İsteksiz adımlarla okula doğru yürüyorum,aklımda Slow Life çalıyor.Gökyüzünde ki bulutlar gri ve ağlamaklı bir görüntüye sahip.Yavaş yavaş birbirlerini takip ederek öteye kayıyorlar.Kasabaya sis çöküyor. Yürürken genelde yalnızımdır. Tabi Tulunun olmadığı günler,diğer insanlarla okula gidemiyorum çünkü insanlar gerçekten yavaş yürüyor.Sanki her birinin beline kocaman bir halatla dev bir kaya parçası bağlamışsın da onlar kayayı çekerek yürüyor gibiler...Okulu önüne yaklaşmıştım,arkamdan klasik öğrenci sohbetleri ve sohbet arasında patlayan kahkahalar duyuyordum.Farkında olmadan kulak misafiri oldum,okuldan bir çocuğa kötü şeyler yapacağını söyleyen bir gencin sesi ilişti kulağıma.Zaten hep alttan alıp cevap vermeyenlerin başına gelir böyle şeyler.Bu sohbetleri sinirlerimi bozmaya başlamıştı,onlara kendi içimde bir şans verdim ve bu konuşmaları bitirmelerini diledim.Saçma muhabbetleri hala kulaklarımdaydı.Aramızda metreler olmasına rağmen duyabiliyordum.Onlar bu sohbeti kısa kesip sonlandırmak yerine işi alay etmeye ve hakarete götürdüler.Konuşmalarını duymamak imkansızdı ben ilerliyordum ve onlarda arkamdan sanki kuyruğummuşcasına geliyorlardı.Ne de olsa okul yolu.İçimdeki uykusuz ve huysuz kişilik arkamı dönüp hepsinin boğazını parçalamam için beni zorluyordu.Yoksa kanları kuruyana kadar içmelimiydim? Aklımdan yersizce birsürü kötü plan geliyordu.Tek yapmam gereken kendime hakim olmaktı.O arada Tulu yanıma koşarak geldi; anlaşılan yine hilekarlık yapıp beni okuyordu.Tulunun bu özelliğini seviyorum,insanları sadece bakışlarından bile bir tabloyu okur gibi okuyup tanıyabilirdi.
"Yada zihnini ortaya çıkarmaya ne dersin?Tehlikesiz?"dedi.Tulu her zaman olmasa da böyle durumlarda mantığıyla hareket eden biridir.İçimdeki gereksiz öfke mantığıma öyle ağır basmıştı ki bunu düşünememiştim bile.
"Öyleyse yap,dikkat et"dedi. Usulca başımı salladım,gözlerimi yumdum ve yürümeye devam ettim,kaşlarımın çattığını bile yüzümde bir kasıntı hissedene kadar farketmemiştim,düşünüyordum.Bunu kolaylıkla yapabilirdim ama kaza süsü vermeliydim.Odaklandım.Mutlak gerçekleğin ardındaki görüntüyü düşündüm.Ben düşündükçe gözlerim kapalı olmasına rağmen daha net görüyordum.
Bir anda arkamIzdakilerden en çok konuşanı ayağını taşa carptı ve yere kapaklandı.Küçük birşeyde olsa içimdeki öfkeyi bir nebze olsun köşeye atabilmiştim.
"Ayağının taşa takılması bu epey zekice"dedi Tulu
"Onu gökyüzüne fırlatmadığım için teşekkür etmelisin"dedim.İkimizinde yüzünde ani bir tebessüm oluştu.Okulun yokuşunu inmeye başladık , arkamizdakilerin kahkahaları ve kahkahanın içinden taşa edilen küfürleri duyabiliyorduk.Acaba bunu benim yaptığımı bilselerdi nasıl bir tepki verirlerdi? İnsanlar bizi dışlayıp saldırır mıydı? Bizi severler miydi? Ya da bizden korkup kaçarak bizi kendi yalnızlığımıza mı bırakırdı? Tartışılır...
Okulun içine girdik isteksiz adımlarımın yerini keyifle atılan adımlar almıştı.Sınıftan içeri girdiğimizde yine tüm gözler üzerimizdeydi,sınıfa her girdiğimizde sanki dünya dışı bir varlık içeri giriş yapmış gibi davranıyorlardı. Aslında bunun olması hosuma gitmiyor da değil.
O arada Elsem'i sırasında oturmuş bize bakarken gördüm , pişkin pişkin gülümsüyordu yanımıza geldi;
"Yaptığınız harikaydı o zorbalar hakettiğini tam olmasa da buldu"dedi.E tabi sonucta o ayni zamanda ölüm perisi kanıda taşıyor.Muhtemelen çığlığıyla kafataşlarını parçalamayı tercih ederdi."Hey bir dakika bir dakika siz sürekli akıl okumaklamı meşgulsünüz?dedim
"O kadar öfkeliydin ki düşüncelerini duymamak imkansızdı,buna engel olabilirdin, biz zihnimizi kalkan yapabiliriz Sarp.Yoksa sana farklı olduğumuzu hatırlatmama gerek varmı?
Yüzümüzde ki gülümsemeyi bastırmaya çalışırken "pekala hadi ders başlayacak sıralarınıza marş!marş!"dedim.
Sude ve Tuğba herzaman ki gibi geç kalmışlardı.Muhtemelen ikinci derste gelirlerdi. Sanırım normal insan vücudu fazla uykucu.İlk ders Kimyaydı. Yavaş işlemesi ve simyacıların ölümsüzlüğü bulmak,değersiz maddeleri altına çevirmek gibi amaçları uğruna yaptığı çılgınlıklar dışında eğlenceli sayılabilecek bir dersti.Acaba simyacılar gerçekten de iddia ettiği gibi ölümsüzlüğün iksirini mi bulmuştu? Ya da ölümsüzlüğü bulduğunu iddia eden Nicholas Flamel'in öldükten sonra mezarı açıldığında tabutun boş olduğu gerçeği ne kadar doğruydu?Genelde bugün de olduğu gibi ders boyunca konudan bağımsız düşünürüm ve bu yüzden hep anlatılmak istenen büyük resmi kaçırırdım.
BİRİNCİ DERS TENEFÜSÜ
Sonunda zilin sesi kulaklarıma ulaştı,hızlıca sınıftan bir an önce çıkmak istiyordum.Derslere katlanmak epey zorken ders kimya olunca daha da zor oluyor.Dev dönemeçli merdivenlerden alt kata yemekhaneye iniyordum.İnerken gözüm bahçede tek başına oturmuş kitap okuyan Nora'ya ilişti.Hızlıca kafeteryaya gidip bir çift kahve kaptım ve sakin adımlarla bahçeye çıktım.Çimenlerin üzerinde sakince ilerleyerek yanına varmıştım.Elimdeki kahvelerden birini eğilip ona uzattım. Beni farkedince önüne düşen bir tutam saçı kulaklarının arkasına sıkıştırdı ve kafasını yukarı kaldırıp bana baktı. 'Kahve?' Masum bir gülümseme takınarak teşekkür etti ve kahveyi aldı. 'Oturabilir miyim?' diye sordum'Tabi' dedi nazik bir sesle.Yanındaki yumuşak puflardan birine çöktüm ve zor olsa da söze atladım. 'Hangi kitabı okuyorsun?' Usulca kitabın kapağını bana çevirdi. ''Gabriel Garcia Marquez-Yüzyıllık Yalnızlık''
'Güzel kitap' Zil beklediğimden de erken hamle yapar gibi hemencecik çaldı.Yerlerimizden kalktık.
'Kahve için teşekkür ederim.'
'Ne demek,önemli değil 'dedim ve ikimizde sınıflarımıza doğru ayrı yollara ilerledik. O kısacık bir iki dakika bana saatler gibi gelmişti. O kadar yakın değildik ama hoş biriydi.Hani şu klasik tabir vardır ya ''Midendeki kelebeklerin coşması '' sanırım bu öyle birşey gibiydi ama değil di de.Muhtemelen o kelebekler bir kaç güne kalmaz sönerdi zaten. Merdivenlerden yukarı çıktım.Sınıfa girdiğimde Sude ve Tuğba çoktan gelmiş sırada aç bir kurt gibi bisküvi tıkınıyorlardı .Az önce midemde coşan kelebekler onlarin o halini görünce öldüler.
Acaba onu diğer tenefüste görebilecek miydim kelebekler yeniden coşacakmıydı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Olasılık -DÜZENLEMEDE-
FantasyParıl parıl parlayan bir çift sarı gözlerimin ardında korkuyla söze devam etti; 'Sende onun gibisin!.'