Taehyung Jungkook'tan duyduğu o sözlerle, çareyi odadan koşarak çıkmakta bulmuştu. Evet, yanlış duymuyordunuz. Kaçmıştı. Sonsuza kadar kaçamayacağını bilse de, o an daha fazla o odada duramayacağını hissetmişti.
Jungkook denilen herifi tanımıyordu. Fakat, artık onunla ilgili emin olduğu bir şey vardı. Bu adam ya bir psikopattı, ya da bir sapık... Yoksa sarf ettiği sözcüklerin bir açıklaması olamazdı.
Çıkış yapmak istiyorsa, ona itaat etmesi gerektiğini söylemişti. Taehyung, bir köle değildi ve hayalinden geçen yolda kendini birine hizmet etmeye adayacak kadar da sıyırmamıştı. Muhtemelen, Jungkook denilen herif, ona karşı çıkamayacağını düşünüyordu ama ona gösterecekti. Boyun eğmeye niyeti yoktu. Bu zamana kadar birçok zorlukla karşılamıştı. Onca çabasından sonra, bir anda bırakamazdı. Kontrolü onun eline bırakmayacaktı.
Üstelik ne demişti o, güzelim mi ? Tanrı aşkına, aklına geldikçe çıldıracak gibi hissediyordu Taehyung. Kendisine bu şekilde hitap edecek cesareti nereden bulduğunu, fazlasıyla merak ediyordu. Şirket sahibi olmanın verdiği rahatlığı, kendi üzerinde kullanamayacağını ona gösterecekti.
Peki böyle demesine rağmen, neden bir haftadır köşe bucak kaçıyordu ? Pekala, kabul etmek istemese de içten içe korktuğunu kendisi de biliyordu. Karşı çıktığında olabilecekleri düşünmek bile, korkması için yeterliydi.
Jungkook'la karşılaşmamak için şirkete daha az gider olmuştu. Pratik yapması gerekiyordu, fakat gündüzleri o da şirkette oluyordu. Üstelik birkaç kez, arkadaşlarına kendisini sorduğunu duymuştu. Haklıydı gerçi, birden ortalıktan kaybolmuştu ve 1 haftadır onun gözüne görünmemek için elinden geleni yapıyordu. Şirkete genellikle geceleri gidiyor, fazla insan olmamasını fırsat bilip, gecenin geç saatlerine kadar pratik odasında kalıyordu.
Arkadaşları da onun tuhaf hareketlerinin farkındaydılar. Birkaç kez neyi olduğu hakkında ona sorular sormuşlar, fakat Taehyung onları cevapsız bıraktığında sorgulamaktan vazgeçmişlerdi. Hem zaten, onlara ne diyebilirdi ki ? Biliyor musunuz, yeni patronumuz tam bir sapığın önde gideni mi ? Ah, hiç sanmıyorum...
Yine köşe bucak kaçtığı bir günün akşamındaydı. Bu gün, her zamankinden biraz daha erken gelmek istemişti Taehyung. Odaklanamıyordu, Jungkook denen herif tek bir sözüyle bütün düşünce sistemini çökertmişti resmen. Düşünmek istemiyor olmasına rağmen, kendini söyledikleri beyninin içinde dolanırken buluyordu.
Zihnini boşaltmak için dans etmeye odaklamışken, odanın kapısının önünde dikilen Jungkook'u fark etmemişti. Müzik bittiğinde, hafifçe eğilip ellerini dizlerine yerleştirmiş ve derin nefesler almıştı. Bu sırada Jungkook hala onu izlemeye devam ediyordu. İtiraf etmeliydi ki, bu çocuğun fazlasıyla iyi bir fiziği vardı... Aklından geçen düşünceye kendi kendine sırıttı.
Taehyung'un bir şeyi aradığını fark ettiğinde gözü sağ tarafında duran çantaya kaymıştı. Odanın içi loş bir ışıkla aydınlandığından, diğeri hala onun varlığının farkına varamamıştı. Yorulduğu için, susamış olmalıydı.
Jungkook eline aldığı şişeyle birlikte Taehyung'a doğru yürüyüp, tam arkasında durdu. Şişe olan elini, belinin yanından geçirip şişeyi onun karnına bastırdı ve kulağına doğru fısıldadı. "Bunu mu arıyorsun ?"
Siktir... Durumu özetleyen tek kelime buydu sanırım. Taehyung kulağına fısıldayan sesle titremesine engel olamamıştı. Aferin Taehyung, şimdi ne yapacaksın bakalım. Hadi, buradan da kaçmayı denesene...
Kaçamayacağını her ikisi de çok iyi biliyordu. Bunu iyice idrak ettiğinde su şişesini onun elinden çekip, en azından uzaklaşmaya çalışmış fakat Jungkook'un beline sarılan kolları buna izin vermemişti. "Nereye gittiğini sanıyorsun, güzelim ?"
Kaşları istemsizce çatılmıştı. Maalesef ki bu tarz güzel sözler bir yabancıdan -özellikle de bu yabancı sizin psikopat olduğunu düşündüğünüz patronunuzdan- geliyorsa, aşırı rahatsız edici olabiliyordu. "Ne istiyorsunuz, Bay Jeon ? Bırakın beni."
Jungkook sırıtıp geri çekildi. Ne mi istiyordu ? Hımm, belki biraz eğlenmek... Ve bunun için Taehyung, doğru seçimdi.
Diğerinin önüne geçtiğinde sert bakışlarını yüzünde gezdirdi. "Öncelikle açıklamayla başlayabilirsin."
Bu aşırı rahatsız edici ortam, Taehyung'un daha da gerilmesine sebep olmuştu. "Size açıklamasını yapmam gereken bir konu yok, Bay Jeon."
"Ah... Demek zoru oynamak istiyorsun. Pekala, isteğini geri çevirmeyeceğim. Senin kurallarına göre oynayalım o zaman." Tek kaşını kaldırıp bir solukla söylediğinde, ellerini pantolonunun ceplerine yerleştirmiş ve Taehyung'a bir adım daha yaklaşmıştı. "Neden kaçıyorsun ?"
Ah hadi ama, kaçıyorsam bir şeylerden rahatsız olmuşum demektir, değil mi ? Bunu sorgulamadan anlayamayacak kadar salak mı ? Hayır, hiç sanmıyorum. Aksine, o fazla kurnaz bir kişiliğe sahip. "Kaçmıyorum, efendim."
Kendi yaşlarında olan birisine 'efendim' diyerek hitap etmesi, aşırı sinir bozucuydu. Sahi, en son ona yenilmeyeceğinden bahsediyordu. Ama bu şekilde hitap ederek bile, yenilmiş sayılmaz mıydı ?
Düşünceleriyle boğuşurken Jungkook'un derin sesi onu gerçekliğe geri sürüklemişti. "Madem kaçmıyorsun, neden o zaman şirkete ben olmadığım zamanlarda geliyorsun ? Üstelik, her stajyerin aynı saatlerde gelme zorunluluğu olduğunu düşünürsek..."
Derin bir nefes alıp dudaklarını yaladı Taehyung. Bunu yapmasıyla beraber, Jungkook'un bakışlarını dudaklarında gezdirdiğinin farkında değildi çünkü ona bakamıyordu. Açıkçası bakmak da istemiyordu. Onunla işle alakalı olmadığı sürece muhattap olmak istemiyordu. Şu ortam bile fazlasıyla canını sıkmıştı. Konuşmayı hızlıca bitirip, bir an önce buradan defolup gitmek istiyordu.
"Size itaat etmeyeceğim. Benden böyle bir şey bekleyemezsiniz. Buna hakkınız yok." Aslında, yapmak istediği açıklama bu değildi. Sanki... Fazla sert ve net olmuştu. Ama bir dakika, neden tereddüt ediyordu ki ? Zaten amaç bu değil miydi, onu uzaklaştırabilmek için soğuk davranması gerekiyordu.
Jungkook bir süre sessiz kaldıktan sonra eliyle çenesini sıvazladı. "Demek itaat etmeyeceksin, öyle mi ?"
Taehyung cevap vermek yerine başını hafifçe sallamayı tercih etmişti. Bütün enerjisi çekilmiş gibi hissediyordu. Bu adam, kendisine ne yapıyordu böyle ?
Yanaklarına yerleşen soğuk elleri hissettiğinde gözleri hafifçe genişlemişti. Başını kaldırdığında, diğerinin kendi yüzünün dibinde duran yüzüyle karşılaşmayı beklemiyordu. Bu yakınlık... Çok fazlaydı. Kaldırabileceğinden çok daha fazlasıydı.
Jungkook, onun yüzünün her bir santimi inceledi. Böyle bir güzellikteki bir insan, nasıl bu yeryüzünde var olabilirdi... Aklı almıyordu. Fakat, şu an Taehyung'un büyüsüne kapılmamalıydı. Ona işlerin nasıl yürüdüğünü, kimin sözünün geçtiğini gösterecekti. Eh, ilerde güzelliğiyle büyüleneceği çok fazla zaman olacağından bunu şimdilik erteleyebilirdi.
Gittikçe kendi dudaklarına yaklaşan dudaklarla, Taehyung artık ne yapacağını bilemez olmuştu. Onu öpmezdi, değil mi ? Hayır, hayır. O kadarını da yapmaz herhalde. Yani yapmaz, değil mi ? Emin olamıyordu.
Dudakları birbirine değebilecek kadar yakınlaştıklarında, Taehyung'un gözleri istemsizce kapanmıştı. Farkında değildi ama, Jungkook'un eline bir koz daha vermişti. Ve eğer Jeon Jungkook'tan bahsediyorsak, bunu kullanmaktan kendini alıkoymazdı.
"Madem bana itaat etmeyeceksin, o zaman bu şirkette yerin yok demektir. Seçim senin... Ya şimdi buradan çıkıp bir daha geri dönmemek üzere gidersin ya da yarın sabah her şeyi kabullenip ofisimde olursun. İyi düşün, fazla zamanın yok. Ama tahmin ediyorum ki, sana istediğini verirsem vazgeçmezsin, öyle değil mi ? Huh, Kim Taehyung ?"
*******
Kusura bakmayın, öncelikle bunu söylemek istiyorum. Çok fazla geciktirdiğimi biliyorum, fakat ciddi anlamda okulum yoğun. Ve haftaya sınavlarım başlıyor :(Neyse, umarım bölümü beğenirsiniz. Bir daha ki bölümde görüşürüz ❤️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Obey | TaeKook
Fanfiction"Çıkış yapmak istiyorsun değil mi, Kim Taehyung ?" Taehyung bakışlarını diğerinin bakışlarından bir saniye bile ayırmadan başını salladı. Bu, diğerinin yüzüne oyuncu bir gülümseme yerleştirmesine neden olmuştu. "O zaman, bana itaat edeceksin..."