Şımarık 9

667 22 0
                                    

Mert...

O çok özlediğim kız şu an karşımdaydı ama ben ona yaklaşamıyorum. Gözlerindeki parıltıyı, gülerken yanağında çıkan gamzeyi, şaşırınca büyüyen gözlerini her şeyini özlemiştim.

Beni ilk gördüğünde çok şaşırdı. Gerçi ben onu Güneş'in arkadaşı olduğunu öğrendiğimde bende bi hayli şaşırmıştım.

Biraz onunla oynamamın sakıncası olmazdı heralde... Onsuz geçen yıllarımın bir bedeli olmalı.

Onu tanımamış gibi yaptığımda şaşkınlığı iki katını almıştı. Hep yaptığı gibi gözlerini pörtletmişti.

Beraber bara gittiğimizde cüzdanından düşen resmimizi görünce mutluluğum fazlasıyla artmıştı. Ama içeride sevgilisi olduğunu öğrenince onunla konuşma fikrimi ortadan kaldırmıştım.

Ben onu hiç unutmamıştım ama onun için önemli değildim galiba.

Ne boktan bi hayatım var benim ya...

Türk filmlerinden bi farkı yok resmen.

Zengin iş adamı gayrimeşru çocuğunu ve çocuğun annesini yurt dışına gönderir. Çocuk orda büyür.Orada bi kıza aşık olur. Gelin görün ki kız Türkiye'ye döner. Çocuk annesini bırakamaz.Annesi ölünce Türkiye'ye dönen çocuk sevgilisini bulur ama kızın sevgilisi vardır. İşte tüm hayatımın özeti bu.

Hayatımı yazsam 'bu adamda Türk filmlerini çok izliyo galiba' deyip kitabımı okumaya gerek duymazlardı galiba...

Akşam yine dışarıya çıkmıştım. Her ne kadar sevgili babacığım(!) beni oğlu olarak görmesede paramı hiç bir zaman eksik etmedi. Hatta şu anda sevgili üvey kardeşimle kalıyordum. Birbirimizi fazla sevmesekte sorunumuz yoktu.

Yeni arkadaşlarımdan birinin çağırdığı gece kulübüne girdim. Değişik dekorasyonuyla birçok müşteri çekmişti.

Eylül'ü  ve yanında oturan kişiye baktım. Demek meşhur sevgili buydu. İçimde gidip ağzını burnunu kırma isteği çoğalmaya başladığında Eylül'ün kavga ettiğini anlamıştım.

Adama tokatı bastığında "işte benim kızım" dedim. Yanlarına yürümeye başladım. O hayvan herif Eylül'ün bileğini sıkarak zorla dışarı çıkarmaya çalışıyordu. Onların ardından bende dışarı çıktım.

"Aptal bıraksana kolumu ya acıtıyosun." sokak lambasının ışığında gözlerinden akan yaşları farkettiğimde daha fazla dayanamadım ve hızlıca yanına gitmeye başladım.

" Öyle kolay mı sandın beni terketmeyi?"

" Sevmiyorum seni nesini anlamadın?"

Daha da hızlanıp adama yumruğu geçirdiğimde oldukça rahatlatmıştım. Eylül'ün elini tutup arabaya doğru yürüdüm. Aniden durduğunda arkama döndüm. Ağladığı için rimelleri akmış saçları dağılmıştı.

" Seninle gelmiyorum!" dedi.

" Nasıl yani?"

" Tanımadığım insanlarla biryerlere gitmem genelde."

" Nasıl tanımazsın ya beni? Benim Mert. Hani eski sevgilin olan..."

" Geçen gün öyle demiyodun ama." duran ağlaması yeniden başlamıştı. Sarıldığımda ilk önce tepki vermesede sonra sıkıca sarıldı.

Ne kadar zaman öyle durduğumuzu bilmiyorum. Gerçi bir ömür dursam sorun olmaz.

" Beni bir daha bırakma. "

" Bırakmam! Sen bıraksanda ben bırakmıycam."

" Söz mü? "

" Söz! "

" O adamın hesabı sorulucak hanımefendi. Unuttum sanma sakın. "

Eskisi gibi kahkahalrımız sokağı çınlatırken bir kez daha onu ne kadar çok özlediğimi ve sevdiğimi farketmiş oldum.Umarım bu bizim mutlu biten masalımız olurdu.Bir daha ayrılmak zorunda kalmazdık.

*"*"*"*"*"*"*"*"*"*"*"*"**"*"*"*"*"*

kısa oldu biraz.Uzun bir süredirde yazmıyorum.Ayrıca hikayenin yeşil çam filmlerini aratmadığının da farkındayım :D Neyse uzatmayım...okuduğunuz için teşekkürler.Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum :* multimedya Mert...

ŞımarıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin