12.BÖLÜM

112 21 364
                                    


"Ne yaptın lan Ahu'ya ?!"

"Neden bahsedersin sen Barlas?" dedi şaşkınca.

"Bana oyun oynamayasın sakın Boysan hemen her şeyi anlat!" derken yakasına yapışmış ellerini biraz daha sıktı.

"Ahu'yla kavga ettiğinizi cümle âlem bilir. Siz kavga edin hesabı bana mı kesilsin?" derken yakasındaki elleri tuttu Boysan ve sessizce "bırak!" dedi.

"Biz kavga ettikten sonra kapının orada seni gördüm. Ondan sonra Ahu ortadan kayboldu."

"Sen delirdin mi Barlas? Beni oraya çağıran zaten sendin. Baktım çok sinirlisin sonra konuşuruz diye tekrar buraya döndüm. Ha tabii sen bana pek inanmadığın için şahitlerim de var." Dedi alay eder gibi.

"Şahitlerin kim?" dediğinde alayla güldü Boysan ellerini iki yana açtı ve "burada çalışan herkes." Dedi.

Barlas sıkıntılı bir nefes verdikten sonra ellerini gevşetti ve fısıldadı. "Ahu yok Boysan. Üç gündür de kayıpmış." Dediğinde Boysan'ın yüzündeki gülümseme silinmiş yerini şaşkın bir ifade aldı.

"Ne diyorsun Barlas, İhtiyarın yanında olacağını söylemiştin. Oradadır." Dedi bir umuda tutunarak. Usulca kafasını salladı Barlas. "Değil oradan geliyorum."

"Sakın şu başımızdaki bela Ahu'ya bulaşmış olmasın." Dediğinde Barlas hızla kafasını salladı. "olmamıştır değil mi?" Boysan belki de ilk defa Barlas'ı böyle çaresiz böyle yıkılmış görüyordu.

"Barlas eğer Ahu onların eline düşmüşse..." derken bir şeyler sanki gelip boğazına düğüm olmuştu.

...

3 GÜN ÖNCE...

"Saçmaladım kesinlikle saçmaladım. Tamam tamam Ahu sakin ol. Şimdi gidip konuşacaksın ve ne olursa olsun kırdığın kalbi onaracaksın." Deyip kafasıyla onaylayarak kendi sözlerine destek verdi.

"Bence şimdi hiç sırası değil." Diyen onu öyle korkutmuştu ki bir an yerinde sıçradı tam gelen sese dönecekti ki birden ayağı kaydı, yere düştü ve yerdeki taş elini kesti bu sırada elinde rulo yaptığı kağıt parçası ağaçla elini kesen ağacın arasına düştü. Ağaca yaslanmış elindeki bitkiyi bir o yana bir bu yana çekiştiren adama baktı.

"Kimsin sen be, ne işin var orada... Sen, sen bizi mi gözetledin?" derken yüreği ağzında atıyordu sanki.

Karşısındaki adam çarpık bir gülüş attıktan sonra "istediğim sorudan başlayabiliyor muyum?" dedi ve elindeki otu yere atıp kılıcını kınından çıkarıp "ya da buradan başlayım."

3 GÜN SONRA...

"Ben... ben bilmiyorum bir adam bana söyledi tanımıyorum Bey'im." Dedi küçük çocuk ve ekledi. "Sadece benden Boysan Bey'ime gidip senin çağırdığını ama acele olmasını istediğini söyledi. Bende denileni yaptım."

Çocuk şaşkınlıkla Bukan Kaan'a bakıyor hala olan olayları çözmeye çalışıyordu. Kaan elini ak sakalına götürdü.

"Küçük bir imgede de olur evlat hatırladığın ne varsa bize diyesin Ahu kızımızın başı belada olabilir." En iyimser ses tonuyla konuşuyordu Kaan ama çocukcağız yüzünü düşürdü ve kafasını olumsuz anlamda salladı. Barlas gelip en fazla yedi sekiz yaşlarında olan çocuğun önünde diz çöktü ve minicik ellerini, kılıç tutmaktan hasırlaşmış ve onunkilerin yanında kocaman kalacak olan ellerinin arasına aldı.

"Herhangi bir şey evlat herhangi bir şey..." dedi ve gözlerinin içine baktı çocuğun. Çocuksa utanarak gözlerini kaçırıp ellerine baktı Barlas Bey'in hep onun gibi büyük ve yüce bir Bey olmak isterdi. O doğdu an Gök Tanrı tarafından kutunu almıştı ve bu daha önce kimsenin başına gelmemişti. Yüce nehir onlara bağışlamıştı bu adamı tıpkı ilk atalarını bağışladığı gibi. Şimdi böyle bir adam gelmiş onun gibi bir çocuğun önünde diz çökmüş dilinden dökülecek sözler bakıyordu ama ne yazık ki ufaklığın dili lal olmuştu sanki. Sonra birden zihni bir görüntüyü tutup onun gözlerinin önüne serdi.

"Beyim!" dedi en heyecanlı sesiyle. Odada ki herkesin bir umut belirdi gözlerinde. "Beyim elinde." Deyip sağ işaret parmağıyla sol elinin baş parmağı ve işaret parmağının birleşme yerini göstererek "burada tam burada bir yayına gerilmiş ok resmi vardı." Dediği anda Barlas gözlerini sımsıkı yumdu. Boysan ağzından tek nefeste "Ah Tanrım." Duyuldu ve hemen yukarı Gök Tanrı'sına baktı.

Gökçe Hatun hemen çocuğu dışarı çıkarmak adına hamle yaptı.

"Baba..." deyiverdi tek nefeste Bukan Kaan'a "Ahu onların elinde..."

Bukan Kaan bütün heybetiyle kalktı ayağa o bu saçları değirmende ağartmamıştı bulacaktı bir an önce bir çözüm yolu. "Tugay!" dediğinde karşısında el pençe ona yürekten bağlı olan adamı önüne gelip durdu ve sağ elini yumruk yapıp yüreğinin tam üzerine koydu ve "söyle Bey'im." Dedi en itaatkar sesiyle.

Ellerini arkasından bağlayan Kaan "bütün beylere derhal haber gitsin hepsinin eksiksiz bir şekilde buraya gelmesini isterim. Toy toplanacak. Bu mesele herkesin meselesi." Dediğinde bu bardağı taşıran son damla olmuştu. Artık en önemli zaman dilimine girilmişti ve ip inceldiği yerden kopacaktı.

"Oğullarım merak etmeyin bulunacak Ahu Hatun." Deyip hem Barlas'a hem de Boysan'a sarıldı Gökçe Hatun. Oğlundan ayırmazdı Boysan'ı da, hiçbir zaman da ayırmayacaktı. Koskocaman iki çocuğunun ona sarılmasıyla ikisinin arasında kaybolmuştu. Onlar önceki gibi küçük çocuk değillerdi artık. Büyümüş koca iki kanı deli akan adamlar olmuştu.

Barlas'ın aldığı nefes ciğerlerine batıyordu sanki. İlk defa aldığı nefes ona can vermiyor da ondan can alıyordu. Çünkü o belanın kadınlara neler yaptığını biliyordu. Bir yumruk yedi o an midesine. Gözünün önünde canlanınca bir yumruk daha...

O bela biliyordu çünkü Türkleri nerden vuracağını. Hem de o kadar güzel biliyordu ki. Kadınlar sizin başınızın tacıysa bizimde ayaklarımızın paspası mesajını vermek adına neler neler yapıyorlardı orada körpecik genç kızlara. Bu kez en sağlam yumruk geldi midesine. Sanki gözleri karardı bir ara, nefesi kesildi, sesler uğultuya dönüştü ve uzaklardan Ahu'nun çığlığını duydu...


HAYATI YAŞAMAK İSTİYORSAN GÖZLERİNİ KAPATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin