İnsanın yanında sığınabileceği birisi olması, ne de güzeldi. Bahsettiği şey aile değildi. Aile gibi hissettiren, düştüğünüzde elinizden tutan ve sıcaklığını her daim hissedebildiğiniz insanlardı.
Hayatınızda böyle insanlara sahipseniz eğer, oldukça şanslısınız demektir. Bundan yaklaşık bir yıl öncesine kadar Taehyung, ailesinden başka sırtını yaslayacağı kimsesi olmadığını düşünürdü hep.
Sonra o gelmişti. Birden tüm düzenini tepetaklak edip, hayatına dahil olmuştu. Bu bir ilkti belki ama son olmayacağının o zaman bile farkındaydı.
Onunla ilk karşılaştıklarında, Jungkook'un aykırı bir tip olduğunu düşünmüştü. Aslında, böyle düşünmesine sebep olan şey kendisine karşı olan tavırlarıydı. Tabii, sebebini bilmediği için yaptığı her bir hareketi tuhaf karşılıyor ve onu sürekli tersliyordu. Fakat bir süre sonra tüm bunlar işe yaramamaya başlamıştı çünkü biliyordu ki Jungkook'un büyüsüne kapılmamak imkansızdı.
Onu pratik odasında ilk öpmek zorunda kaldığı o anı anımsadı sonra. Dudaklarına ufak bir tebessüm yerleşmişti hemen. O gün ne kadar korktuğunu üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin, hiç unutamayacak gibi hissediyordu. Her anını hatırlıyordu... Ardından Lisa'nın gelip onu bir güzel azarlamasını da.
Sonra onu ilk kıskandığı zamanları düşündü. Ne kadar da aptaldı ama. Jungkook resmen onunla oynuyordu ve Taehyung onu Lisa'dan kıskanıyordu. Tabii o zamanlar, birleşmelerinde onun büyük katkısından bihaberdi.Jungkook'un hastalığını öğrendikten sonra geçirdiği her bir saniyenin ne derecede korkutucu olduğunu da aklından çıkaramıyordu. Hele korkuyordu gerçi. Bu lanet hastalığının nerede, ne zaman kendini göstereceği belli olmuyordu. En korktuğu şey ise, onun canının yanma ihtimaliydi.
Oysa ki çok iyi biliyordu ki, onun canını en çok yakan kendisiydi. Çok üzmüştü onu, çokça da üzülmüştü. Döktüğü her bir gözyaşını anımsadıkça kalbi buruluyordu. Fakat biliyordu ki, hepsi geride kalmıştı. Geçmişin bulunduğu eski defteri kapatmış, yeni bir tanesine başlamışlardı.
Pişmanlıkları elbette ki vardı, her insanın olduğu gibi...Pişman olmadığı tek şey ise, Jungkook'un yanında olmaktı. Büyük bir aşkla kutsanmışlardı ve bu güzel adamın yüzüne bakıyorken bile içinden annesinin şu sözleri geçiyordu. 'O seni çok seviyor, Taehyung. Ben, Jungkook'un gözlerinde gördüm, oğlum.'
Biliyordu, Jungkook'un kendisini nasıl sevdiğini en iyi o biliyordu. Bu sevgi için neleri gözden çıkardığının da farkındaydı. Tüm dünyayı bir kenara bırakıp, sadece sevgilisine odaklanmayı seçmişti. Göstermese bile biliyordu Taehyung, Jungkook da zaman zaman korkuyordu. Fakat korkuları, hiçbir zaman aşkının önüne geçememişti. Önlerine çıkan engel her ne olursa olsun, hep bir çözüm yoluyla gelmeyi başarmıştı.
Taehyung ona hayranlık duymadan edemiyordu. Bunca zorluktan geçen bu güzel adamın, bu denli güçlü olması hem sevgilisi olduğu için gururunu okşuyor, hem de ona olan hayranlığını gün ve gün arttırıyordu.
Taehyung ailesini, müzik hayatını geride bırakmak zorunda kalmıştı belki ama bunların eksikliğini Jungkook ona bir an olsun bile hissettirmemişti. Evlilik teklifini yapmasından sonra birlikte yeni bir daireye taşınmışlar ve Jungkook, Taehyung'a düğün hediyesi olarak bir piyano almıştı.
Grup hayatı bitmiş olabilirdi, ama sevgilisinin müzikten tamamen kopması en son isteyeceği şeydi. Bu yüzden ona böyle bir hediye vermek istemişti ve çok da doğru bir seçimdi. Taehyung'a piyanoyu gösterdiğindeki o yüz ifadesini hala anımsıyordu. Mutluluktan akan gözyaşlarıyla gelip, Jungkook'un kolları arasına sığınmış ve yüzüne bıraktığı sayısız öpücükle beraber teşekkür etmişti.
Jungkook'a gelirsek... Şirketten ayrılmış ve yerini Lisa'ya devretmişti. Biliyordu ki, bu hayatında verdiği en doğru kararlardan birisiydi. Hem grupları, hem de şirketi en iyi şekilde yöneteceğinden şüphesi yoktu. Jungkook'un yokluğunda da, şirketle ilgilenen hep o olmuştu ve beklenilenin aksine, bu konuda oldukça başarılıydı. Üstelik yabancı birinin ellerine şirketi bırakmak, mantıklı bir hareket olmazdı. Lisa tüm bu zaman boyunca ona yol arkadaşı olmuş, onu desteklemişti. Bu kadarını hak ediyordu.
Herkes yeni düzenlerine alışmış durumdaydı. Tüm olan olaylardan sonra, insanlar grubun dağılacağını düşünseler de dağılmamıştı. Aksine, öncekinden çok daha güçlü ve birbirlerine bağlı bir şekilde geri dönüş yapmışlardı. Şu anda ise önceye nazaran daha büyük bir hayran kitlesine sahiplerdi.
Taehyung onlar adına mutluydu. Kendisi hayalini doğru düzgün yaşayamamıştı belki ama en azından onların hala bir şansı vardı. En doğru kararı verdiğini şimdi çok daha iyi anlıyordu. Eğer bu gün hala o grupta olsaydı, insanlar daha çok zarar görmeye devam edecekti. Bunu engellemiş sayılırdı. Üstelik gruptan ayrılması bir şeylerin sonlandığı anlamına gelmiyordu, arkadaşlıkları hala sorunsuz bir şekilde devam ediyordu.
Tüm bu süreç boyunca tek üzüntüsü babasına karşı olmuştu. İnsanın babasının desteğini hissedememesi çok kötü bir durumdu. Eskiden kendine gülümseyerek bakan gözler ve ne olursa olsun arkasında durup, ona sahip çıkan bir baba figürü yoktu. Elinden bir şey gelmemesi ise onu en çok üzen durumdu. Sadece dua ediyordu. Her gece, bir mucize olup babasının onu affetmesini diliyordu Tanrı'dan.Kim bilir, hayat ona bir mucize vermişti... Belki ikincisini de verirdi.
Şimdilik sadece evliliğinin tadını çıkarmak istiyordu. Jungkook'a doyması imkansız gibi bir şeydi. Bundan sonraki her gününü onunla geçireceğini bilmesine rağmen, bazen bu bile yetmeyecek gibi hissediyordu. Kim Taehyung, Jeon Jungkook'un büyüsüne fena halde kapılmıştı ve hiç çıkacağa benzemiyordu.
Sen, güzel sevgilim... İlk acılarım ve ilk pişmanlığım oldun. Şimdiyse kalbimde yaktığın ateşi, yine kendi ellerinle söndürüyorsun.
Bazen düşünmeden edemiyorum. Sen ne büyük bir şanssın böyle ? Gülünce kısılan gözlerinden, gülünce beliren gamzene kadar her bir noktan bana bahşedilmiş bir mucize.
Kalbim senin için çarpmaya, gözlerim sana bakmaya doymuyor sevgilim.
Benim sonsuz mucizem olduğun için teşekkür ederim Jeon Jungkook...
İyi ki diyorum, iyi ki ! Artık anlıyorum ki, senden önce ben diye bir şey yokmuş. Ben seninle birlikte varoldum güzel kalpli sevdiceğim.
Seni bulduğum için Tanrı'ya, kendimi bulmamı sağladığın için sana minnettarım.
- Seni her daim sevecek olan eşin, Kim Taehyung
******
Şaka gibi geliyor ama evet final :') Ne kadar güzel bir final olduğu konusunda bir fikrim yok ama biliyordum ki daha fazla uzatamayacaktım... Yoksa saçmalamaya başlayacaktı. Tadında bırakmak istedim :')))Buraya kadar sürekli benimle olan, yorumlarını esirgemeyen ve bana destek çıkan herkese teşekkür ederim. Bu benim ilk taekook kitabım olmakla beraber, hep kalbimde özel bir yeri olacak. Çünkü konusuyla olsun vs. benim için önem taşıyan bir kitap.
Başlarken bu kadar bile okunacağını düşünmeden yazdığım bir kitaptı ama beğenmenize ve kitaba verdiğiniz ilgiye minnettarım.
Sizi çok seviyorum, kendinize iyi bakın.
Başka kitaplarda görüşmek dileğiyle :')
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Obey | TaeKook
Fanfiction"Çıkış yapmak istiyorsun değil mi, Kim Taehyung ?" Taehyung bakışlarını diğerinin bakışlarından bir saniye bile ayırmadan başını salladı. Bu, diğerinin yüzüne oyuncu bir gülümseme yerleştirmesine neden olmuştu. "O zaman, bana itaat edeceksin..."