Şımarık 16

614 20 0
                                    

Ayağıma sandaletlerimi geçirerek en hızlı halimle merdivenlerden inmeye başladım. Düşmeden merdivenlerden indiğim için sevinirken gözlerimin önündeki ayakları farkettim.Son basamağa geldiğimde her zamanki sakarlığımla yeri boylamıştım. Kalkıp ayakların sahibi olan babama gülümserken onun gülmemesi azar yiyeceğimin habercisiydi.Diyeceği şeyi hızlıca kafamda tasarladım 'kızım ben sana yüz kere şu merdivenlerden koşarak inme demiyo muyum?Hayır bir gün başına bir şey gelicek!Ahh Güneş hanım ah!Kime diyoruuum?Hiç dinlemiyosun de mi beni?'

"Kızım ben sana yüz kere şu merdivenlerden koşarak inme demiyo muyum? Hayır bir gün başına bir şey gelicek!Al işte gelmiş.O dizlerinin hali ne?Nasıl giyceksin o mini elbiseni?Müstehak sana baba sözü dinlemezsen böyle olur!"

Tamda tahmin ettiğim gibi başlayan cümlesi değişikliğe uğraması  ve benim dehşetle açılan gözlerimle dizlerime bakmam eş zamanlı olmuştu. Benim gece saatlerce düşünüp binbir güçlükle bulduğum ve babamın şiddetle karşı çıktığı o muhteşem elbisemi nasıl giyicem ben.

Ağlayacak duruma gelmiştim. Napacaktım şimdi? Dizlerimin durumu çok kötüydü. Normalde kendimi kucakta bile taşıtırdım ama yüzlerce insanın katılacağı o kutlamaya muhteşem bir şekilde gitmem lazımdı.

Yaraya bakamadığım için çalışanlardan biri pansuman yapmaya başlamıştı. Baktığımda bile içim fena oluyordu. Şu hayatta nefret ettiğim üç şey var! Kan, Karanlık ,Kırmızı. 3K

Hızlıca Eylül'ü aradığımda açmaması beni daha kötü yapmıştı. Çalan zilin sesiyle kendime geldim . Eylül'ü havada ararken karada bulmuştum. Eve girmesine bile izin vermeden çekiştirerek dışarı çıkardım. Kuaför randevuma yaklaşık iki saat vardı. Bu iki saat içinde bir şeyler bulmalıydım.

Bulduğumuz ilk mağazaya daldığımızda -buna dalmaktan başka hiç bir kelimeyi yakıştıramadım resmen daldık- tüm herkesin gözü bize dönmüştü. Ama benim gözlerim tek bir şeyde kitlenmişti.O lacivert elbise benim olmalıydı.

Tezgahtarın yanına koşarak gidip
"Şu sarı saçlı bayanın üzerindeki elbiseden istiyorum 36 beden lütfen!" dedim en sevimli gülümsememi takınarak.

" Malesef o elbiseden tek kaldı. Başka elbiseler gösterebilirim isterseniz?"dedi sorarcasına.

" Hayır! Onu istiyorum."

Arkamdan seslenen satıcıyla Eylül'ü takmayarak deneme kabinin önüne gittim.Sarı saçlı beğenerek elbiseyi süzdüğünde alacağını düşündüm. Bir şeyler yapmalıydım!

" Hanımefendi bu elbiseyi alacak mısınız cidden hiç yakışmamış."

Birden bana dönerek buz gibi baktı.Beni böyle mi korkutacaktı?Hıh... Ben mi korkucam?

" Sizi hiç ilgilendirmez."

" Ama ben size gerçekleri söylüyorum.Sizi on yaş yaşlandırmış. Kırklı yaşlarda gibisiniz."Son cümleyi söylemez olaydım. Daha yeni buz gibi bakan o kadının yerine ateş saçan bir ejderha gelmişti.

" Sensiz kırk yaşında.Yelloza bak ya! 23 yaşındayım ben. Almıycaktım ama şimdi alıyorum. Bunu paket yapın lütfen." dedi prenses edasıyla.Bana yelloz demişti. Bana.Ben sana yellozu gösteririm ama . Kadının saçlarına yapışmıştım.Bir yandan sen kime yelloz diyosun diye bağırırken bir yandan saçlarını daha çok çekiyordum.

Zorla bizi ayıran Eylül beni çekiştirerek ve herkesten özür dileyerek çıkışa götürdü.

" Napıyosun kızım sen? Bıraksaydın bi güzel yolsaydım o kızı. "

" Güneş delirdin mi sen? Polis çağıracaktı kadın. Ben olmasam hapishane köşelerinde geziyo olacaktın. "

Sonunda dayanamayarak kahkaha atmaya başladık. Ta ki randevuma yarım saat kaldığını anlayana kadar . Hızlıca bi yerden denemeden mor bi elbise alarak arabaya koştuk.Şoföre gidiceğimiz yeri tarif ettikten sonra koltuğuma yayıldım.Bu seferde trafik bize engeldi.Arabadan inerek koşmaya başladım.Eylülde arkamdan.Neyse ki kuaför uzak değildi. Yine dalarak kuaföre girdiğimizde yine herkes bize bakmıştı.

ŞımarıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin