Bölüm 22 : Yabancı

68 8 0
                                    

Rüyayı göreli yaklaşık dört hafta olmuştu. Gözüm açıkken dahi kabus görüyordum.

Macros bana, bende Macros'a alışmaya çalışıyordum. Fark ettim ki Macros herkese zarar verebiliyordu.

Yaptığımız antremanlarda biraz yara almıştım. Ama ciddi değildi. Macros'un her gün keşfettiğim farklı yetenekleri vardı.

Neden bilmiyorum ama bu evde odalar bitmiyordu. Göründüğünden çok farklıydı. Ve geceleri evde bir çok ayak sesi oluyordu. Kafayı yediğimi düşünüyordum ama sabah daha önce orada hiç olmayan kapılar ve orada olması gereken ama olmayan kapılar oluyordu. Sanırım gerçekten deliriyordum..

Andrew Petrus'tan bir oda iştemişti..  Dört haftadır neredeyse tüm gününü orada geçiriyordu ve kapısı hep kilitliydi.Ve odadan değişik sesler geliyordu. Fakat bu konu hakkında tek kelime etmiyordu.

En azından onunla aramızı baya bi düzeltmiştik. Artık Macros'la daha iyi anlaştığımız için ani ve saçma ruh değişimlerini o kadar sık yaşamıyordum.

Rut, olası herhangi bir şey için yeni büyüler öğreniyordu. Gününün tamamı kitaplar ve yeni büyülerle geçiyordu. Arada bir aksilikler yaşıyordu tabii. Bir keresinde Amy'yi yaktı. Yani tabii ben müdahale etmiştim hemen..

Amy, büyükannemle çok iyi anlaşıyordu. Bütün gün büyükannem O'na  Yedi Krallık'ı, gençliğini, anılarını anlatıyordu. Sanırım Druid olmak istiyor.

Petrus ise... Bilemiyorum... Garipti işte..Ne yaptığını anlayamıyordum..


Akşam çökmüştü. Dışarıda çok kötü bir fırtına vardı. Adeta camlar uçacak gibiydi. Gök gürlüyor ve çok fazla şimşek çakıyordu. Deniz, yolun yarısına kadar kabarmıştı.

Rut, Büyükanne ve Amy komşuya oturmaya gitmişti. Komşumuz Mandy, 70'ine yakın tonton bir teyzeydi. Fırtınadan dolayı şu an eve geçemiyorlardı.

Ben ve Andrew, koyu yeşil odada oturuyorduk. Andrew düşüncelere dalmıştı. Bense elimdeki küçük makinenin parçalarıyla oynuyordum.

Petrus... Bir yerdeydi işte...

Birden kapı kırılacakmış gibi çalmaya başladı.  Bu fırtınada birisi mi??

Andrew'le biribirimize baktık. Ayağa kalktım. 

Kapı hâlâ çalıyordu. Kapıyı yumrukluyordu biri..

Parmağımdaki Macros'la oynuyordum merdivenleri inerken...

Andrew arkamda duruyordu ve kapıyı açtım.

Benim yaşlarımda bir erkek.. Zenci... Üzerinde kot pantolon, eski bir tişört ve eski bir kapşon vardı ve her yeri kan içindeydi.

- Yardım edin. Lütfen. Lütfen içeri alın beni. Onlar peşimdeler.Bu sefer kaybolamadım...Yardım edin lütfen!!!Lütfen... Ölmek üzereyim.. dedi yaralarını tutarak.

Aksanı garipti.Orta Doğu'lu gibiydi.  O'na değişik değişik bakıyordum.

- Lütfen... Lütfen içeri alın beni... dedi.

Eğilip yaralarına dokundum.

O sırada merdivenlerden uçarcasına Petrus indi. Çok hızlı ve endişeliydi.. Ellerini başına koyup;

- Tanrı Aşkına!!!!!! Senin burada ne işin var!!!!! Giriş burası değil!!!!! Yüce Tanrı'm!!!!! dedi.

Ve kapıdakinin koluna girip hızlıca merdivenleri çıkmaya başladılar.

Ben ve Andrew birbirimize baktık. Sonra peşlerine düştük.

Yasak Kat'ın merdivenlerinin oradaydık. Yerler hep kan olmuştu.

Adımımızı attık ki Petrus ;

- Sakın!!! Siz burda kalıyorsunuz!!! Sakın aklınızdan bile geçirmeyin!!! dedi ve çocuğun koluna girip üst kata çıktılar.

Andrew'le birbirimize şaşırmış bir şekilde baktık.

- Kaçık İhtiyar!! dedi Andrew.

Ve yeşilli odaya gittik.

Koltuğa oturdum. Bacağımı sallıyordum . Andrew'sa başını koltuktan arkaya sarkıtmıştı. Merak içinde Petrus'un dönmesini bekliyorduk..

Clavicula SalomonisHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin