8.BÖLÜM:

141 48 143
                                    

Ata binmedin mi hiç ?"dedi Barlas ama bu sırada Ahu çoktan atın iplerini sıkı sıkıya tutmuş düşmemeye odaklanmış her an çığlık atacakmış gibi duruyordu.

"Dikkatimi dağıtma." diyerek attan gözlerini ayırmamasına adamları Barlas kahkaha atarak güldüler.

"Sürekli ata bakmana gerek yok bacım atmaz seni o çok deneyimli bir attır." Dediğinde Ahu Kubilay'a döndü.

"Bindirdiniz beni şu ata düşersem gidene kadar sızlanırım ama." Dediğinde, Barlas "sanki şimdi sızlanmıyorsun hiç." Deyip gözlerini devirip çarpık bir şekilde gülümsedi. Ahu işaret parmağını kaldırıp tehditkar bir şekilde Barlas'a sallayıp bir şey söyleyeceği sırada at hapşurdu. Bir an dengesini kaybeden Ahu'yu hemen yanında ve atın üstünde usulca giden Barlas yakaladı. Zaten çok hafifti. Gözleri kocaman olmuş bir şekilde Barlas'a baktı Ahu. Gözleri dolmuştu.

"B...Ben inmek istiyorum." Dedi telaşla. "Hemen."

Barlas attan inip Ahu'yu da indirdi. Aklından ne kadar hafif diye geçirdi tek koluyla bile kaldırırken zorlanmıyordu.

"Tam adının kadınısın." Dediğinde Ahu hala korku dolu gözlerle ona baktı.

"Ne... Ne demek istiyorsun ?"dedi nefes nefese.

"Ceylan... Her şeyden korkan bir ceylansın." Dediğinde yine karşılaştıkları o derenin oradalardı. Adamları da attan inip dereye gittiler.

"Burada biraz soluklanalım." Deyip Ahu'ya döndü ve ekledi "gel elini yüzünü yıka derede."

Kafasını olumsuz anlamda sallayıp bulunduğu yere yavaşça oturdu. Barlas da onun yanına diz çöktü.

"İyi misin ?"derken eliyle Ahu'nun gamzesinin oluşturduğu çukuru okşadı. Tıpkı babası gibi...

Ahu'nun bakışları biraz acı, biraz özlem, biraz şaşkınlık içeriyordu. Ama çokça özlem ağır basmıştı ve bu durum gözlerinin dolmasını sağlamıştı. Babasını özlemişti annesini de. Hatta eski hayatını. Kısaca her şeyi.

Sanki şuan Barlas'a bakan Ahu, her an kendini savunan hiçbir konuda altta kalmayan dik başlılığıyla herkese kafa tutan o kadın değil de küçücük bir çocuk gibiydi.

"Ahu..."derken sanki Barlas'ın sesi bir nefes gibi çıkmıştı. Birkaç saniye daha birbirlerine baktıktan sonra Ahu yanağında duran eli indirdi ve gözlerini kaçırıp yere indirdi.

"Beyim yola çıkalım yavaştan artık." Diyen sese odaklanamamıştı bile Ahu. Hala anın büyüsünden kurtulamamıştı.

"Tamam atı alın siz Ahu'yu ben alacağım." Deyip elini nazik bir şekilde genç kıza uzattı. Bu kez uzatılan eli tutup yerden kalktı Ahu. Barlas atın yanına gelince ilk önce Ahu'yu bir küçük bir çocuk gibi incecik belinden kavrayıp atın üzerine yerleştirdi ve ardından kendi bindi.

Farklı bir kokusu vardı Ahu'nun sanki birçok çiçeğin harlanmış kokusu gibiydi. Kaleye gelene kadar burnunu dolduran o kokunun içinde hangi çiçeklerin olduğunu ayırt etmekle uğraşmıştı. En sonunda hiçbirinde karar kılamamıştı. Bu süre zarfında kimseden ses çıkmamıştı.

"İlk iş Fatma Usta'nın yanına uğrayalım Ahu'yu ona teslim edelim." Dediği sırada Ahu'nun gözleri çok tanıdık bir nesneye takıldı.

"O kapı..." dedi fısıldayarak her şeyi başlatan kapı şimdi karşısında duruyordu. Etraf büyük duvarlarla çevrilmiş içeri ve dışarının bağlantısını koparmamak adına bir kapı yerleştirilmişti. Aslında tarifi bu kadar basit olan bir kapının yeri Ahu'da çok büyüktü. Genç adam Ahu'nun şaşkın dolu bakışlarını takip etti ve oda kapıya baktı.

"Neden bu kadar şaşırdın bu kapıya ?" diye sordu hemen Barlas. Artık aklında o kızın hayin olduğuna dair işaretler kalmamıştı çünkü uzun bir süre kızı takip ettirmişti ama yine de konu vatan olunca her şeyden şüphe etme olasılığı artıyordu.

"Tanıdık geldi bu kapı." Deyiverdi genç kız. Sonrasında pişman olan gözlerle adama baktı. Barlas her ne kadar genç kıza gerçek hikayesini sormasa içinde her gün dur durak bilemeyen bir tümör gibi büyüyordu bu merak. Ama sormamakta kararlıydı genç adam. Ne zaman Ahu gelip ona anlatırdı o işte o zaman onu dinlerdi.

Büyük surların içinde bambaşka bir hayat vardı sanki. At surlardan içeri adımını atar atmaz Ahu uzun bir süredir aslında sadece birkaç insan yüzü dışında çok fazla insan göremediğini fark etti. Büyülenmiş gibi etrafa bakıyordu genç kız. Eski yapım evler, birkaç tane taştan büyük duvar örülmüş kutular, atları tımar edenler, ekilen bahçeleri sulayan insanlar ve belki de zamanın hemen her yerinde hiç değişmeyen dünyadan bir haber etrafta koşuşturan çocuklar.

Hayat burada ne kadar da garip gelmişti Ahu'ya. Evet gerçekten burada farklı bir yaşam vardı. Tarih okumayı çok seviyordu Ahu ama bir gün bir tarihin tozlu sayfalarına hapis olacağını hiç düşünmezdi. 'Kim düşünür ki ?' diye sordu kendi kendine.

"Az ileride Fatma Usta'nın yeri var. Bundan sonra seni ona emanet edeceğim ama merak etme ziyaret geleceğim. Başta biraz sert gelebilir sana ama korkma olur mu? Zaten onu tanıdıkça seveceksin buna eminim neyse daha fazla tüyo vermeyim." Deyip gülümsedi yanağında beliren gamzeler eşliğinde. Gülümseyince çekik olan gözleri tamamen yok oluyordu. O kadar içten gülümsemişti ki bu durum Ahu'yu bile gülümsetti.

"Sen çok seviyorsun herhalde ?"dedi. Kafasını olumlu anlamda salladı Barlas.

Kendini farklı bir dünyaya kaptırmış olsa da o kapı aklının bir ucunda kalmıştı. Belki çözüm yolu o yine o kapıdan geçerdi. Belki yine kendi hayatına dönmenin bir yolunu bulurdu. O düşüncelere dalmışken çoktan Erkek Fatma'nın yanına gelmişlerdi bile.

"Kolay gele Fatma Bacı." Dedi Barlas tam o sırada kafasını yerden kaldıran kadın Ahu'yu korkuttu bir anlık için. Tek gözünü sarmıştı –büyük ihtimalle gözü işlev görmüyordu- saçlarına doladığı siyah bir yazma ile kısacık olan saçlarının bir kısmını kapatabilmişti. Kollarındaki kaslarını çalıştırdığı her halinden belli oluyordu çünkü kasları küçük bir tümsek oluşturmuştu.

"Oo Bey'im hoş gelmişsin." Derken ki sesi onun kadın oluşunu ele vermişti.

"Hoş gördük. Bak sana kimi getirdim." Deyip Ahu'ya döndü genç adam.

"Ahu... henüz hikayesini bilmiyoruz, sormuyoruz da. Dedesiyle ormanda yaşar ama kılıca dair bilgisi yok. Bende bu çevrede en iyi kılıç ustasına emanet edebilirim diye düşündüm ve sana geldim." Dedikten sonra Fatma usta genç kıza şöyle bir baktı ve "bu kız çıtkırıldım Bey'im. Kilimhaneye ver de acı çektirmeyelim körpecik kıza." Deyip elinde ki kılıcı suya bandırdı ve sonrasında çıkan ses nesneleri yalayıp boşlukta kayboldu.

"Bilirim ama bu eğitime ihtiyacı var Fatma Usta. Dedesi ve kendisi için hem de."

Derin bir nefes veren Erkek Fatma şöyle baktı tekrar genç kıza. "Pekala Barlas Bey'im. Elimden ne geliyorsa yaparım bana da bir can bir kan olur." Deyip buz gibi gülüşüyle Ahu'ya baktı.

Ahu orada istenmediğini gayet iyi biliyordu. Zaten kılıç da ona göre bir şey değildi. Ahu'nun hayatı başarısızlık üzerine kuruluydu ne zaman bir işe girişse sonu hüsranla bitiyordu ya da sadece böyle düşünen Ahu'ydu.

Bu kez değiştirebilirdi sonuçta her şey onun elindeydi. Hem Ceyda denen o başarı düşmanı da yoktu. Daha önce sadece eski çağ filmlerinde gördüğü bu kesici aletle iyi anlaşması gerektiğinin gayet farkındaydı.

... 


BÖLÜMÜN KISALIĞININ FARKINDAYIM SEVGİLİ OKUYUCULARIM AMA VİZELER ARASINDA EN FAZLA BU KADAR OLDU ÇOK ÜZGÜNÜM...

HAYATI YAŞAMAK İSTİYORSAN GÖZLERİNİ KAPATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin