Kulaklığımda Thom Yorke çalarken adeta rüzgarı delip geçiyordum,hızım dalları yerinden sallıyordu.Ormanda delicesine koşuyordum rüzgarı parmaklarımın arasında hissedebiliyordum keza enerjimide öyle,parmak uçlarımdan fırlamak için can atan enerjimi.
Ay ışığı dev ormandaki ağaç yapraklarının arasında yüzüme vuruyordu neyseki kendimi kontrol edebiliyordum.Dolunay tam da tepemdeyken kendimi kontrol edebilmeyi öğrenmek epey zamanımı almıştı.Koşarkan bir ses duydum,kulağımda yankılanan kusursuz ritimden ayrılıp kulaklığımı çıkardım.Bu sesi iyi bilirim bu Tulu nun sesiydi,dev ağaçların arasından kayarcasına hızlı bir şekilde yanına koştum,bu yaklaşık iki yada üç saniye sürmüştü.Beni görünce şaşırmamasına bakılırsa,anlaşılan o da benim yanıma geliyordu.
"Seni ormanın bu taraflarında pek görmezdim?"dedim.Yüzünde klasik gülümsemesi vardi.
"Avlaniyorum"
Arkasındaki göstermelik av silahlarından anlamalıydım.
Tulu'nun ailesi avcı .Babası yıllardır bu mesleği yapıyor ve tulu onun için bu dehşet dolu ormanda göstermelik avlanıyor.Ne yazık sanırım babası onun harika bir avcı olduğunu düşünüyor,ben olsam bende öyle düşünürdüm,sonuçta oğlunun pençeleri,dişleri,en ufak çıtırtıyı bile duyan kulakları ve parıl parıl parlayıp hipnoz eden gözleri olduğuna kim inanır.Özellikle de çığlıkları ile kafatasımızı delip geçebilecek, hızıyla rüzgarı kesebilecek arkadaşları olduğuna...Biliyorum,biliyorum kulağa epey çılgın ve imkansız geliyor ama bunlar gerçekler.
"Sana iyi avlanmalar,öyleyse yarın okulda görüşürüz"dedim.İçimdeki yorgunluğu yüzüme taktığım bu neşeli maske ile örtüyordum. 'Görüşürüz' diye tanıtladı ve ikimizde yolumuza ışık kadar hızlı bir şekilde devam ettik.
İyice ormanın derinliklerine inmiştim.Sanırım bu gecelik bu kadar koşu benim için yeterliydi.Zarif ay gökyüzündeki yerini yavaş yavaş terk ediyordu.Acaba ay kadar asil ve zarif bir varlık,bir kişi daha varmıydı? Gerçi olsa bile o da tıpkı ay gün doğunca çekip giderdi . Artık eve dönmeliydim,son bir kez daha var gücümle koştum.Ormanın bitiş kısmına yaklaşmıştım,yavaşladım,yavaşladım ve daha da yavaşladım.Bırak tempolu koşmayı neredeyse yürümüyorcasına yavaş adımlarla ilerliyordum.İnsanlar gün daha doğmamışken sokakta normal üstü bir hızda koşan varlık görüp aklını yitirsin istemedim.Şanslıyım ki evim tamda ormanın bitişiğindeydi.Yavaş adımlarla ormandan ayrılıp eve doğru yürüdüm.Gün bir yada iki saat sonra doğmak üzereydi,evin ön terası gözüme ilişti ve daha hızlı ilerleyip giriş kapısına yöneldim.Elimi cebime attığımda sakız kağıtları,bir kaç bozuk para,kalemler ve kulaklığımın arasında anahtarımı arıyordum.Anahtarı elimle kavradım ve kapıyı açtım.Evin kapısını açar açmaz odama çıkacaktım ki büyükbabam bana seslendi
"Hey Sarp senmi geldin?"
"Evet büyükbaba!üstümü değiştirip duşa gireceğim" bu saatte oturmuş salon kütüphanemizde eski günlüklerini karıştırıyordu,cevap vermesine zaman bile bırakmadan odama çıktım.Ses çıkarmadan arkadan kapıyı kapattım ve yorgun vücudumu dinlendirmeden önce hızlıca üstümü çıkardım.Duş için banyoya girmiştim,buz gibi akan su bedenimle buluşmak için can atıyor gibi akıyordu.(...)Duştan çıktım ve belime bir havlu sarıp dolabımın önüne geçtim.Elime ilk gelen tişört ve şortu kapıp üzerime geçirdim.Sersem sersem adımlarla çalışma masama oturup çizim defterimi açtım ve birkaç şey karaladım,kısa eskizler ardından raflarımın arasında sürekli kaybolup duran günlüğümü gözüme kestirdim ve birkaç şey yazdım.Genelde edebi şeyler yazmak daha hoşuma gidiyordu fakat büyükbabam içimden geçenleri dürüstçe yazmamı söyleyip duruyordu.Yaşadıklarımı yazmalıymışım ve tıpkı onun gibi yıllar sonra birgün açıp okuduğumda geçmişe bir yolculuk yapıp ders çıkarmalıymışım.Bence günlük konusuna fazla takılıyor.Günlük yazmaktan da çabuk sıkılıp defterimi bir köşeye fırlattım.Kafamın dağılması için hemen sohbet grubumuza yazdım.Bu normal olan arkadaşlarımla beraber olduğum tek gruptu sanırım.'-Hey oradamısınız?' mesajım daha gitmeden Tuğba gruba yazdı. '-Pekala herşeyi bırakın ve toplanın bugün neler oldu tahmin edemezsiniz.' Sudenin telefon başında merakla klavyeyi tuşlayışını hayal edebiliyordum. '-Çabuk anlat!' (...) Sabahın bu saatinde hala Tuğbanın yeni flörtünü konuştuğumuza mı şaşırmalıydım yoksa yaklaşık üç saattir telefon başında mesajlaştığıma mı?Herzaman ki klasik sohbetlerimizi yaptıktan sonra okul için hazırlığımı yaptım.Gün artık tamamen doğmuştu.Bir kaç saat,hatta dakika sonra ders başlayacaktı fakat ben önceki geceden kalan uykum ile duruyordum.Uykuya çok ihtiyacım olmasa da,uykusuzluk az çok etki ediyordu.Hızlıca çantama bir kaç defter ve kalem tıkıştırıp fermuarı çektim.Odamdan çıkıp uzun koridorun sonundaki merdivenden aşağıya indim,Büyük babam sallanan koltuğunda elinde günlükleri ile uyuyakalmıştı.Ayakkabılarımı giydim ve sessiz adımlarla dışarı çıktım. İsteksiz adımlarla normal gözüküp anormal olan okulun yolunu tuttum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Olasılık -DÜZENLEMEDE-
FantasiaParıl parıl parlayan bir çift sarı gözlerimin ardında korkuyla söze devam etti; 'Sende onun gibisin!.'