Atılan konumun hemen ardından üzerime siyah ve rahat bir şeyler geçirdim. Kaşonlumun şapkasını kafama geçirmeden önde gözlerimi kapatmak için başka bir şapka geçirip kapşonumu kafama örttüm.
Kendi telefonumu , yani patronun verdiği telefonu bırakıp Min Sung'un verdiği telefonunu cebime atarak odadan sessizce çıktım. Takip edilmek istemezdim.
Gece yarısı saat 3'e geliyordu ve çocuklar bugün fazlasıyla yorulduğu için çoktan uykuya geçmişlerdi. Bundan fırsat bilerek saklanmadan ama sessiz bir şekilde aşağı indim. Ön ve arka kapıya bakmaya gerek bile duymadan başka yöne bakan pencereye baktım. İlerleyip açtım biraz uğraşsamda sonunda pencereden atlayıp evden çıkabilmiştim.
Kapıdan tabikide çıkmadım. Çünkü tam karşımızda şirketten bizimle gelen diğer korumalar vardı ve eminim ki bu saatte uyumuyorlardır. Bir korumanın görevlerinden biri, gece arada bir evi gözetlemekti.
Konumunu ezberlediğim adrese doğru yürümeye başladım. En azından uzak bir yer değildi. Yürüyerek 5 dakikada varabileceğim bir yeri seçmesini iyi düşünmüştü.
Arkamı ve etrafımı kontrol ederek yoluma devam ettim. Dikkat çektiğim veya beni izleyen biri felan yoktu.Birkac dakika sonra varmak istediğim noktaya geldiğimde etrafıma bakındım. Tamamen karanlıktı ama geceyi aydınlatan ayın mavimsi ışığı yakınımdaki cisimleri bana gösteriyordu.
"Ah tamam gelmişsin " Sezin geldiği yöne baktığımda yere sızmış olmayı bırakıp ayaka kalkarak üzerimi çırptı.
"Yerde ne işin var senin?" Bir süre kadar üzerini çırptı ve yanıma geldiğinde kesip yüzünü görebilmem için yüzünü kaldırdı.
"Sadece gizleniyordum"kaşlarımı kaldırıp gözlerimi onun kalktığı yere çevirdim. Yerde ki yaprak yığını gözüme takıldığında bu sefer tek kaşım havada kalmıştı. Çocuk doğaya uyum sağlamış resmen.
"Zarfı açmışsın" gözlerim arkadan çekilip bana seslenen Min Sung'a döndü. Dediği şeye karşı başımı hafifçe aşağı yukarı salladım. "Anladın mı?" Dediğinde gözlerimi gözlerine sabitledim ve derin bir iç çektim.
"Bana anlatmaya çalıştığın şeyi anladım. Ama aklımda kalan sadece bir soru kaldı" bakışlarımı ayaklarıma çevirirken onun 'hadi sor'diye hazırlanıp bir adım attı. " Bilmediğim şeyse mutlaka öğrenirim" dediğinde sormamı istediğini dile getirmişti.
"Taehyung..."deyip sustum. Cümlenin devamını söylemek istemiyor gibiydim. Ağzımdan çıkacak olsa bile alacağım olumsuz cevaba inanmayacaktım. Ama yine de sormalıydım. Cevabı bilememekten daha iyidir.
"Taehyung...cidden Kang Dae'nin iddia ettiğine göre kız kardeşini bilerek öldürmüşmüdür?"sonunda ağzımdan çıkmak isteyen kelimeler kulaklarımıza yansıyımca biraz sessizlik oluştu. Bakışlarını benden çekip etrafına baktı ve derin bir iç çekti.
Alacağım cevaptan korkuyordum. Nedenini bilmiyorum ama Taehyung'un bilerek birini öldürmesi aklıma gelmezdi bile. O katil değildi, bunu hissediyorum. Sadece şuan yanıldığıma dair şeyler duymak istemiyordum. Taehyung'u tanıdığım kadarıyla o öyle biri değildi ve eğer katilse buna inanmak istemem.
Nefesini tekrar tazeleyip gözlerini bana çevirdiğinde ifadesizdi. Kaşlarımı çatıp sorduğum sorunun cevabını beklediğimi ima ettim. Bunu anlayınca dudaklarını yalayıp sadece bir kelime söyledi.
"Bilmiyorum"
Bu kelime beni bir gram olsun rahatlatmamıştı. Düşüncelerim katil olduğundan yana değilken şüphelerim vardı. Çünkü gözümle görmemiştim. Duyacağım şeye de inanmazdım. Bu yüzden kanıta ihtiyacım vardı. Ama Taehyung'un geçmişte yaşanan bu olay anındaki yaşananları nasıl öğrenebilirdim ki?
Bunu Taehyung'a sormalıydım değil mi? Hayır soramam. Durduk yere neden böyle bir şeyi gündeme getireyim ki? Hem resimlerde gördüğüm kadarıyla Taehyung oldukça üzgün görünüyordu. Sormak istesemde bu benim aklımı karıştırıp gerçeği öğrenmemi engelliyordu. Çünkü resimlerde onun suçsuzluğu yansıyordu sanki. Belki de sadece bir roldü. Bunu Taehyung'dan başka kimse bilemezdi.
"Öğreneceğim"duyduğum ses ile bakışlarımın yerde olduğunu daha yeni fark edip kaldırdım ve ona baktım. " Kang Dae sadece inanmak istediğine inanıyor gibi. Bu Taehyung'u suçlu yapmaz" demesi yine beni rahatlatmamıştı. Bunu öğrenmem şarttı. Nedenini bilmiyorum ama gerçekten fazlasıyla Taehyung'u ve bu olayları düşündükçe uyuyamıyordum. İçim rahat değildi, Taehyung'un katil olduğundan emin olmadan onu öldürmek , vicdanıma el vermezdi. Bu yüzden bu sorunu halletmem gerekiyordu. Ve şuan ağzımdan çıkan kelime ile bunu başlatmıştım...
"Plan nedir?"
~
Başındaki kapşonu ve şapkayı düzeltip geldiğim yönden geri dönmek için adımlarımı seri attım.
Her adım attığımda içimdeki ses benim adımlarımın kendinden emin ve seri olmasını engelliyordu. Taehyung'un neden öldürülmek istenmesinin sebebini öğrenmiştim. Tabi Taehyung'un gerçekten katil olup olmadığı dışında. Bunu da öğrenmeliydim . Eğer öğrenirsem kafamı kurcalayan karışık harfler yerlerine oturur ve o zaman ne yapmam gerektiğini bilmiş olurdum.
Yalnız söyle bir sorun vardı ki; o da Taehyung'un gerçekten katil olduğunu öğrendikten sonra yapacak olmamdan korktuğumdu.
Evin önüne geldiğimi fark ettiğimde adımlarımı durdurdum. Yanlış yerden geldim. Arka bahçeye yön almalıydım. Etrafıma bakarak kimsenin beni görmemiş olmasını umut ederek seri bir şekilde arkaya doğru adımladım.
Bahçeye geldiğimde eğilmeyi bırakıp doğruldum ve gözlerimi birden kaldırdığımda karşımda bir karartı görmemle çığlığı basacaktım ki ağzım kapanmıştı.
"Bu saatte nerelerdeydin Küçük Hanım?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sᴀᴠᴇ Mᴇ / I·ᴍ Fɪɴᴇ • KTH ✔
Fanfiction"#2-killer" "Sana bir görev vereceğim" dedi ellerini masasının üzerinde birleştirip gözlerini bana dikerken. "Senden isteyeceğim şeyde çok dikkatli ve atak olmalısın"heyecanla ne diyeceğini beklerken duyduğum şey beni şaşırtmışı.. "Kim Taehyung'u öl...