Multimedya Pan ^^
-Büyükanne bunlar harika olmuş.
- Kendini kandırma Samuel. Onlardan tat alamadığını biliyorum.
Ben Kutsal Kan'dan değilim. Yani annem Thriyetrin değil. Işte bu yüzden lanet olası kutsal kandan değilim.
Bu da beni buralarda piç gibi bi şey yapıyor.
Ahh! Demirci'yi unuttum.
Apar topar kalkarken büyükannem arkamdan bağırıyordu.
Yağmur başlamıştı. Koşmaya başladım. Kasabadaki dükkanların perdelerinin altında yürüyordum.
İlerde Demirci'nin yeri göründü. Kapının önünde büyük bir taş vardı. Sağında ahşap kapı.
Kapıyı çaldım. İçeriden kalın sesiyle Demirci bağırdı "Gellll".
Kapıyı açtım ve iki basamaklı bir merdiveni indim. Içerisi tozlu ve sıcaktı. Bütün perdeler nedense örtülmüştü. Havada toz vardı. Ahşap bir askılıkta bir kaç kıyafet. Yapılan işlerin asıldığı bir ahşap vardı ortada. Tavandan asılmış bıçak, hançer, kılıç ve bir sürü şey.... Çok büyüktü burası. Bir kaç odanın duvarını yıkmış ve birleştirmişlerdi. Sağda uzunca tahta bir masa. Üzerinde bakır bir Sürahi. Dükkanın sonunda kocaman bir ocak... Harıl harıl yanıyor. Önünde Demirci oturuyor. Üzerinde kirli bir önlük var. Kahverengi pantolon ve eskimiş beyaz bir atlet. Yüzünde belli belirsiz bir sürü yara. Çok ama çok iri bir adam... Bir thriyetrin olduğundan soluk benizli ama kirden rengi pek belli olmuyor. Ocağı harlıyordu. Döndü ve bana baktı.
- Hoş Geldin Samuel. .
-Hoş, hoş bulduk.
- Yanıma gelsene, dedi kalın ve gür sesiyle.
Ona yaklaştım. Önüme bir iskemle koydu. Karşısında oturuyordum. Bana baktı, baktı ve;
- Oysaki tamda bir HOSEA..
dedi.
Hosea ne ki? ?
- Ne??
-Hiç düşündün mü Samuel??? Neden uyum sağlayamadığını...
- Sen, sen bunu nerden bilebilirsin Demirci? ??
- Benim kabilemde Samuel sana "Hosea" derler... Anlamı "Kurtuluş" demek evlat... Senin Ester'in oğlu olduğunu düşünürüz... Güneş Halkı'nın yıldız çocuklarından...
- Ben Ester'in oğlu felan değilim Demirci!! Bunu biliyorsun...!
Bu da ne demekti şimdi. Yani bu adam beni buraya şaçmalamak için mi çağırmıştı??
- Annen neden seni bıraktı Samuel düşündün mü?? Bir fırtınanın içinde ölmesi kesin bir çocuğu bir anne neden orda bıraksın ki ??? Düşündün mü Samuel??? Neden hiç rüyalarına bile girmedi. Neden sana hiçbirşey bırakmadı???
- Sus!! Kes sesini! ! Annem hakkında konuşmaya hakkın yok. O lanet olası kadın 20 yıl önce öldü! !!
Bu konuda pek sakin kalamıyordum. Çünkü thriyetrin anneleri çocuklarını canları pahasına korurlar. Savaşta dahi önlerine atılırlar. Hayatlarını onlara adarlar. Ama benim sürtük annem beni bir fırtınanın içinde terk etmişti...
Çok sinirlendim ve hızlıca ayağa kalktım.
-Otur Samuel! !! diye bağırdı. Kapı kilitlendi birden. Perdeler camlara yapıştı. Ve hareketsizleştiğimi hissettim.
- Anlatacaklarım bitmedi!! dedi.
Ona baktım. Beni çok sinirlendirmişti.
Midemden garip bir şey koptu sanki. İçimde lanet olası bir kusma hissi belirdi. Çok çok sinirlenmiştim.
- Otur , dedi
Yeniden yürüyebildiğimde iskemleye oturdum tekrar.
- Bak Samuel. Seni incitmek istemiyorum. Bunu seninle konuştuğumu öğrenseler beni büyük ihtimalle öldürürler. Çünkü hiçbiri senin Hosea olduğuna inanmıyor.
- Ben öyle bir şey değilim zaten Demirci. Ben terk edilmiş yetim ve basit bir Druid'im.
- Dinle Samuel! ! Seni hep izledim. Sen farklısın oğlum. TOPLUM FARKLI OLANI DIŞLADIĞINI SANARKEN ASLINDA FARKLI OLAN DIŞLAMIŞTIR TOPLUMU...
Bu sözü beynimin içinde yankılandı durdu... Defalarca...
- Benden ne istiyorsun Demirci? ?
- Bak, bak burda bir şey var.
İçeri gitti. Değişik sesler geliyordu.
O sırada ateşi izliyordum.
Ateşin içinde o suyun altında gördüğüm kadın vardı.
-Samuel... dedi elini uzatarak.
Ateşte bir silüet gibiydi.
Eğildim ve dikkatlice baktım.
- Onu dinle Samuel... Onu dinle.. dedi.
Elini bana uzattı.
Düşündüm. Sanırım bende elimi uzatmalıydım.
Elimi ateşe doğru uzattım. Ve içine girdi. Demirci'nin binlerce derecelik ocağına elimi sokmuştum.Delirdim mi benn???
Ama elim yanmıyordu.
Elini hissettim.
-Bu onu tutmanı sağlayacak Samuel...
- Neyi???
- Şşşşt, gitmeliyim Samuel gitmeliyim..
Ve kayboldu. Elim hâlâ ateşin içindeydi. Acı hissetmeye başladım ve hemen çektim.
Demirci geldi içeriden. Üzeri örtülü bir şey vardı elinde.
Karşıma oturdu. Ve
-Bunun işe yarayıp yaramayacağını bilmiyorum Samuel ama eğer yararsa burda bir Yıldız doğar Samuel. O zaman peşine düşerler işte. Onu kimseye ama kimseye asla gösterme Samuel asla. Anladın mıı???
- Anladım. Ama??
Demirci örtüyü kaldırdı ve içinden çok çok parlak eşsiz, etkileyici, gözlerimi alamadığım bir kılıç çıkardı.
Kabzası özel işlemeli sanki denizin içinden bir parça gibi... Bıçak kısmı ise ölü gibi.Koyu gri bir metalden. İçinde ölüm, doğum, savaş gibi seyleri hatırlatan gölgeler vardı. Pek net değildi bıçak kısmı. Dalgalanıp duruyordu tıpkı bir gölge gibi. Benimle konuşuyormuş gibi hissediyordum.
Kabzası parlak deniz, bıçağı karanlık yeraltıydı...
Ve Demirci yere inip diz çöktü. Geri çekildim ve ayağa kalktım. Bi tür refleksti bu.
- Yüce Druid Arlyyn'in oğlu Samuel. Işığın karanlıktan armağanı Macros'u size takdim ediyorum, dedi.
Durdum ve ona baktım.
Kılıcı almak için eğildim.
Elime değdiği an dünyanın rengi değişti.
Sıkıca kavradım ve yukarı göğüs hizama getirdim.
- Macros'u kabul ediyorum.
-Oldu!!! Sen O'sun.Tanrı aşkına!! Yüce Hosea!!! Ester'in oğlu sana selam olsun! !!!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Clavicula Salomonis
Mystery / ThrillerSamuel L. Barton, eksik bir kehanetin başrolüydü. Sahip olduğu Macros ya onu şeytan yapacaktı ya da bir tanrı. Evren'in başka bir köşesinde onun için gelenlerin Ashenois'ten haberi yoktu. Samuel'inde öyle. Eksik büyümüş bir çocuğun kendiyle savaşı...