"Barlas oğul, toy toplanana kadar benden habersiz sakın bir şey yapma." Dedi Bukan Kaan
"Evet oğul, Bukan Bey'ime güven buna bir yordam bulunur." Deyip tasdikledi kocasını Gökçe Ana.
Elini kalbinin üzerine koyup başıyla selamladı Barlas ve arkasını dönmeden kapıya kadar yürüdü ve sonrasında çıkıp gitti saraydan.
"Sence dinleyecek mi bizi ?" diye bir soru yöneltti Gökçe Ana Bukan Kaan'a. Kaan gülümsedi önce bir sonra kafasını olumsuz anlamda salladı ve "onun yüreğine kor düştü be Gökçe'm. Benim Barlas'ım o güzel kıza sevdalandı. Seni beni gözü görmez gayrı..." dedi ve yüzündeki gülücük soldu ve ekledi. "Ama bu saatten sonra o kız ile Barlas olmaz Gökçe bilirsin o adamların kadınlara neler ettiğini. Oradan sağ dönemez sağ dönse bile..." deyip sustu çünkü ağzı söyleyemezdi bunu.
Barlas, Ahu'yu en son gördüğü yere gidip her yani kolaçan edecekti. Tabii ki toyu beklemeden o güzel gözlü kızın peşine düşüp onun başına bir şey gelmeden onu ve diğer bütün esirleri kurtaracaktı ama öncesinde yanında olmasını istediği biri vardı. Düşünceli adımlarla Uluhan Nehri'ne gitti. Nehrin yanına gelince dizlerinin üzerine çöktü ve kutsal suya baktı.
"Benim niceler nicesi, mucizelerin en güzelini yaratan Gök Tanrı'm. Uluhan'ımızı bu suyla kurtaran beni bu soruların içine atan, bana ta doğduğum anda kutu veren Gök'üm. Bir kıza sevdalandım. Daha doğum anında kutu verdiğin bu adam bir hatuna kaptırdı gönlünü. Ama onu elimden aldılar senin bize hediye kıldığın hatunlarımıza yapmadıklarını bırakmadılar. Şimdi benim hatunuma el uzatmaya çalışırlar o eli kır Gök ya da bana kırmayı nasip et. Bana dayanma gücü ver." Dediği sırada gözlerinden damlayan bir damla yaş nehre düştü. Dalgalana su önce duruldu sonra bir anda Ahu'nun yüzüne dönüştü. Gamzeleri eşliğinde gülümseyen yapılı dudaklarına kaydı önce Barlas'ın gözleri. Sonra vurulduğu o ceylan gözlerine. Rüzgar kıvırcık saçlarını yüzünde dağıtıyordu yine.
'Bu' dedi Barlas kendi kendine işte ona dayanma gücünü Gök Tanrı bu güzel kızın gözleriyle vermişti. Derin bir nefes aldı ve "biliyorum yanımdasın, sen yanımdaysan bana durmak yakışmaz. Seni ve bütün halkımı gururlandıracağıma ant içiyorum." Dedi ve kılıcını kınından çıkarıp Uluhan Nehri'ne batırdı. Bu onun için kutlu bir yöntemdi. Kılıcından damlayan su damlalarına baktı. Her damla bir kefere*(düşman) demekti bu halkın gözünde ve Barlas ne olursa olsun intikamını alacaktı.
**
Ahu üç günde üç farklı yer gezmişti. Asla yerlerinde durmuyorlardı. Artık çok yorulmuştu, tükenmişti. İri cüsseli, çekik gözleri olan adam ata bağlanmış adeta ayaklı kodes görevi gören bu arabanın arkasında oradan oraya günlerdir savrulan genç kızın yanına geldi. Gözlerinin içine baktı önce, sonra gülümsedi ve minik hapisinin kapağını açtı. Bir an umut boy gösterdi genç kızın içinde. Kanayan parmağını yumruk yaparak gizledi. İçeri doğru sokuldu adam ve Ahu'nun kıvırcık saçlarına uzattı elini. Ani bir hareketle geri çekildi Ahu. İçinde büyüyen umut Güneş'te kalan bir top dondurma misali eridi gitti.
"Saçında ot kalmış onu almaya çalışırım." Dedi ve biraz daha yaklaştı. Elindeki beyaz bandı Ahu'nun gözlerine doğru getirdi ve ekledi. "Sakin dur canını yakmayım." Dediğinde Ahu biraz daha geriye çekildi. "Neden buraya kadar bağlamadın gözlerimi de buradan sonra bağlarsın." Derken o an fark edemediği ama yavaştan oradaki halk gibi konuşmaya başlamıştı.
Arkadan bir ses önündeki askerin hazır ola geçmesini sağladı. "Basit sorular sorarsın Ahu Hatun, çok basit sorular." Dedi ve askere gözleriyle işaret verdi. Asker gözlerini bağlarken Ahu rahatça durup bir soru daha sordu. "Neden hep aynı renk." Dediğinde komutan gülümsedi. "Sence neden?" diye sorduğunda Ahu zaten önceden düşündüğü sorunun cevabını söyledi. "Bir tür sembol, bu renk sizin sembolünüz." Dediğinde komutan güldü.
"Başına neler geleceğinden habersiz beklersin bir de Uluhan Soyu sizi yere göğe sığdıramaz." Dedi ve ekledi. "Kadın bir toplumun sonunu getirir. Al edersiniz(*hile yapmak), içten pazarlıkçısınız, erleri parmaklarınızda oynatacak kadar usunuzu (*akıl) kullanabilirsiniz. Kadınlara yaşama hakkı bile verilmemeli." Dediğinde Ahu acı acı gülümsedi ve bu konuşmayı kitapta okuduğunu anımsadı, bir anda. Kitapta bu konuşmada geçen bir kız vardı. Şimdi bir şeyler yine zihninde canlandı. O kız bal gibi de kendisiydi işte.
"O kız." Diye mırıldandı kendi kendine ve tamamlayamadı. Çünkü kız Barlas'ın sevisine *aşkına tutulmuş dillere destan güzellikte ve çok cesur bir kızdı.
Biran nutku tutuldu adeta. Ben kimseye karşı bir şey hissetmiyorum diye geçirdi içinden. Hele ki bir roman kahramanına asla. Ama bir şüphe düşmüştü yüreğinin en derinliklerine o kadar derine gömmüştü ki henüz kendi bile daha önce oralara hiç inmemiş ve hakikat nedir bilmiyordu. Sevi nedir hiç hayatına sokmamış hatta hiç düşünmemişti.
At arabası sallana sallana patika yollardan geçerek hedefine ulaştı. At durdu ve Ahu içinden indirildi. Elleri, gözleri bağlanmış bir şekilde bir odaya hapsedildi. İşittiği tek ses boğuk şekilde yükselen ağıt sesiydi. Aradan geçen birkaç saat sonra bile Ahu hala atın üzerindeymişçesine sallanıyor hissediyordu kendini derken içeri bir kişi geldi ve Ahu'nun önce gözlerini açtı sonra ellerini ve ayaklarını en son olarak da ağzını.
Karanlığa alışmış olan gözlerini ışık hüzmesi rahatsız etti. Beyazlara bürünmüş asker onu kolundan tutarak çadırın dışına doğru ittirerek çıkardı. Ahu "ne yapıyorsun be adam insan gibi çık desen çık..." derken sözleri yarıda kesildi çünkü gördüğü manzara karşında şok oldu.
Yüzlerce kadın çırılçıplak bir şekilde bir şekilde meydandaki tahta parçalarına bağlanmış etrafına bir sürü aç asker sürüsü doluşmuş istediği kızı almak için bir diğeriyle kavga ediyordu. Utançlarından yerin dibine giren ve kıpkırmızı olan kızların suratlarına baktı. İçinden bir şeylerin kopup uzaklaştığını fark etti ve istemsizce gözleri doldu. Burada bu körpecik genç kızlara neler yapılıyordu öyle. Kulağının dibinden gelen bir sesle irkildi ve birkaç adım geriledi.
"Nasıl beğendin mi Uluhan Beyliğinden Ahu Hatun." Dedikten sonra ellerini Gök'e doğru açıp "Ey sevgili Gök'üm senin ve daha nicelerinin intikamını Türk Kadınlarından alırız. Sen ve kadın şahit ki bu daha hiçbir şey değil. Onların soyunu bu acundan(*Dünya) silene kadar yılmak yok. Onların kendi bebelerini onlara düşman edeceğiz." Deyip pis kahkahasını atarak Ahu'ya döndü. Ahu sicim gibi akan gözyaşları eşliğinde "çünkü Türkü, Türk'ten başka kimse yok edemez." Dedi ve içinden gelen koşup oradaki bütün hatunların hepsini kurtarmak istedi. Ama bu imkansızdı.
"Barlas !" döküldü istemsizce dudaklarından. Çünkü şuan ihtiyacı olduğu tek şey oydu...
KISA VE HATTA TEKRAR OKUNUP YAZIM HATALARININ KONTROL EDİLEMEDİĞİ Bİ BÖLÜM DAHA...
ÜZGÜNÜM AMA VAKTİM OLDUKÇA YAZMAYA ÇALIŞIYORUM.
HEPİNİZİ ÇOK SEVİYORUM...
BÖLÜM HAKKINDA DÜŞÜNCELERİNİZ BELİRTESENİZ ÇOK SEVİNİRİM ÖPÜYORUM HEPİNİZİ...
Aa bi de son bir şey bazı kişiler kitabımın kapağını ve adını beğenmediğini söyledi şöyle yapalım daha güzel fikri olan olursa yorum yapsın ya da kapak teklifine de açığım belki okuyucularım sayesinde daha güzel şeyler de çıkabilir ♥️♥️

ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYATI YAŞAMAK İSTİYORSAN GÖZLERİNİ KAPAT
Fantasía'' Hayatı yaşamak istiyorsan gözlerini kapatman gerekiyor.'' ''Ama gözlerimi kapatırsam karanlıktan başka bir şey göremem ki!'' ''Yanılıyorsun işte o zaman hiçbir şey göremezsin ve her şey zihninin karanlıkta sana sunduğu hayal ürünlerindedir. ''