19.BÖLÜM

56 6 2
                                    


"Barlas ben..." deyip derin bir nefes aldı Ahu. Genç adam, kızın gözlerinin en derinine baktı. Tek bir cevap onu bu acundaki en mutlu adamı yapacak ya da en mutsuzu.

"Eğer cevabımı duymak istiyorsan o savaştan canlı dönmeye bak Barlas Bey."

Barlas Bey'in dudaklarının kenarı kıvrıldı.

Var olma kavgasıydı bu savaş. Uluhan Budun'u varsa onlar da vardı. Uluhan yurdu varsa onlar da vardı. Uluhan devleti varsa onlar ancak vardı. Han varsa başlarında onlar vardılar. Bunlar yoksa var olmanın hiçbir değeri yoktu biliyorlardı.

Umut taşıyorlardı en bolundan. Güvendikleri Gök onların yok olmasına, yitip gitmesine izin vermezdi. Üstelik yalnız değillerdi. Aynı dili konuşan budunları, aynı töreyi yaşayan bozkurdu ongun bilmiş budunlar onlarlaydı.

Gün doğacaktı.

Yarınlarda onlar da olmalıydılar, bunu fazlaca hak etmişlerdi.

***

Düşman ordusu harekete geçmişti artık. Özellikle geniş alanları seçiyorlardı ilerlemek için. Dar yerde bölünmeleri, sonun baştan kopması tehlikesi vardı. Böyle kalabalık orduların geniş açılım şeklinde hareketi çok önemliydi.

Dört bin kişilik bir birlik öncü, yancı ve ardcı olarak görevlendirilmişti. Binerlik olarak at sürüyor her bin bir yanı kollayıp orduyu güvencede tutuyordu. Yoruldukça yeni dört bin erle değişiyordu yerlerini.

Savaş tüm hızıyla devam ederken Bukan Kaan başta olmak üzere bütün Uluhan Budunu şaşırtacak bir olay olmak üzereydi. Kendini sır gibi saklayan Ak Ata denilen düşman kendini göstermeye sonunda karar vermişti.

Ama bunu öyle bir yapacaktı ki bütün ihtişamını gözler önüne serecek sanki bütün acun benim olacak dercesine insanları Ağulayacaktı (*zehirlemek).

Ordusunun ortalarında bir yerde, onlarca kölenin taşıdığı yüksek bir tahtırevanın üzerinden yönetiyordu Ak Ata. Yanında birkaç kadını, sık sık içecek ve meyve sunan hizmet kişileri, sıcak olduğunda yelleyen köleleri... Durmadan ilerledikleri için yorulan, güçten düşen taşıyıcı köleler yedekleriyle değiştiriliyordu.

Ak Ata kendini Gök Tanrı'nın yerdeki temsilcisi olarak görüyordu. Elbette ayağı yere değmemeliydi.

Buralarda kuşlar uçardı. Bahara uygun en güzel şarkıları seslendirirlerdi. Yaban hayvanları koşuşturur, neşe saçarlardı etrafa. Her birinin kendince seslenişleri doğayı canlı tutardı.

Baharın sesiydi onlar.

Ama artık Ak Ata'nın ordusunun karmaşık sesleri duyuluyordu.

Savaş sesleri...

Bukan Kaan oğlu Barlas ile o gece hiç uyumadı. Düşündüler. Savaş üzerine düzen kurguladılar. Ögelerini, deneyimli ordubaşlarını sesleyip bilgi aldılar. Fikirlerini tartıştılar. Düşman ordularını nasıl yeneceğini, ordusunu nasıl en etkin halde kılacağını, Uluhan yurdunun içlerine doğru akan bu kişi kalabalığını nasıl yok edip yerin dibine gömeceğini düşlediler.

Zor günler de olacak elbet. Çok zor günler. Her gün kan vereceklerdi yurt belledikleri bu topraklara. Kanla sulanmayan toprakların yurt olması ne mümkündü.

Sabah savaş giysilerini giydiler. Ak Ata denilen düşmanı yenene kadar da üzerinden çıkarmayacağı giysiler... Atın üzerinde savaş yöneteceği, durmadan bir o yana bir bu yana koştururken rahat edeceği giysiler.

Kaanları savaşa hazırlanır da Uluhan kızları durur mu hiç? Onlarda savaş giysilerini giydiler erlerinin yanında savaşmak için.

Bukan Kaan'ın bir yeğeni ve üç kızı da hazırdı savaşa.

Neşeliydiler. Mutluydular. Savaş toydu. Savaş onların sanatıydı. Ardından toya yöneldi.

Barlas Bey de savaş kıyafetleri ile katıldı toya. Büyük saygı gördü.

Bukan Kaan yerine oturmadı. Oturacak zaman değildi. Kurultay üyeleri de ayakta kaldılar hanları oturmayınca.

"Artık sözün sonudur. Bir dahaki toyumuz utkumuzun kutlama toyu olsun!"

Böyle başladı Tomris Han. Çok konuşmayacağının imini verdi.

"Yapılacakları sıralayacağım ve..."

Ögeleri, buyrukları, beyleri oradaydı. Ordusunu yönetecek ordu başları oradaydı. Yüksek orunlu erler oradaydı. Bağlı budunların hanları, ordu başları oradaydı.

Her birine görevini söyledi. Yapacak işlerini belirtti.

"Toy sona erdi!"

Dışarıya çıkıldı. Atlara binildi. Uzun bir zaman ayakları yere basmayacaktı. Her bir birlikte kızalar, erkekler karışık olacaklar güçlerince, güçleri tükenince uçmağa varıncaya kadar savaşacaklardı. Verilen görev ne ise onu yaparak...

İlk plan uygulanmak üzere yola koydu. Bukan Kaan'ın savaş için uygun bulduğu, hazırlık yaptığı yere gelinceye kadar sürekli basıg verip durulacak, eksiltilecek, yıldırılacaktı. En azından üçte biri, eğer Gök izin verirse yarısı yolda kırılmalıydı. Çünkü Kaan'ın hesabı bunun üzerineydi.

"Geçmişte vurgunları bin erliklerle yapardık. Ancak bu kez bin er etkisiz kalır ve çabuk kırılır. O nedenle yol boyunca düşman ordusunu vuracak olan birlikler onar bin olarak hareket edecek. On binlik üç birlik ayırdım. Bu birlikler asıl yükü çekecekler. İşleri çok zor olacak. Çoğu eksilecek biliyorum ama başka da çare yok. Her bir er uçmağa varmadan önce bir düşman askerini tamuya gönderse..."

Otuz bin er bunu başarırsa, vurgunlarla, dalga dalga sürecek saldırılarla verilen görevi eksiksiz yaparlarsa yüz elli bin düşman eksilecek demekti. Elbete bu iş için seçilen otuz bin Uluhan yiğidi kırılacaktı bu saldırılarda. Ne acıydı yiğitleri bile bile uçmağa göndermek.

"Başka çare yok!"

On bin er daha ayırdı düşman ordusunun yolu üzerinde tek bir işe yarar nesne bırakmasın. Kuyular doldurulsun ki onlar yeniden açmak için vakit harcasın. Yiyecekler kalmasın yiyeceklerini uzaktan getirmek zorunda kalsınlar.

"Bir on bin er de düşman ordusunun gerisinde duracak. Geriden gelen desteği, yiyeceği, içeceği taşıyan birlikleri vuracaklar. Düşman ordusuna yardımı engelleyecekler."

Bir görevi daha vardı bu artık on binin. Eğer düşman ordusu yenilir ve geri çekilirse ne yapıp edip önlerini kesecekler ve Ak Ata denilen o adamın önünü keseceklerdi.

Çünkü alınması gereken bir intikam vardı ve bu sadece onu yenmesiyle içlerindeki o odun sönmesine yetmezdi. Ona öyle bir ders verilmesi gerekiyordu ki üstünden çokça akan giden zamana rağmen uslardan silinmemeliydi. Ak Ata'nın unuttuğu bir şey vardı ki o da Uluhan budununun intikam odunun *(ateşin) asla sönmediği ve o intikamın bir şekilde alındığıydı. Yoksa uçmağa çekip giden erlerden yaşayan en ufacık bebeye kadar kimse yerinde rahat edemezdi. Ne olursa olsun akıp giden kanların, körpecik genç kızların intikamı alınacaktı.  



Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 16, 2019 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

HAYATI YAŞAMAK İSTİYORSAN GÖZLERİNİ KAPATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin