4.BÖLÜM:

328 77 282
                                    

Genç kız ne kadar da çok yürümüştü öyle. Artık çizdiği rotanın doğruluğundan şüphe etmeye başlamıştı. Çünkü bu ormanın her yeri birbirinin aynısıydı adeta. Bir an sol koluna bir acı daha saplandı. Yürümeyi bırakıp kolunu kontrol etmesi gerekiyordu ama zaman kaybetmemeliydi çünkü hava kararmaya yüz tutmuştu.

Bir acı daha saplanınca durmak zorunda kaldı genç kız, kolunun altına derin bir yara bırakmıştı rota çizmek için çıktığı ağacın dalları. Kanıyordu üstelik. Artık şu büyücüyü bulması gerekiyordu. Hem romandan okuduğu kadarıyla yaşlı adam yıllar önce ailesini kaybetmiş kendi haline iyi biriydi yalnız tek sıkıntısı fazla şikayet ediyordu her şeyden. Kitabı okurken genç kız içinden "yazık şu adamcağızın yanında biri olsaydı keşke." Diye de geçirmişti. Hem belki bu saçma yerden kurtulana kadar ona arkadaşlık ederdi.

Nerede olursa olsun içindeki iyilik ateşi harlı bir şekilde yanmaya devam ediyordu ve belki de artık zamanında ettiği iyilikleri biçme zamanıydı. Tek farkı bambaşka bir âlemde bunun karşılığını görecek olmasıydı.


Düşünceler içinde daha ne kadar ilerledi bilmiyordu ama artık bir adım dahi atacak hali kalmayan ayakları yüzünden olduğu yere yığıldı. Dayanamıyordu artık bu çileye derken sağ eline bir şeyler battı. Hayatı boyunca böceklerden, örümceklerden nefret ederek geçirmişken şimdi onların yuvasına düşmüştü. Bu düşünce ile bedeni titredi. Bu durum ağlamasını daha da şiddetlendirdi.

Az ilerideki taşları hızla eline alıp gelişigüzel sağ sola savurdu. Sonrasında dizlerini karnına doğru çekip sağ eliyle sol kolunu kavramışken kafasını dizlerine yasladı. Birkaç saat içinde yaşlanmıştı resmen. İsyanı devam ederken bir kişneme sesi kendine getirdi Ahu'yu.

Kafasını bir hışımla kaldıran kız karşısında beyaz bir at görmüştü. Aslında at sıfatı ve tay sıfatı arasında sıkışmış kalmıştı bu hayvancık. Ne at denilebilecek kadar büyük neden tay denilebilecek kadar küçüktü.

Bir adım daha yaklaştı hayvan Ahu'ya. Bu durum genç kızı ürkütmüştü çünkü hayvanlarla arası pek iyi değildi. Hızla ayağa kalkarak aralarındaki mesafenin kapanmaması adına bir adım geri attı. Gözlerinin en içine bakan hayvan arkasını döndü birkaç adımdan sonra tekrar kıza baktı biraz daha ilerledi sonra tekrar arkasına döndü.

Sanki Ahu'nun kendisini takip etmek ister gibiydi. Genç kız derin bir nefes alıp gözlerini kapadı. "Pekala sonuçta bir romanın içindeyim ve bir hayvan bana yardım etmeye çalışıyor. Şaşırılacak bir şey değil." Deyip kendini ikna etmeye çalıştıktan sonra gözerini açarak isyan eden sesiyle "neresi şaşırılmayacak şey bunun ?! " Deyip ellerini saçlarının arasına geçirdi. "İnanamıyorum ya şu başıma gelenlere bak! "

Ayağını yere vurup iki kez sürüyen hayvana kaydı tekrar gözleri. İstemsizce yürümeye başladı. Tıpkı o kapıyı gördüğünde oradan kaçmak yerine kapıya doğru yürümesi gibi. Neler olduğuna anlam veremeden arasına mesafe koyarak hayvanı takip etmeye koyuldu.

Kendince hayvana bakıp at mı yoksa tay mı olduğuna karar vermeye çalışırken en sonunda bir tay olduğuna karar verdi. Evet kesinlikle kafayı yemişti çünkü içine düştüğü durumu bir kenara iterek saçma sapan şeylerde hüküm vermeye çalışıyordu. İçindeki itiraz sesi ona tam olarak şöyle seslendi. "En azından çözüme kavuşturduğun şeyler var. Bardağın dolu yanından bakmayı denemelisin."

Kafasını iki yana sallayarak şu haline gülse mi ağlasa mı karar verememişti ve o an şunu fark etti geldiği bu tarihin içinde kaybolmuş uygarlıkta bir kez bile gülümsememişti. Gülümsemek onu hayata bağlardı halbuki. Yalnız yaşamaya çalışırken ilacı gülümsemek olmamış mıydı ?

HAYATI YAŞAMAK İSTİYORSAN GÖZLERİNİ KAPATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin