Cemal Süreya folklor'un yani başka bir söyleyişle halk kültürü öğelerinin şiire düşman olduğunu çünkü folklor'un kalıplaşmış söz yapılarından meydana geldiğini ve şiirin yapısı gereği alışılmadık söz yapılarını, bozunmuş sözcükleri kullanması gerektiğini, bu yüzden de kalıplara şiir de yer olmadığını, şiirin folklor'e düşman olduğunu belirterek folklor'u resmen şiirden kovar.
Cemal Süreya'nın bu yazısının bağlantısını sizlerle de paylaşacağım ki bu konuda düşüncelerinizi alayım.
Açıkçası Orhan Veli'den bu yana aynı kaynağı kullanarak tersi istikamete giden İkinci Yeni'nin diğer mensupları olarak sayılan şairler, yazarlar ve Cemal Süreya kendisinden önceki 50 kuşağı gibi ''Batı edebiyatını özümseyelim ancak gelenekten de kopmayalım'' anlayışından başka bir yenilik getirmiyordu. Üvercinka'da bu anlayış tek dizede anlatılıyordu:
''Laleli'den dünya'ya doğru giden bir tramvaydayız.''
Oysa Orhan Veli kökün kendisi olmayı amaçlayan köksüz bir şiir anlayışı, poetika, ortaya koyuyordu. Bu şiir'in merkezinde ise ''eda'' vardı. Kısaca şair'in tavrı da diyebiliriz. Sanatsız, vezinsiz Garip şiirini götüren ve okunmasını sağlayan bu unsurdu. Tabii Orhan Veli'ye göre. Ancak Orhan Veli'de yaptığı hatayı göremedi. Neyse bu başka bir yazının konusu, girmeyelim. Orhan Veli'nin poetikasında eda dediği unsur Cemal Süreya'nın folklor hakkındaki düşüncelerini bozguna uğratmaya yeter de artar.
Folklor da bulunan donuk ve kalıplamış ifade tarzının elbette sadece şair'e değil, yazar'a da düşman olması gerekir. Sonuçta öykü ve romanda da kullanılsa deyim ve ifadeler aynı sözcüklerden oluşuyor. Değişmiyorlar ya. Benim de savunacağım görüş tam olarak böyle. Bütün türler için geçerli ama her türden örneklemeye ve anlatmaya çalışırsam bu yazı uzadıkça uzar. Bunun önüne geçmek için ise temsili olarak yazı boyunca yalnız öykü üzerinden gideceğim. Genellikle, ne genelliklesi aslında tamamen, öykü yazdığım için bunu mazur görebilirsiniz. Yine de dediğim gibi söyleyeceklerim bütün türler de geçerlidir.
Orhan Veli ''eda'' kavramını ortaya atıyor ama yapıtında açıklamıyor. Eda'yı eğer yazarın tavrı olarak ele alırsak şairane olmayan, sanatsız şiire güzelliğini ve estetiğini veren öğeyi de bulmuş oluruz. Canınız isterse siz kadın adı olarak da alabilirsiniz, paşa gönlünüz bilir. Öykü'de eda okuyucuya hissettirildiği andan itibaren klişelerin, basmakalıp atasözü ve deyimlerin, folklor'un yani halk kültürünün yazara özgü olması kaçınılmaz olur. Nihayetinde insanlar- olarak hemen hemen aynı olayları yaşayıp, tecrübe ediyor ama başka başka sonuçlar buluyoruz. Bunun da temelinde insanların ayrı ayrı duruşu ve bu duruştan dolayı kaynaklanan bakış açımız vardır.
Cemal Süreya'nın bahsettiği kendine özgülüğü, tümce-sözcük bozunumlarını sağlayacak olan budur. Böylece 1 şair/yazar'ı ancak taşıyabileceği söylenen folklor aynı dönemde birçok şair ve yazarı taşır hale gelecektir. Halk kültürü ya da atasözleri ve deyimler anlamında folkloru şiir, öykü ya da sanatın herhangi bir alanından kovmak o sanatın alıcısı olan bireyin de üyesi olduğu halk ile bağı koparmak demektir. Hal böyle olunca sanatın halktan kopuk ve yeşerdiği coğrafyaya yabancı bir varlık olması da kaçınılmaz olacaktır.
Burada yazarlar deme nedenim Tomris Uyar'ın da bazılarınca bu akımın içinde görülmesinden, İlhan Berk, Turgut Uyar gibi akım içindeki şairlerin öykü ve tiyatro türlerinde de yapıtlar vermesindendir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Soruşma
Non-FictionBu çalışmada her telden çalan deneme yayımlanacaktır. ''Aytmatov'un sürekli kullandığı bir sözcüğü çok sevdim yalnız: soruşmak. Tartışma, kertleşme, kavrayıp sevmek gibi çok yanlı, zengin anlamlar taşıyor.'' Tomris Uyar-Gündökümü 1, 1 Ekim 1975