu
"Senin yerini söyleyen ve ordunun hepsinin ölmesini sağlayan Edgar'mış!!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölüm Yolu: BAŞLANGIÇ
Ficción históricaHey yabancı hemen gitme gel biraz bekle. Şimdi sana soruyorum; koyde doğmuş bir cocuk ne kadar yükselebilir sence? Ya da şöyle soriyim; devletine ne verebilirsin yabancı ? Iste ben devletime hayatımı adadim ve en yükseğe çıkması için çabaladım hem d...