Bölüm 20.

600 60 2
                                    

"Inanamıyorum. Burası neresi böyle? Hakkında hiç duymamıştım. Ah..kahretsin. Etrafta ev falan yok. Arazinin yarısı çöl, yarısı ise orman. Peki benim aptal kardeşim hangi cehennemde? Onu bulduğumda gerçekten geb-Hey, bu..bu kim?" Kris yerde yatan kişinin yanına koştu. Arkası dönük olduğu için yüzünü görememişti. Iyice yaklaşınca durdu ve onu kendisine çevirdi. Gördüğü manzarayla neye uğradığını şaşırmıştı.

"Luhan? Sensin..hyung. Hyung beni duyuyor musun? Kendine gel! Lütfen kendine gel. Aç gözlerini!" Kris yüzü ve vücudu kanla kaplı olan adamı sarsmaya başlamıştı. Ama ne kıpırdıyor, ne de ses veriyordu. Bir an öldüğünü sandı. Ama toparlanmayı başardığında onu oradan uzaklaştırmaya çalıştı. Kardeşini bu halde görmek zaten dayanılmaz birşeydi.

"Oh..uyanmışsın hyung. Nasıl hissediyorsun?" Yixing neşeyle Luhan'ın yatağına oturup ellerini tuttu.

Luhan gözleri yarı açık bir şekilde ona bakıyordu. Sanki başka bir dünyadan gelmişti ve buraya ait hiçbir şey bilmiyordu. Bakışlarının garipliğini farkeden Yixing Kris'i çağırmanın daha iyi olacağını düşündü.

Tek kelime bile etmeden Luhan'ı odada yalnız bırakıp dışarı çıktı. Birkaç dakika sonra Kris gürültüyle içeri girmişti. Luhan'a yaklaşıp yatağın yanındaki sandalyeye oturdu. Gözleri dolmuştu. Korkuyordu. Onu kaybetmekten korkuyordu. Luhan Kris'in ailesiydi. Geriye kalan ailesinin de yokluğuna dayanamazdı.

"Hyung, iyi misin? Ağrıların..var mı? Doktoru çağırayım mı?" Kris şefkatle Luhan'ın saçlarını okşuyordu. Luhan ise hala aynı ifadesini tutuyordu yüzünde. Herşey çok garipdi. Normalliğin garipliğiydi bu. Neden herşey bu kadar değişmişti? Neden hayattaydı? Ve..son birkaç günde elde ettiği dünyasına ne olmuştu?

"Se-Sehun?.." Dudaklarını aralayarak mırıldandığında Kris kaşlarını çattı. Bu ismi haftalardır duyuyordu. Hiç uyanmadan sadece bu ismi söylemişti Luhan şimdiye kadar.

"Neden hep o ismi anıyorsun? Kaç haftadır sadece bunu sayıklıyorsun." Kris büyüğe sorduğunda Luhan'ın gözleri dolmaya başladı. Korktuğu şey olamazdı değil mi bu?

"Sehun..nerede?"

"Hyung, Sehun yok. Öyle biri yok."

"Hayır...var..." "Hyung, dinle beni. Sehun diye biri yok. O sadece hikaye kahramanı. Senin kurguladığın, senin yazdığın."

"Hayır..o gerçek. O..o benim bir parçam."

Bir yıl geçmişti. Koca bir hastahanenin Luhan'a sahip çıkmaya çalışmasıyla. Ülke doktorlarından en saygınlarının olaya el atmasıyla geçen zorlu günler.

"Sehun!! Sehun'u getirin bana!! Istemiyorum kimseyi, sadece Sehun'u verin bana!" Luhan kapıya yumruklarıyla vurmaya devam ederken aniden kapı açıldı. Kris'in içeri girmesiyle Luhan yumuşadı. Gözyaşları aksa bile ona gülümsüyordu. Kardeşine güvenmek istiyordu. Bu gün de. Her gün aynı şeyler tekrar yaşansa bile..bu gün de ona güvenmeyi seçmişti. Belki güveninin karşılığını alabilirdi. Çünkü Kris kardeşiydi. Kardeşler birbirini anlar, birbirine güvenir ve inanırlardı değil mi?

"Wufan..beni dinlemiyorlar. Oraya gitmek istiyorum. Sehun'un bana ihtiyacı var. Onun hayatı benimkine bağlı. Yaşaması için hayatımı feda etmem gerek. Yoksa..o yok olur. Ben de onu unuturum. Onu unutmak istemiyorum Wufan. Hafızamdan silinmesini istemiyorum. Her zerremde olsun istiyorum, hep yanımda." Dızlerı çözülüp yere çöktüğünde Kris de eğilerek onun gibi sakince konuşmaya başladı.

"Hyung..hatırlıyor musun küçükken hiç birlikte oynamazdık. Senin kendi dünyan vardı. Sadece sana ait dünyan. Kimseyi yakınına bırakmadığın... Onun için hep farklı olduk. Birbirimize benzemedik. Birbirimizi belki de..hiç sevmedik. Ama ben asla seni suçlamadım. Doğum günlerimde yanımda olmadığın için, noelleri hep yalnız başıma kutladığım için, hastahanede aylarca tedavi gördüğümde beni bir kez bile aramadığın için..sana kızmıyorum. Evlendiğim gün bile beni tekbaşıma bıraktığın için sana kızmıyorum. Çünkü biliyorum ki, sen o zamanlar mutluydun. Kendi dünyanda mutluydun. Artık..yık duvarlarını. Beyninin seni ele geçirmesine izin verme. Hayal dünyandan kurtul. Gerçeklere dön, bize dön. Bana dön hyung... Hepsi yalandı, uydurmaydı. Öyle bir hayatın asla olmadı. Sen sadece kendini kandırdın. Kafanın içindeki karakterlerle bütünleştin. Ve..gerçeklikten tamamen koptun."

"Hepsi hayal miydi? Hepsi mi? Seh-"

"Sehun, Jongin, Kyungsoo, Suho, ölüm melekleri, ecinniler, ruhlar, hayaletler..hepsi senin uydurmandı. Hepsi sadece yazdığın kitabın karakterleriydi. Doktorların söylediğine göre böyle durumlar sık sık yaşanıyornuş. Hayattan kopmuş yazarlar bazen kendi dünyalarının esirine çevrilebiliyormuş. Unut herşeyi hyung. Yeni bir hayata başlayalım. Birlikte." Kris son sözlerini söyledikten sonra Luhan hıçkırarak ağlamaya başladı ve kollarını sıkıca küçüğünün boynuna doladı. Gerçekten de hayal olabilir miydi herşey? Bütün yaşananlar?

"Hyung geliyor musun? Yoksa aynada kendine bakıp bakıp aşık mı oluyorsun?" Luhan son kez papyonunu düzeltip arkaya döndü gülümseyerek.

"Tamam. Hazırım, gidelim." Büyük salona girdiklerinde herkes ayağa kalkarak alkışlamaya başladı. Fotoğraf makinelerinden çıkan ışıklar ve hayranların tezahuratları Luhan'a eskiden de tattığı o güzel duyguyu hatırlatıyordu. Yerlerine geçip oturduklarında gazeteciler hazırladıkları sorulara başladılar.

"Bay Lu, yazdığınız kitabın yazılma sebebi nedir? Daha doğrusu neden böyle bir konu seçtiniz?" Sarışın kadın sorduğunda Luhan bakışlarını ona çevirdi.

"Uhm..özel bir sebebi yok. Başka bir soru alalım?"

Genç bir kız tombul adamdan öne geçerek yüksek sesle sorusunu seslendirdi.

"Efendim, hikayedeki Luhan'la sizin aranızda ne gibi benzerlikler var?" Luhan gülümseyerek soruyu cevapladı.

"Tamamen farklı kişiliklerimiz var. Luhan sadece hayal kurdu, ama ben hayallerimi gerçekleştirdim."

"Bay Lu, uzun bir süre ortalıklarda gözükmediniz. Acaba bu süre içinde neredeydiniz?"

"Kitabımı yazıyordum bayan. Sessizliğe ihtiyacım vardı."

"Bay Lu, karakterinizin yaşadıklarına nasıl bakıyorsunuz? Sonu üzücü, hüzünlü değildi. Fazla sinir bozucuydu." Luhan koyu tenli adamın yüzünde alaycı bir ifade gördüğünde, aynı ifadeyi takındı yüzüne.

"Sorduğunuz soruyu güzel yanıtladınız. Tebrik ederim. Başka sorusu olan yoksa ayrılmak istiyorum. Imzamı bekleyenler var." Luhan keskince söylediği şeylerden sonra gitmek için harekete geçti. O sırada genç bir adamın sesi duyuldu.

"Sehun mu daha çok seviyordu, yoksa Luhan mı?"

Luhan arkasına dönüp sarışın çocuğa doğru ilerledi. Yanına vardığında durdu.

"Genç adam, iki aşığın sevgisi asla kıyaslanmaz." Sözlerini bitirdikten sonra çıkışa doğru ilerledi. Boş koridorda duvara yaslanıp gözlerini kapattı. Cep telefonu çalmaya başladığında aramayı cevaplandırdı.

"Bay Nam, buyrun? Nasıl? Miras payım mı? Oh..tamam geliyorum." Aramayı sonlandırdı ve yürümeye başladı. Birden aklına gelen şeyle durdu. Bu konuşma ona tanıdık geliyordu. Hem de çok.

CHATEAU ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin