"Ah teşekkürler." Luhan valizlerini taşımasına yardım eden şöförle yeni evine doğru yürüyordu. Kendi payına düşen mirasa sahip çıkmak zorundaydı.
Yüz yıllık tarihi olan bir şatoda yaşayacaktı. Bunu kendisi istemişti zaten. Tarihi yerler hep ilgisini çekerdi. İlginç şeylerle uğraşmayı severdi. Merakına sebep olan şeyleri öğrenmek hobiden çok başına dert olan bir hastalıktı.
Ama korkusuzdu. Dayanıklıydı. Hata yapmayı ve cezasını çekmeyi de bir ders olarak görürdü.Yaşayacağı evin nasıl bir yer olduğuyla ilgili hiç bir fikri yoktu. Valizlerini sürükleyerek tepeye çıkmaya devam ediyordu. Şöförün her adımda artan tedirginliğini görmüş olacak ki ona teşekkür edip diğer valizleri de elinden alarak yere bıraktı.
"Size rahatsızlık vermek istemezdim. Çok teşekkürler efendim." Selam vererek ödemeyi yaptı. Adam parayı alıp arkasına bile bakmadan kaçmasından önce nefes nefese söyleyebildiği şeyleri söyledi.
"E-efendim. Ço-çok dikkatli olun bu yerlerde. Etrafta bu-burası kadar korkunç bir yer yoktur. Ki-kimse buraya gelmez. Ve..ve gelen ki-kişi de geri dönmez. Lütfen dikkatli olun."
"Ahh meraklanmayın." Luhan dudağının arasından mırıldandı. Başını arkaya çevirerek yeni evini görmeye çalıştı ama galiba daha gidecek yol vardı. Başını tekrar adama çevirdiğinde kimseyi göremedi. Şaşkınlıkla ağzı açıldı ve gözleri irileşti. Başını kaşıyarak "Nereye gitti bu adam şimdi?" diye mırıldandı. "Neyse bakalım ne kadar korkunçmuş burası..."
Sırayla valizlerini sürüklüyor arada durup nefes alıyordu. "Ahh ne kadar da uzun bir yol bu. Evet adam galiba bunu kastediyordu. Bence de giden bir daha geri dönmez. Sonum geldi. Off neyse boşboğazlığa zaman yok. İşimize bakalım." Tekrar eğilerek ağır valizleri bir iki adımlık mesafelerle sürüklemeye başladı.
Yarım saat sonra yeni evine yaklaşmıştı. Ama eşyalarını sürüklediği için arkası eve dönüktü. Tam evin önüne varınca durdu. Etraftaki ürkütücü ağaclar dikkatini çekmiş olmalıydı. Başını kaldırdı ve yine aynı şaşkın ifadesini sergileyerek her tarafı izlemeğe koyuldu.
Bakışlarını yeni evine çevirdi.
"Voahh!! Bu da ne? Bu-burası..a-ama bana normal eski bir ev olduğu söylendi." Gözlerini hızlıca kırpıştırdı. Açık ağzını tek eliyle kapattı. "Olamaazz." Boğuk bir sesle söylendi.
"Ben ev istiyordum. Harabe ya da kabus yuvası değil!! Kahretsin!" Ayağını yere vurdu ve ellerini belinde birleştirdi. Başını yukarı kaldırarak karanlıklaşmaya doğru yol almış gökyüzüne baktı.
"Hey!! Omma! Appa! Burasını mı layik gördünüz sevimli oğlunuza ha?! Wufan pisliği villalarda otursun ama bana verdiğiniz eve bakın!! Adalet bu siktiğimin neresinde?! Aishh böyle bir yer olduğunu bilseydim avukatı o sikik belgeleri bana imzalattığı yerde becerirdim!! Yah! Ama bu haksızlık!!"Eliyle saçlarını karıştırdı. Kendi etrafında dönerek o korkunç manzarayı izliyordu. Ne olduğunu anlayamadan kendini yerde buldu. Sırtüstü nem toprakta yatıyordu. Elini başına götürdü ve sıcak ıslaklığı hissetti. Kanıyordu. Kalkmaya çalıştı ama olduğu yerde kaldı. Yan tarafa yattı ve eliyle poposunu ovmaya başladı. Gözlerini aşağıda gezdirdiğinde küfürlerini sıralamaya başladı. Ayağı yerdeki üçken şekilli hafif kalkık olan taşa takılmıştı.
"Siktiğimin taşı!! Herşey mükemmeldi zaten bir de yaralandım!!"
Zorlukla ayağa kalktı. Bir eliyle kafasının kanamakta olan kısmını tutuyor, diğeriyle ise hala poposunu okşayarak acısını azaltmaya çalışıyordu.
"Ahh kahretsin. Omma, appa, sizi affetmeyeceğim!! Tamam mı? Duydunuz mu beni?!"Çalıların arasından duyduğu sesle arkasına döndü. "H-hey orda bi-biri mi var? Çık ortaya! B-ben hortlaklardan bile korkmuyorum!! OMMAAĞĞĞ!!!" Beyaz bir kedi çalıların önünü kapattığı ağaçtan tam da Luhan'ın suratına doğru atlamıştı. Kedi kızgın bir şekilde miyavlayarak onu üzerinden atmaya çalışan Luhan'ın yüzüne tırnaklarını geçirerek kalıcı izler bıraktı.
Luhan kediyi boynunun arkasındaki tüylerinden yakalayarak üzerinden kaldırıp attı. Kedi onun demin takıldığı taşın üzerine düştü. Luhan'a kötü bakışlar atarken taşın etrafında geziniyordu. Sanki onu koruyormuş gibi.
"Hey kedicik senin derdin ne? Ne diye güzelim suratımı bu hale getirdin ha? Yah baksana şu halime?!" Parmaklarıyla yüzünün yaralanan yerlerini işaret ediyordu. "Ah Tanrım yardım et! Daha ilk günden delirmeye başlıyorum. Kediyle konuşuyorum!!"
"Tamam tamam şimdi içeri geçiyorum ve bunların bir rüya olmasını dileyerek uyumaya çalışıyorum." Yüzünü kediye çevirdi. "Sense ölünceye kadar orda durabilirsin kedicik!"
İçeri taşınmayı bekleyen eşyalarına baktı. Dört valizi kapının önüne kadar taşıdı. Diğerini taşıyacak gücü kalmayınca onu orada bırakmaya karar verdi. Sabah olunca da alabilirdi.
Boyundan iki kat daha uzun olan kapıya baktı. Açmak için elini öne uzattığında kapı kendiliğinden açıldı. Luhan korkuyla geriye sıçradı. "ANNECİĞİMM!!"
Yavaşça açılan kapı aynı yavaşlıkla da kapandı. Sonra tekrar açıldı ve yeniden kapandı. Luhan rahatlamayla tuttuğu nefesi bıraktı. Korkunç halde olan ağaçlara baktı. Dallar ve yeni yeşeren yapraklar da sallanıyordu. Luhan bunun rüzgarın işi olduğunu kesinleştirdi. Evet kapıyı da aynen rüzgar açıp kapıyordu.
Tüm cesaretini topladı. Ve valizlerinden birini eline alarak yeniden sürüklemeye başladı. Kapıyı yavaşça itti ve içeri geçmeye çalıştı. Nedenini anlayamadığı bir korku vardı içinde.
"Hadi ama Luhan. Bunu yapabilirsin. Sen bu kadar korkak biri değilsin. Cesareti yüzünden tam iki ay hapis hayatı yaşamış birisin. Yazılarıyla milyonlarla genci arkasından sürükleyen Lu Han'sın sen." Yüzüne bir tokat attı. "Kendine gel bay Lu! Korkma! Yeni evine hoşgeldin!" Kendinden emin konuşmasından sonra hayranlarının hastası olduğu gülümsemesini sergileyerek ilk adımını attı ve durdu. İçerisi çok karanlıktı. Başını arkaya çevirip havaya baktı. Ne zaman gece olmuştu ki?
Omuz silkip yükünü taşıyarak devam etti. Diğerlerini de eve aldıktan sonra kapıyı kapatmadı. Hiç değilse ay ışığı içeriyi aydınlatıyordu. Pencere olduğunu düşündüğü şeyin önünde durdu. Eline değen yırtık perdeyi sağ tarafa çekti. Diğer eliyle ikinci kısmını sola çekti. İşte şimdi oda aydınlanıyordu. Memnun gülümsemesini yüzüne yerleştirdi. Dev pencerenin önünden çekildi ve kapıya doğru yürüdü. Deminki manyak kedinin yeni evinde misafir olmasını istemiyordu. Etrafa göz attıktan sonra kapıyı kapattı.
Valizlerden birini tam pencerenin önüne getirdi ve açtı. Başındaki ve yüzündeki yaraları temizleyecek birşeyler aradı. Bir şişe su buldu. T-shit'lerinden birini ve su şişesini aldı. Etrafa bakındı. Eski bir koltuk görebildi ay ışığının aydınlattığı yerde. Her ne kadar o eski ve tozlu koltuğa oturmaya tereddüt etse de sonunda hızlı adımlarla ilerleyerek oturdu.
Eline aldığı t-shirt'ünü su ile ıslattı. Önce yüzünü sonra ise kafasında kuruyarak kızıl saçlarını birbirine yapıştırmış kanı temizledi.
Suyu ve kana bulaşmış t-shirt'ü yere bıraktı. Çok yorgun hissediyordu. Gözleri kapanmaya başlamıştı.
Uykulu bir şekilde mırıldanmaya başladı.
"Yeni evimi çok sevdim. Bayıldım. Hatta ölebilirim. Böyle bir yerde fazla yaşayamam zaten. Sonum belli. Omma~ Appa~ sizi seviyordum. Çok seviyordum. Ve küçük kardeşim Wufan umarım seni cehennemde gulyabaniler becerir."
Gözleri yavaşça kapandı ve kendisini huzurlu uykunun kollarına bıraktı.
Hemen uyumuştu.Saatlerdir onu izleyen kişiden haberi bile yoktu.
"Çok gürültülü biri. Ayrıca burası benim evim. Kendini kim sanıyor bu kız suratlı? Postalanmaya ihtiyacı olan bir yük daha. Bakalım ne zaman kaçacak..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CHATEAU ✔
FantasyBir yazar bir hayalete ne demiş? ©All Rights Reserved Wattpad.2013.regal