Sabah kalktığımda saat 6 gibiydi. Andrew uyuyordu. Üzerimi giyinip aşağı indim.
Koyu yeşilli odada büyükannem oturuyordu. Elinde bir bardak vardı. Ve bize masa hazırlamıştı.
Ona kocaman gülümsedim. Ve gidip sarıldım.
- Samuel yine mi siyah? Yine mi kahverengi çocuğum?? Dünyada başka renk yok mu evlatım. dedi
Gülümsedim ve ;
- Gökyüzü griyken renk aramaya gerek var mı??? dedim.
Biraz bana baktı ve oturdu. Gidip camdan dışarıyı izledim biraz.
Çayından yudumlarken ;
- Samuel sende ister misin ?? dedi
-Ben çok açım. dedim
- Istersen diğerlerini de bekleyelim Samuel. dedi
- Hayır, ben çok açım . dedim ve gidip masaya oturdum.
Büyükannem gelip bana çay doldurdu. Tabağıma bir şeyler koydu. Sağıma oturdu. Masanın başında oturuyordum.
O da bir şeyler yemeye başladı. Kıtlıktan çıkmış şekilde yemek yiyordum.
O sırada odaya Amy girdi.
-Günaydın, dedi.
Kafamı kaldırmadan "Günaydın"dedim.
Büyükannem ;
- Gel güzel kızım. dedi
Ona da bir şeyler verecekken Amy ;
- Zahmet etmeyin hanımefendi. Ben yaparım .dedi
Sonra Rut geldi oturdu. Ardından Petrus...
- Ah, hanımefendi. Ne kadar da güzel bir sofra bu . dedi Petrus
Ona ve büyükanneme o kadar ters baktım ki büyükannem cevap bile vermedi. Petrus'ta önüne döndü.
10-15 dakika sonra da Andrew geldi. Yemekleri tabağına koyup koltuğa geçmek üzere yeltendi.
- Ne yapıyorsun??? dedim sinirlice.
-Yemek yiyeceğim. dedi
- Herkes gibi sende masada yiyeceksin. dedim
- Zorunda değilim. Ne yapacağım seni ilgilendirmez.
Elimde ki çatak ve bıçağı masaya vurup;
- Otur şuraya!! dedim.
O da sesini yükseltti ve ;
- Sen kimsin ve işime karışıyorsun. dedi
Hızlıca ayağa kalktım. Rut da öyle.
- Samuel lütfen. dedi Rut
-Sen karışma Rut. dedi Andrew
-Sana otur dedim!!!
-Oturmuyorum ve oturmayacağım. İsteklerim seni ilgilendirmez!!!
Masaya dönüp alayla güldükten sonra oturdum.
Uzun parmaklarımı oynatmaya başladı . Elim havada parmaklarımı bükmeye başladım.
Andrew yavaş yavaş hareket etmeye başladı.
-Se... Sen, sen napıyorsun??!!!!
Andrew geldi ve kendi isteğiyle masaya oturdu.
Rut bana baktı ve ;
- Kan bükmek ??? Peki ya nasıl??? dedi
Bu bana ait bir güç değildi. Bunu Macros sayesinde yapmıştım. Onlar ya Macros'u fark etmemişti ya da sıradan bir yüzük sanıyorlardı.
Macros'un yüzük halini kılıç halinden daha çok seviyordum.
-Bi önemi var mı??? dedim.
Kafamı önüme eğdim.Kahvaltıma devam ettim. Beynimde Petrus'un sesini duyunca başımı kaldırdım.
Petrus bana bakıyordu. Beynimde ki Petrus'un sesi ;
- Sakın ama sakın Samuel!!! Kimliğini belli edersen seni kendi ellerimle öldürürüm.Çünkü diğerlerine seni vermem. dedi
Başta çok sinirliydi. Sonra hüzünlendi.
Bunu nasıl yapıyordu bu kaçık ihtiyar???
Andrew sinirden kıpkırmızı olmuştu. Amy bana korku dolu gözlerle bakıyordu. Rut'un başı öne eğikti. Ve büyükannem tepkisizdi.
Andrew'e döndüm ve ;
- Kurallar vardır Andrew. Toplumun değil benim kurallarım.
- Canın cehenneme. dedi
Bunu neden yaptığımı bilmiyordum. Macros'a sahip olduğum günden beri gücü hissetmek, güçlü olmak hoşuma gidiyordu.
Andrew ile bir alakası yoktu aslında. Sadece patronun kim olduğunu göstermek istiyordum.
Peki gerçekten ben mi istiyordum. Büyükannemin hep dediği gibi ;
"Bir yanın Druid bir yanın Darach, Samuel. Nerede hangisini seçeceğine sen karar ver. Tanrı bunu sana sunduysa demek ki bir sebebi var "...
Druid ben mi??? Darach ben mi??? Macros'lu Samuel mi??? Thriyetrin Samuel mi?? Yoksa Arlyyn'in oğlu Samuel mi???...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Clavicula Salomonis
Mystery / ThrillerSamuel L. Barton, eksik bir kehanetin başrolüydü. Sahip olduğu Macros ya onu şeytan yapacaktı ya da bir tanrı. Evren'in başka bir köşesinde onun için gelenlerin Ashenois'ten haberi yoktu. Samuel'inde öyle. Eksik büyümüş bir çocuğun kendiyle savaşı...