Mike bir at bulmuş ve herkesin dur demesine rağmen Pora'dan çıkmıştı.
Yanına bir miktar erzak almıştı ve hiç durmadan haftalarca at üstünde ilerleyerek Urun şehrindeki babasının ocağının önüne gelerek attan inmişti.
Insanlar ona acıyarak bakıyordu, elbette kimse onu tanıyamamıştı zaten şu an Mike'ın umrunda bile değildi.
Içeri girince tezgahta babasını gören Mike hemen yatak şekilinde olan koltuğa yatmış ve babasınin meraklı bakışları altında onun dizine yatmıştı.
Babası oldukça çömüş gözüküyordu, göz altlarındaki mor torbalar onun uzun zamandır uyumadığını gösteriyordu. Hatta kica dev kilo bile vermişti.
Leonard oğlunun üstü çıplak olduğu için tüm yaralarını görmüş ve onun çökmüş haline üzülerek bakmıştı.
"Seni sonunda zindandan çıkardılar ha?"
Mike acı acı gülümseyerek konuştu
"Evet baba. Ama ben bunu konuşmak istemiyorum, sadece biraz uyuyalım ve ben biraz kendimi toplayım"
Leonard oğlunun omzuna gelen saçlarını yavaşça okşamaya başladı
"Tamam oğlum sen uyu biraz"
Mike'ın gözleri zaten bu huzura dayanamamış ve kendiliğinden kapanmıştı.
Leonard ise oğlunu inceledi;
Saçları omzuna kadar uzamıştı, sakalları ise göğsüne geliyordu. Yüzünde açlıktan sadece kemik kalmıştı.
Vücudu yaralarla doluydu, işkence edildiği bariz belliydi. Zaten kesik ve deşme izleri nerdeyse kemiği gözükecek şekilde derindi.
Leonard Mike'ın zaten ilk gelipte bacağına yatmasında ruhen ve fiziken çöktüğünü anlamıştı.
6-7 yaşlarındayken Mike oyunlar oynardı, biryerlerlerde düşüpte bacağı yada dizi kanadığında hemen koşarak babasının dizine kıvrılır ve uyurdu.
Annesinden görebileceği sevgiyi ise babası göstermişti, yeri geldiğinde bir anne şevkatiyle sevmişti, yeri geldiğinde baba sertliğinde bağırmıştı.
Şu an Mike aynı küçükken yaptığı gibi babasının dizlerinde uyuyordu ve oldukça masum görünüyordu.
Aradan birkaç saat geçince Leonard uyandı uyurken bile eli Mike'ın başını okşuyordu. Leonard uyanınca Mike'ın da gözkapakları hareket etmeye başladı ama hiç gözlerini açmayarak sanki çocukmuş gibi konuştu
"Baba köyümüze gidelim.
Orda sen yine demir döversin, ben sana yardım eder sonra kendimi toplayınca ava çıkarım.
Hatta nefret ettiğim içkiyi sevdim. Senle karşılıklı içkide içeriz.
Sakin sakin yaşarız."
Babası acıyla gülümserken konuştu
"Peki oğlum. Seni önce burda güzelce besliyim sonra köyümüze dönelim"
Mike gözleri kapalıyken gülümsedi
"Baba ben şunu anladım. Aslında ben asker olmayı hayal etmemişim.
Ben askerken savaşta ölünce olan o mutluluğu istemişim ama aslında o mutluluk zaten benim köyümdeymiş"
Leonard oğlunun alnından öptü ve
"Geçecek oğlum. Yarın sabah beraber köyümüze gideceğız, senle demir döveceğiz hatta ben sana sinirlenip sana vuracağım"
Burda hem Leonar hem de Mike gülmüştü
"Sen akşam avdan gelince beraber içki içeriz, muhabbet ederiz. Fakir oluruz ama mutlu oluruz be evlat. Tam da senin istediğin gibi"
Mike yavaşça mırıldanırken uykuya daldı
"Tam da benim istediğim gibi"
Sabah olduğunda Leonard ve Mike aynı anda kalkmışlardı. Leonard hemen Mike'a giyecek birşeyler vermiş ve oğlunun saçını kendi elleriyle eski haline getirmişti, daha sonra sakalınıda kendi eliyle kirli sakal haline getirdikten sonra duş almasını beklemiş ve ikili daha sonra bir hana giderek et yemişlerdi.
Mike uzun zamandır et yemediği için nerdeyse bütün kuzuyu tek başına yiyecekti.
Ikili handan çıkınca Mike babasına sarıldı ve konuştu
"Hadi gidelim baba buralardan"
Leonard bir at arabası tutmuştu, içine kıyafet, erzak ve birazda para almıştı.
Ikili yaklaşık 2 ayda köylerine gelmişti
"Sanırım bu köy hiç değişmeyecek baba"
Ikili mutluluk ve huzurla gülümserken evlerine girdiler.
Evleri toz içindeydi, leonard Mike'a dönerek
"Bu evde bir kadın yok seni şerefsiz. Eline süpürge al ve temizliğe başla!"
Ikili kahkahalar atarken temizlik yapıyorlardı, akşama kadar temizlik yapan ikili sonunda tüm evi temizlemişlerdi.
Mike önündeki yemeğe hemen başlayınca babası ona bir tokat attı ve konuştu
"Önce yemeğe ben başlarım!"
Mike babasının dayağını bile bu kadar özleyeceğini düşünmemişti.
Babası yemeğe başlayınca Mike'ta yemeğe başladı ve kısa sürede yedi.
Sofrayı kaldırdıktan sonra babası masaya iki bardak koydu ve 2 testi içki koyarak önce kendininkini sonra da Mike'ın kini doldurdu.
"Eee anlat bakalım ne oldu da bu kadar özledin köyünü?"
Mike içkisinden büyük bir yudum alıp boğazını yakarak geçmesini zevkle izledi. Ağzında bıraktığı acı tadı onu mesh ederken konuşmaya başladı
"Zindanda 1 yılı aşkın süre tutuldum en son beni kral gelip çıkardı ama yüzünü okumalıydın, bana acıyordu.
Dışarda dost bildiğim kişiler vardı, birde sevdiğim kadınla ustam ama hiçbiri beni 1 kez ziyaret bile etmedi.
Ama arkalarında 1 kez olsa bile ziyaret etmiş yeni tanıştığım bir kız vardı. Gitti en yakın dostum gibi ona sarıldım ve yanına geldim.
Neden köyü özledigime gelirsek;
Bu komplolardan ve entrikalardan sıkıldım, zindandayken düşünmeye bolca zaman ayırdım.
Hatta benim şiir yazma hobimi bilirsin, zindanda kağıt kalem yoktu bende aklıma birsürü şiir yazdım"
Leonard içkisinden bir yudum alarak konuştu
"Birini okusana"
Mike boğazını temizledikten sonra konuştu
"Yorgunum.
Yılların ağırlığı çöküyor üzerime
Yitik zamanlarda kayboluyorum.Bilir misin ne zordur ?
Olduğun gibi görünememek
Ya da göründüğün gibi olamamak.Bilir misin ne zordur?
Kendin gibi gülememek.Ve ne güzel bir şeydir ki!
Bir gün isyan edercesine üzerindekileri parçalamak
Ve adeta çıplak kalmak
Kurtulmak ezici tutsaklıktan
Esareti çamurlara bulamak
Minik bir serçenin özgürlüğünde uçmak.Delicesine, çılgınca.
Hayatı yeniden tatmak,öğrenmek yaşamayı
Minik bir bebeğin ilk adımları gibi."Leonard beğeniyle ıslık çalarken ikilinin kahkahaları gece boyu devam
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölüm Yolu: BAŞLANGIÇ
Historical FictionHey yabancı hemen gitme gel biraz bekle. Şimdi sana soruyorum; koyde doğmuş bir cocuk ne kadar yükselebilir sence? Ya da şöyle soriyim; devletine ne verebilirsin yabancı ? Iste ben devletime hayatımı adadim ve en yükseğe çıkması için çabaladım hem d...