Bölüm 2.

954 94 2
                                    

"Ahh bu da ne??"
Luhan gün ışığının yüzüne çarpmasıyla tatlı uykusundan ayrıldı. Gür ışıktan kendini korumak için sağ kolunu kaldırarak yüzüne tuttu. Gözlerini kırpıştırarak açtı. Kolundaki saatine kaydı bakışları.
"09:42. Ommağğ ben nasıl bu saatte uyanabildim?? Kahretsin!! Benim daha 6-7 saat daha uyumam lazım. Güzellik uykumu yarıda bölen o güneşi bu harabenin ruhu bedeninden kaçmış yüz yıl önce yaşamış bok beyinli sahibinin o şu an var olmayan götüne sokmak istiyorum!!! Oh Tanrım yardım et. Cehennemde çok ışık olduğunu biliyordum evet ama bu kadar gür olduğunu bilmiyordum. Yah lütfen biri çıkıp bana bunların hepsinin kötü bir rüya ve ya yapılmış bir eşşek şakasından başka birşey olmadığını söylesin... Evet evet kendi kendime konuşuyorum farkındayım omma. Ama bu korku filmini anımsatan yerde ne yapabilirim ki?? 
Nasıl? Ne yapayım? Yaşayayım mı? Ben mi? Burada mı? Yah appa karına birşeyler söyle!! Oradan bile kafamın içini nasıl kemirebiliyor bu kadın? Ahh neyse. Dinlemeyeceğim seni! Ölmek istiyorum tamam mı? Beni de yanınıza alın lütfeen. Neden ben de o göt deliği Wufan gibi normal doğmadım ha? Sahi omma doğum yaparken bir sorun mu yaşandı da ben böyle birisi oldum? 
Tamam tamam vurma. Sesimi kesiyorum ve kalkıyorum. Ama inan bana kalktıktan sonra ne bok yiyeceğimi bilmiyorum."
Luhan her zamanki gibi kendi kendine yaptığı sabah muhabbetinden sonra koltuktan kalkmaya çalıştı. Arkasında ve başında hala ağrıları vardı. Yüzü ise heralde Muhammed Ali'nin dövüş zamanı rakibinin yüzüne memnuniyetle yaptığı şekillerden birini almıştı. 
Koltuğun başlığından yardım alarak kalktığında ilk olarak etrafta göz gezdirdi. 
"İyi ki de akşam burayı görememişim. Yoksa sıçmıştım. Omo~ Burası nasıl bir yer böyle? Yüz yıl önce yaşamış arabalarım burada ne iş yapmış ki? Adam mı kesmişler ne yapmışlar? Yoksa dünya savaşlarının birinde mi bu hale gelmiş burası? Ahh inanılacak gibi değil."

Pantolonundaki tozları temizleyerek dev pencereye doğru ilerledi. Önünde durdu ve kollarını havaya kaldırarak gerindi. Biraz daha pencereye yaklaştı. Nasıl açılacağıyla ilgili hiç bir fikri yoktu.

"Bu lanet şey nasıl açılıyor ki? Hey bu..ama bunun kenarları mühürlü. Nasıl ya? İnsan bir pencereyi nasıl mühürler? Neden mühürler?" Kafası karışmış bir şekilde özenle mühürletilmiş pencereye bakakaldı. Evin diğer pencerelerine çevirdi bakışlarını. Hemen kapının diğer yanındaki pencereye koştu. O da aynı şekilde mühürlüydü. Koca odada bulunan 6 pencerenin hepsi aynı durumdaydı. Bunun yeni yapılmadığı ortadaydı. 

"Galiba yüz yıl önce yaşamış akrabalarımın kafası güzelmiş. Gerçekten de adam kesmişler burada galiba. Nasıl bir yere düştüm ben ya?" Başını iki yana sallayarak eşyalarının yanına gitti. Açlıktan karnının gurultusunu duyuyordu.

"Ahh benim güzel midem boş kalmış. Ne yiyeceğim ben?" Başını kaşıyarak balızlerinden birini açtı. Sonra diğerini. Hepsini açtıktan sonra işine yarar birşey olmadığını kesinleştirdi. 

"Neyse hiç değilse daha insanlığın sonu gelmedi. Uzak olsa bile birilerini bulup yiyecek alacağım biryer öğrenebilirim. Evet. Bunun için şu pis kıyafetlerden kurtulmam gerek. Kıyafetler... Kıyafetlerim?? Nerde onlar? Burda yoklar. Ama..hass..tabii ki ya. Dün diğer valizi dışarıda bırakmıştım. Onun içinde olmalılar."
Fikrini onaylayarak kapıya yürüdü ve güçlükle eski kapıyı açmayı başardı. Dışarı adımını atmasıyla yüzüne çarpan pez parçası toplusuyla sırtüstü yere düştü. Acıdan kıvranırken yüzünü tamamen kapatmış olan bez toplusunu çekiştirip attı. Başını arkaya yasladı. Belini çok incitmişe benziyordu ki küfürlerini nefes almadan saydırıyordu. Gıcırdayan kapının sesiyle sustu. Pozisyonuna baktı. Vücudunun yarısı kapıdan içeride yarısı ise dışarıdaydı. Kapının iki taraftan da hızla kapanmak için hareket ettiğini farketti. Hızla kendini evden dışarı attı. Kentini nem toprağa atmasıyla kapı sertçe kapandı. Luhan kocaman olmuş gözlerle önündeki manzarayı izliyordu. Sertçe kapanan kapı sinir bozucu yavaşlıkla kendiliğinden açılmıştı. Ve ayrı ritimle yeniden kapanmıştı. 
Luhan tüm vücudunun titrediğini hissetti. Eğer biraz daha gecikseydi şu an kaburgaları bedenini delip geçmiş olacaktı. Ya da belinden aşağıya ve belinden yukarıya olmakla iki parçaya ayrılmış...

"Tanrım..bu da neydi? Yardım et lütfen. İlk kez bu kadar korktuğuma eminim. Ahh omma~ appa~ neler oluyor? Ahh beni kurtardığınız için teşekkür ederim ama bunun sorumlusu sizsiniz!!" Elleriyle yüzünü kapattı ve oturur pozisyona geldi. Belinde hissettiği acıyla derin bir inleme bıraktı ve yere yattı tekrar. Derin derin nefesler alırken yeniden konuşmaya başladı.

"Benim kaderim hep böyle bokla süslenmiş şekilde mi olacak ha? Bu dünyada bana yer yok mu? İlla ölmem mi gerek? Tamam. Bir gün öleceğim. Ama bunun son 40-50 yıl içinde olmasını is-te-mi-yo-rum!! Omma~ bu lanet evi sana hangi beyni sütten yapılmış bıraktı? Ohh yanınıza gelmemi istemiyorsunuz değil mi? Ben de istemiyorum. Sadece bazen..özlüyorum. 'Neden beni bıraktınız' gibi klasik yetim muhabbetlerine girmeyeceğim meraklanmayın. Bir dakika..neden bu toprak hep nem? Etraf kuraklık ama buradaki toprak gördüğüm kadarıyla hep nem." Omuz silkerek kalktı. "Bana ne ya? Sanki kendi derdim yok.."

Zorlukla ayağa kalkabildiğinde ne için dışarı çıktığını hatırladı. Kıyafet.

"Hey nerede bu valiz? Tam şuraya bıraktığımı hatırlıy-HEY!! Bir dakikaaa o paramparça bezler..HAYIIRR!! Kıyafetlerim!! Yahh! Neden tüm bunlar benim başıma geliyor?!" Yakınarak göğsüne vuruyordu.

"Hayatım zaten bok içindeydi..şimdi de bir fil kaka yaptı gibi... Ahh sadece bana karşı mı böylesin Tanrım? Neyse..senin de kafanı şişiriyordur o bayan Lu. Hepsi onun yüzünden zaten. Hepsi. Evet."

Kafasını onaylarca salladıktan sonra kapıya doğru adımladı. Az önceki olay yüzünden biraz korkuyordu. Ama güçlü olmalıydı. Korkularının üstesinden gelebilmek için kendini yetiştirmişti hep.
Tam kapının önünde durdu ve elini ürkeklikle öne doğru uzattı. Kapıya hafif dokunuşuyla kapı açıldı. Çıkabilecek kötü olayları engellemek için önlem olarak ellerini iki yana açarak içeriye adım attı. Rahatlamayla nefes verdi ve akrasını döndü kapıyı kapatmak için. Dün akşam yüzünde ressamlık kabiliyyetini sergileyen o şerefsiz kediyle göz göze geldi. Kedi aynı kızgınlıkla ona bakıyordu. Luhan tam kapıdan çıkacakken kapı sertçe kapandı. Öylece kalakaldı. 
Yavaşça arkasına döndü. "Sakin ol Luhan. Rüzgar seninle alay ediyor."

İlerleyerek odanın ortasında durdu. Yukarı kata çıkan iki uzun merdiven vardı. Tehlikeli gibi durmuyorlardı. Yani herhalde çökmeyeceklerdi. Böyle umut ediyordu.

Yavaş adımlarla yürüyerek soldaki merdivenin önünde durdu. Başını öne uzatarak baktı. Gerçekten de çok uzundu. Ayağını ilk basamağa koyduğunda küçük bir gıcırdama sesi duyuldu. İkinci üçüncü dördüncü derken merdivenin sonuna geldiğini farketti. Ama gözleri duvarlardaki tablolardaydı. Dikkatle inceliyor sonra başka birine geçiyordu. 
Tablolardan birinin önüne geldiğinde durdu. Genç bir adam. Soğuk bakışları canlıymış gibi duruyordu. Sanki şimdi gözlerini kırpacaktı. Dudakları halis inci tanesini anımsatıyordu. Teni..bembeyazdı. Sarı saçları iki yana ayrılarak özenle taranmıştı. Giydiği asilzade kıyafetiyle tam bir beyefendi gibi duruyordu. 

Luhan kendine hakim olamayarak mırıldandı. "Çok yakışıklı..."

O an sağ yanağını okşayan soğuk temasla titredi...

CHATEAU ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin