Hiç ses yok.Burda her şey ölü.Ne kuş var ne çiçek...Sadece Dementor lar geziyor. Ve peşlerinde ceza topraklarına sürülenler var... Gökyüzü sanki oraya asılmış bi perde gibi. Arkasındakini saklamak için... ve ruh olduğuna inandığım şeyler var... Ama saydamlar.
Yerler volkan tüfüyle kaplı. Sanki ölü kemiklerini biribirine geçirerek taban yapmışlar gibi.
Yan tarafta bi nehir var. Acheron gibi..Yani öyle olduğunu düşünüyorum.
Dementorlar beni fark etmedi.
Peki beni buraya sürükleyen neydi??
Etrafta hiç Thriyetrin yoktu. Boşlukta ilerlemeye devam ettim. Karanlık ve dar bir tünele girdim.Buraya 60 kilodan fazla biri sığamazdı.Duvarlarda yoğun küf kokusu vardı. Sanki denizin dibindeki bir mağaradan geçiyormuş gibi hissettim.Ve çok ritmik bir ses kulağıma geliyordu. Tünelin sonunda hiç ışık yoktu.İçinde de yoktu. Ama nedense etrafı seçebiliyordum. Aman Tanrı'm! Bu ne böyle? ? Kranlığın içinden yaklaşık 2-3 cm boylarında bir kaç yaratık çıktı.
Sanırım onlarda beni tanımıyor. Kıyafetlerimi çekiştirmeye başladılar.
Biri Thriyetrin mührümü gördü. O kocaman altın sarısı gözleriyle önüme geçip beni izlemeye başladı. Boynunu sola eğmişti. Ve dönüp arkadaşlarına bi şeyler mırıldandı. "Uvizio La dimonis." dedi. Bu şey konuşabiliyor muydu? ?. Bu kadim dinin diliydi. "Bizler diş perileri" demişti. Yok artık canım. Böyle diş perisi mi olur? Bu şeyler çok korkunçtu be!. "Do mie Samuel" . Beni nerden tanıyordu bunlar??. "Soi" dedim. Ve birden kayboldular.
Tünelin sonunda sesler başladı. Ve son aydınlanmaya başladı. Ve arkamda kalan tünel ise çöküyordu. Koşmaya başladım. Yo yo yo. Hadi Samuel biraz hızlı.Oh!
Kendimi dışarı atabildim. Aman Tanrı'm. ..
Sanırım Ashpendos olmalı burası. . Sanki buradaki herşeyin ama herşeyin ruhu vardı. Ağaçların bile bana baktığını hissediyorum. Ve burası gökyüzünde gezen taşlarla dolu. Şu an birinin üzerindeyim. Burda hiç toprak yok. Herşey gökyüzünde ki adalara kurulu. Sanki Atlantis gibi...
Ve en tepede sanki güneş var. Kocaman bir Ak Meşe nin dalları aşağılara sarkıyordu. Gökyüzünden sarkıyorlardı.
Üzerinde durduğum taş aniden yükselmeye başladı. Sıkıca yere tutundum.
Birden durdu. Ayağa kalktım ve Ak Meşe'ye baktım. Bu, bu Hayat Ağacı olmalıydı... Üzerinde Eril ve Dişil oturmuştu. Beni ağaca çağırıyorlardı. Ağaca yaklaştım. Ortasında bir oyuk vardı ve bunun içi mavi bir suyla doluydu. Suda hareket eden değişik gölgeler vardı. Eril ve Dişil oyuğun sağına ve soluna yerleştiler. Bana elleriyle suyun içini gösterdiler. Onlara baktım ve beynimde binlerce ses aynı anda "başını suya sok" dedi.
Eğildim. Başım suya girdi ve...
Hiçlikte yol almaya başladım birden. Hiçbir şey yoktu. Sonra biri konuşmaya başladı.
" Başlangıçta hiçbirşey yoktu. Tanrı ışığa 'ol' dedi".Yaratılış'ın ilk günü.. Birden etraf aydınlandı. Ve karanlığın içinde bir şey belirdi.
"Işık varoldu. Maddeden gebe kalan ışığın içinden Cosmos doğdu... Yaratılış'ın ikinci günü... Cosmos tıpkı bir embriyo gibi hücrelere ayrılmaya başladı. Cosmos' tan yeni evrenler, yıldızlar, sistemler varoldu. "
Adam bunları anlatırken ben oluş aşamalarını görebiliyordum.Ve çok güzeldi.
" Ve Yaratılış'ın üçüncü günü Tanrı Dünya'yı yarattı. Önce onu soğuttu.Sonra kuruttu. Sonra şekil verdi.
Ve Yaratılış'ın son günü Tanrı Adem'i yarattı... İblis bundan hiç memnun olmamıştı. Ve Adem'in soyuna zarar vermeye yemin etti. Fakat Tanrı Adem'in niteliklerini bir Kartal'ın içine gizledi.Ve Kartal'ı dünyanın diğer ucuna sürdü.Sonra Tanrı Havva'yı yarattı. Sonra Adem Aden'den kovuldu.Bir elma uğruna... Dünya'ya atıldı.Ve ikisi de farklı uçlara atılmıştı... Kartal, Havva'yı Adem'e getirdi. Ve onlara 'Eril ve Dişil' dedi."
" Ve Adem ile Havva'nın çocukları oldu. Ve Kabil Habil'i öldürdü. Ve İblis Kabil'in soyuna hizmet etmeye başladı. Ve Kabil'in soyu lanetlendi.Onlar işlerini yapamıyorlardı.Bunun için melekleri köleleştirdiler. Onlara 'Kovulmuşlar' dediler. Tanrı onları insanlara hizmet etmeyi seçtikleri için Aden'den sürdü. Dünyada toprağa bulandılar."
"Kabil'in soyu Kovulmuşlar'a eziyet ettiler. Ve Kovulmuşlar onları lanetledi."
" Ve aradan yüzyıllar geçti. Habil'in soyundan olanlar Kartal'ı korumakla görevlendirildi. Kartal çoğalmıştı.Her bir boya bir Kartal verildi. Sonra bir kavim Kartal'ı kaybetti..."
" Ve Eril ve Dişil onları terk etti. Fakat Kovulmuşlar'ın kehanetine göre Thriyetrinler kutsal toprakların sahibi olacaktı.Bir erkek çocuk ile..."
Son cümleden sonra ses kesildi. Yeniden hiçlik oldu heryer. Ve bir bebek ağlaması duydum.Görüntüler oluştu. Bu bendim. Annemin kucağında, yeni doğmuştum. Sonra büyüdüm.Elsaesser Dağı'nda babamla olan gezilerimiz göründü. Ve şimdiki hâlime geldim.Sonra bu halimle yeniden Elsaesser Dağı'na gittim. Dağ sallanıyordu.Birden lavlar fışkırmaya başladı.Dağın yamacında genç ve çok güzel bir kız , kucağında bir bebekle oturutordu.Onların yanına koştum. Kız bebeği bana uzattı. Bu bir erkek çocuğuydu. O cam kadar net gözlerinden denizlerin dibini gördüm. Sonra o büyüdü. Etrafında 13 druid vardı. Ortasında duruyordu ve bana baktı pelerininin altından. Ve bana avuçlarından bir şey üfledi. Birden Yedi Krallık surlarındaydım. Ve ötesinde savaş vardı. Binlerce ölü. Ve savaşın ortasında safkan atının üzerinde kahverengi pelerinini uçuşan çok tanıdık bir adam vardı. Döndü ve arkasına baktı. Arkasındaki beyaz atların birinin üzerinde o çocuk vardı ama büyümüştü. Ve diğer atta baş druid cübbesi giyen bir adam vardı. Ve atlarını uçuruma doğru sürdüler. Uçurumun ucuna geldiklerinde aşağıda insan dünyası vardı.Çocuk uçurumun başına geldi ve aşağı atladı.."
Birden başım sudan çıktı. Nefes nefese kalmıştım. Üzeimden ter akıyordu.Kıyafetlerim ıslanmıştı ve mabetin ortasında baş rahip Guttuatr la oturuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Clavicula Salomonis
Mystery / ThrillerSamuel L. Barton, eksik bir kehanetin başrolüydü. Sahip olduğu Macros ya onu şeytan yapacaktı ya da bir tanrı. Evren'in başka bir köşesinde onun için gelenlerin Ashenois'ten haberi yoktu. Samuel'inde öyle. Eksik büyümüş bir çocuğun kendiyle savaşı...